Başkaldırı niteliği taşıyan hayatı, yüzyıllardır sahnelenen oyunları ve hiciv sanatı ile tepkilerin odağı olan yazar; Molière.

Sarayda, kraliyet ailesi ile iç içe geçen yaşamı boyunca sınıfsal ayrılıkları keşfeden, tiyatro ile tanışmasından sonra bu ayrılıklar ve insanların eleştirmeye çekindiği konular hakkında korkusuzca oyunlar yazan ve tiyatroya yepyeni bir boyut kazandıran, güldürü türüne hayat veren yazar; Jean-Baptiste Poquelin, namıdiğer Moliere’in başkaldırı niteliği taşıyan hayatı ve en bilinen oyunlarındaki hiciv sanatı.

Moliere (Moliére) Kimdir?

Moliere'in Hayatı

Asıl adı Jean-Baptiste Poquelin olan oyun yazarı, yönetmen ve oyuncu, 1662 yılında Paris’te dünyaya gelir. Zengin burjuva ailesinin kızı olan annesini küçük yaşta kaybeder Moliere, sarayın döşemelerini yapan bir mobilyacı olan babası tarafından büyütülür.

Paris’in en iyi okullarından biri olan Clermont Koleji’nde Latin ve Yunan dili ve edebiyatı dersleri alan yazar, Orléans Üniversitesi’nde hukuk öğrenimi görür. Bir süre hukukçu olma yolunda ilerlese de içinde hukuktan daha ağır basan bir tutkusu vardır Moliere’in; tiyatro. Ancak o çağlarda Katolik Kilisesi, oyuncuları ve fahişeleri bir tutuyor, onları ruhları zehirlemekle suçluyor ve onları aforoz (dinden çıkarma) ediyordu. Bu nedenle oyuncuların evlenme ve törenle defnedilme hakları bulunmamaktaydı. Tiyatro yapmak, dinden çıkarılmak gibi ağır bir bedele sahipti. Üstelik evlenmelerinin veya vaftiz edilebilmelerinin tek koşulu, bu kişilerin mesleklerinden vazgeçmeleriydi.

Tüm bunlara rağmen Molière’in hayatı, Madeleine Béjart ile tanışması sonucunda bambaşka bir hal alır. Önce avukatlık mesleğini bırakır, sonra Béjart ve arkadaşları ile birlikte Illustre Théâtre adında bir tiyatro topluluğu kurar (1643). Böylece içinde büyüdüğü sosyal sınıfa bir nevi sırt çevirir. O dönemde tiyatro ile uğraşan burjuvaların toplumsal baskı denebilecek, yazılı olmayan bir tür kuralı nedeniyle kendine bir sahne adı seçer ve böylece Jean-Baptiste Poquelin, Moliere olur. Hem oyuncu hem de yönetmen olarak çalışmalar yaptığı Illustre Théâtre topluluğu, ne yazık ki hiç ün kazanamaz. Diğer tiyatrolar karşısında ezilen bu topluluk, borçlar nedeniyle batar ve yine bu borçlar nedeniyle Moliere hapse atılır ancak kısa süre içerisinde hapisten çıkarılır.

Yaşadığı bu başarısızlık, pes etmesine yetmez Moliere’in. Illustre Théâtre topluluğunu bir başka topluluk ile birleştirir. Ardından Moliere ve topluluğu turneye çıkar ve taşra bölgelerinde gezerek oyunlar sergilemeye başlarlar. Bu turne kapsamında uzun yıllar boyunca Lyon, Montpellier, Montauban, Tolouse gibi birçok ili gezerler. Büyük lordlara ve halka açık alanlarda da halka çeşitli oyunlar sergilerler. Oynadıkları oyunlar ise ünlü tiyatro yazarı Pierre Corneille ve çağın diğer ünlü isimlerinin eserlerinin Moliere tarafından düzenlenmiş halleridir. Hızla tiyatro topluluğunun hakimi olan yazar, yaptığı bu seyahatler ile eşsiz bir deneyime erişir, artık yazmaya başlayacak kadar birikir ve 1655 yılında “L’Etourdi”, 1656 yılında da “Dépit Amoureux” adlı ilk komedi oyunlarını yazar.

