1 ) Bir Foucault okurunun sık karşılaşacağı kavramlar hangileridir, bu kavramlarla ilgili hangi ön okumaları yapmak gerekir?
Sanırım Foucault çalışan herkes bu soruya istisnasız “özne”, “iktidar” ve “biyopolitika” yanıtını verecektir. Özellikle ilk ikisi için genelgeçer bir felsefe tarihi bilgisi gerekli; çünkü düşünürün söz konusu kavramlara ilişkin analizinin felsefe tarihinde nasıl bir dönüm noktası teşkil ettiğini anlayabilmenin daha iyi bir yolu yok gibi görünüyor. Yine de Foucault’nun düşüncesini öğrenmek isteyenlerin gözü korkmasın; hemhal oldukça kendisini kat kat açan, hatta “ortadan başlayınca” da okuruyla konuşan bir düşünür var karşımızda. Dolayısıyla Foucault’yla başlayıp ara duraklarda inip biraz dolandıktan sonra yola devam edebilirsiniz.
2) İlk kez Foucault okuyacak birine hangi kitaptan başlamasını önerirsiniz?
Sadece Foucault için değil, bütün felsefe tarihi için geçerli olduğunu düşündüğüm bir öneriyle başlayayım: Hangi filozofu okumaya, derinlemesine öğrenmeye karar verirsek verelim, ilk adresimiz mutlaka kendi metinleri olmalı kanımca. Çoğu zaman anlamayı kolaylaştırmak adına ikincil literatürle başlanmasının daha iyi olacağı düşünülüyor. Oysaki ikincil literatür (benim yazdıklarım da dahil olmak üzere) daima belli bir bakış açısının ürünü ve ister istemez belli daraltmalar, kolaylaştırmalar öneriyor, hatta bazen −sizin için çok önemli olabilecek− bir ara sokağı kendi odağı gereğince es geçebiliyor. Bu nedenle bir filozofun kapısına gidip bizzat tanışmak öncelikli yöntem olmalı bana kalırsa. Buradan başlayan bir yolculuk, bir süre sonra zaten kaçınılmaz olarak ikincil literatürün kıyılarında devam edecektir.
Foucault özeline gelirsek benim önerim Ayrıntı Yayınları’ndan Ferda Keskin editörlüğünde hazırlanan (Işık Ergüden, Osman Akınhay ve Tuncay Birkan’ın da katkıları olan) altı ciltlik “Seçme Yazılar” ile başlanması. Bu tematik seçki Foucault’nun ele aldığı konuya dair seçme yazılar ve söyleşilerle genel bir fikir vermek açısından son derece başarılı. Farzımuhal, “özne” ve “iktidar” kavramlarıyla temas etmek için Özne ve İktidar’a (cilt: 2) veya dil felsefesi, edebiyat ve bağlantılı konularda suya girmek için Sonsuza Giden Dil’i (cilt: 6) okumak başlangıç adımında yeterli olacaktır.
3) Türkiye’deki Foucault çevirileri ve algılanışı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bu, Foucault haricinde de kapsamlı olarak yanıtlanabilecek bir soru aslında. Epey sorunlu çeviriler olduğunu biliyoruz, üzerine konuşuyoruz; elimizden geldiğince daha iyisini yapmaya çalışıyoruz. Gelgelelim, burada unutulmaması gereken başka bir nokta var: Çevirmenlerin hangi koşullar altında çalıştığı. Bir kitabın çevirisinden kazanılan ortalama miktarı çeviriyi tamamladığınız süreye böldüğünüzde ay bazında elinize geçen para çoğu zaman asgari ücretin yarısına bile tesadüf etmiyor. Dolayısıyla çeviri eleştirisi yaparken, elbette kaynak-hedef dil, kavram tutarlılığı, terminolojik öneriler meselesini konuşalım ama bir yandan da her yerde dolaşan şu pdf’lerin iyi çevirmenleri zaten az satan sosyal bilim çevirisi yapmaktan nasıl uzaklaştırdığını da göz ardı etmeyelim.
4) İngilizcenin, ikinci dil öğrenimi üzerindeki baskınlığı, kimi yazarları algılayış biçimimizi de fazlasıyla yönlendirdi, Foucault okumaları bu Anglosakson perspektiften ne yönde ve nasıl etkilendi?
Çok güzel bir soru; bunu belirterek başlamak isterim. Açıkçası ben buna olumsuz yanıt verenlerdenim. Bunun dilsel nedenleri üzerine uzun uzadıya konuşabiliriz belki ama sizi başka bir yere davet edip Rockhill ve Zamora örneklerini anımsatayım: Gabriel Rockhill, 1987 tarihli bir CIA belgesine dayanarak Foucault’ya ve dönemindeki kimi düşünürlere kendince epey sert eleştirilerde bulundu. Bu polemiğin bir kısmını sevgili İlker Kocael çevirdi; sitesinden okuyabilirsiniz. Veyahut Daniel Zamora’nın Foucault’dan bir neoliberalizm sevdalısı çıkarmak için epey çaba gösterdiği kitabı anımsayalım. Açıkçası bunlar Foucault’nun düşüncesine derinlenmesine nüfuz etmekten ziyade ABD ve Avrupa akademilerinin, düşünce üretim merkezlerinin, felsefi kamuoyunun skandal oburluğuna malzeme taşımakla ilgileniyor gibime geliyor. Biyopolitikanın Doğuşu’ndaki neoliberalizm eleştirisini, neoliberal aklın savunusuna “yontmak” için epey ama epey “zorlamak” gerekiyor sanki.
Dolayısıyla Anglosakson perspektifin bizi her örnekte mutlaka yanlış bir yere götüreceğini söyleyemem ama daha önce söylediğim gibi, düşünürün kendisini okumadan ikincil literatüre geçmenin okuru çıkmaz sokaklara götürüp düşünürden uzaklaştırma riskinin altını çizmek isterim.
5) Foucault’nun kendinden sonraki düşünme biçimine etkisini nasıl tanımlarsınız, hangi yazar ve ekollerde Foucault’nun doğrudan etkisini görmek mümkündür?
Açıkçası bir düşüncenin, hele de Foucault gibi disiplinler ve kavramlar arasında slalom yapan bir ismin düşünceleri söz konusu olunca izlerin, etkilerin nerelerde baş gösterdiğini, nerelerde canlanıp nerelerde soluklaştığını tastamam tespit etmek olanaksız gibi görünüyor bana. Foucault’nun düşüncesi siyaset bilimden antropolojiye, şarkiyatçılıktan toplumsal cinsiyet tartışmalarına, queer teoriden tarihyazımına, güvenlik çalışmalarından postyapısalcı anarşizme; illa isimleri anmak gerekirse Judith Butler’dan Jacques Ranciére’e, Mark Neocleous’tan Edward Said’e kadar çok geniş bir yelpaze içerisinde etkili oldu. Dolayısıyla artık Foucault’ya okumadan, onunla hesaplaşmadan iktidar ve özne üzerine konuşmanın imkânsız olduğu bir çağın menzilindeyiz.
6) Her büyük düşünce doğası gereği, kendi eleştirisine de sebebiyet verir, Foucault’nun aldığı eleştiriler hangi noktada toplanmaktadır, bu eleştiriler Foucault ve sonrası düşünceye katkısı ve/veya zararı nedir?
Foucault’ya yönelik eleştiriler, Kelimeler ve Şeyler yayınlandığında “insanın ölümü”nü ilan ettiğini ileri sürenlerden iktidarın gerçek ağırlığını hafifsediğini düşünen Marksistlere, normatif ölçüt eksikliği hususunda Jürgen Habermas’tan Nancy Fraser’a kadar uzanan oldukça uzun bir listede toplanabilir. Ne var ki, bunda bir beis yok. Derdi ortaklaşa düşünmek olan bir eleştirinin felsefeye herhangi bir zararı olmadığını, tam aksine böylesine farklı kesim ve kişilerden eleştiri yöneltilmesinin o düşüncenin zenginliğini ve etkisini gösterdiğini düşünüyorum. (Tabii Rockhill ve Zamora gibi isimlerin derdi eleştiri olmadığından onları buraya dahil etmiyorum.) Bir düşüncenin tarihsel olarak dondurup bakabileceğimiz “saf” bir hali yoktur; haliyle tarihi ona yönelik eleştirilerle, bu eleştirilere verilen ve verilemeyen yanıtlarla şekillenip gelişir.
7) Foucault ile beraber hangi ikincil kaynakları okumamızı önerirsiniz?
Yine bir nefeste yanıt verilmesi güç bir soru. :) “Foucault endüstrisi” o kadar geniş bir alana yayılıyor ki, binlerce kitap, on binlerce makaleden söz edebiliyoruz. O yüzden elimden geldiğince daraltmaya çalışayım listeyi.
Birinci sırada kesinlikle Thomas Lemke yer alıyor. Biyopolitika (İletişim Yayınları, çev. Utku Özmakas) ve Politik Aklın Eleştirisi (Phoenix Yayınları, çev. Özge Karlık) kitaplarının okunmasını gönül rahatlığıyla tavsiye ediyorum. İkinci sırada ise ne yazık ki Türkçesi olmayan bir metin var: Mark G. Kelly’nin The Political Philosophy of Michel Foucault’su (Routledge). Umarım en kısa sürede çevrilir. Gilles Deleuze’ün Foucault (Norgunk, çev. Burcu Yalım ve Emre Koyuncu) kitabı giriş düzeyinin biraz üstündeki okur için iki büyük zihnin buluştuğu bir şölen olacaktır. Giriş düzeyindeki okur içinse Jean-François Bert’in Foucault’su (Sel Yayıncılık, çev. Emrullah Ataseven) iyi bir seçenek olabilir. Eric Paras’nın Foucault 2.0 (Kolektif Kitap, çev. Yunus Çetin) metni farklı bir perspektif görmek için tercih edilebilir. Bitirmeden −henüz Türkçeye kazandırılmayan− iyi bir biyografi önereyim: David Macey’nin biyografi yazma tecrübesini yeni bir düzeye çıkardığı The Lives of Michel Foucault’su (Verso). Son olarak da, meraklı okurun Cogito dergisinin “Foucault” (sayı: 70-71) özel sayısını mutlaka kurcalamasını tavsiye ederim.
Bir de siz “okuma” üzerinden sormuşsunuz; ama çağın olanaklarından faydalanmadan bitirmeyelim söyleşiyi. Ferda Keskin’in Gülener Kırnalı ve İlker Kocael’in “Toplum ve Siyaset” programına konuk olduğu bölüm (https://www.youtube.com/watch?v=AbmKP08bySo) kulağımıza küpe olsun.
Bu güzel söyleşi için teşekkür ederim.
------
Doç. Dr. Utku Özmakas: 1986, Bergama doğumlu. Lisans, yüksek lisans ve doktorasını Hacettepe Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde tamamladı. Yirmiden fazla kitap çevirdi. Son çevirisi Foucault’nun Özgürlük ve Bilgi’si (Sel Yayıncılık, 2021) kısa süre önce yayınlandı. Foucault, Agamben, Hardt ve Negri’nin biyopolitika yaklaşımlarını karşılaştırmalı olarak incelediği Biyopolitika: İktidar ve Direniş’i (İletişim, 2018; üçüncü baskı 2021) kaleme aldı.
BENZER YAZILAR
Ahmet Ümit ve Polisiye Romanları
"Hayat, yaşadıklarımızdan çok hayal ettiklerimiz değil mi zaten.” Beyoğlu’nun En Güzel Abisi, Ahmet Ümit
Dinamitin Mucidi, Nobel Ödülleri’nin kurucusu: Alfred Nobel
Alfred Nobel (1833-1896) öldüğü gün gazeteler "Ölüm taciri öldü" manşetiyle çıkmış. Bunun sebebi Nobel'in dinamiti icad etmesi. Bu icadından dolayı yaşadığı pişmanlıkla servetini bir vakıf kurulması için vasiyetle bırakmış.