Gezdiği süre boyunca büyük başarılar kazanan Moliere topluluğu, 1658 yılında Paris’e döner. Kralın huzurunda Corneille’in trajedisi olan “Nicomède” adlı eseri ve Moliere’in kendi yazdığı, fars* türündeki “Le Docteur Amoureux” (Aşık Doktor) adlı oyunları oynarlar ve çok beğenilirler. Bu başarı sayesinde kralın kardeşi Moliere ve topluluğunu himayesi altına alır, topluluk ismini “Monsieur’nün Topluluğu” olarak değiştirir. Petit-Bourbon Salonu, topluluğa tahsis edilir ancak kısa süre sonra bu salon yıktırılır. Bu nedenle topluluk Palais-Royal Salonuna taşınır ve Moliere, günümüzde dahi popülerliğini koruyan çalışmalarını burada yazmaya ve sergilemeye başlar.

*Fars: İlkel, yalınç güldürme öğelerinden yararlanan, kimi kez inanırlığın sınırını aşan, gülümsemekle yetinmeyip güldürmeyi erek edinen hafif komik oyun. (Tiyatro Terimleri Sözlüğü – 1966)

1662 yılında, oyuncu Armande Béjart ile evlenir Molière. Aynı yıl sahneye konan "Kadınlar Mektebi" adlı oyunu, daha ilk gecesinde skandal yaratır. Aldığı tepkiler henüz hafiflememişken bir oyun daha sahneler Molière; "Tartuffe". Ve bu oyun, bu zamana kadar alabileceği en büyük tepkileri almasına neden olur. Çünkü yaptığı hicivler, bu sefer dini öğeleri de içine almıştır. Çok geçmeden, tepkiler çığ gibi büyür ve kilisenin baskısı ile krallık, Tartuffe adlı oyunun sahnelenmesini yasaklar. Bu yasak, ancak 1669 yılında kaldırılır.

Klasik tiyatronun kalıplaşmış yapısını yıkarak, tiyatroya bambaşka bir yenilik getirmiştir Moliere. Eskinin tekrarından, İtalyan komedyasının Fransa’da baskın bir türü olan commedia dell’arte’ın değişmez kişilerinden, tahmin edilebilir karakter ve olaylardan boğulan, gerçeklikten uzak olan tiyatroyu gerçeklerle buluşturan yazar, konuları günlük yaşamdan alarak, kişileri toplumun her zümresinden seçerek, toplumun gülünç yanlarını öğretici bir üslupla hicvederek adeta tiyatro türüne bir nefes aldırır. Dehası ve alışılmışın dışındaki oyunları ile tiyatroya evrensel bir boyut kazandıran Moliere, modern komedinin de kurucusu olarak kabul edilir.

1673 yılında oynanan ve Moliere’in yazdığı son oyun olan "La Malade Imaginaire" (Hastalık Hastası), trajik bir sondur aslında. Moliere, sahnede bu oyunu oynarken fenalaşır, oyundaki rolünden gereği seyirciler gerçeği anlamazlar. Durumun farkında olan arkadaşları, perde kapanır kapanmaz yanına koşarlar Moliere’in ve evine götürüldükten kısa süre sonra da hayatını kaybeder. Ölümünden sonra, kilise gömmeyi reddeder. Yazar, yalnızca kralın araya girmesi sonucu gömülebilir. Ancak kilise, defin işleminin sadece gece yapılmasına izin verir ve son yolculuğuna karanlıklar içinde, sessiz sedasız uğurlanır.

Moliere’in Eserleri ve Hiciv Sanatı

Tiyatro topluluğu ile taşrada geçen 13 senelik turnenin ardından Paris’e dönen Moliere, döndüğünde şehri bıraktığı gibi bulamaz. Herkesi bir kibarlık, bir gösteriş, bir abartı merakı almış, özenticilik (fr. préciosité) tüm şehri sarmıştır. Burjuvazinin halktan kopuk insanları, kendilerini sıradan olanlardan ayırmak için estetik adı altında bir aşırılığa kapılmıştır. İnsanlar arasında adeta bir, daha iyi, daha zeki, daha gösterişli olma yarışı başlamıştır. Yaptığı gözlemler doğrultusunda isabetli eleştiriler yaparak bunları komedi türünde malzeme olarak kullanmakta olan Moliere, zaten halktan kopuk olan burjuva sınıfının iyice tuhaflaştığını görünce, bir anda çeşitli malzemelere sahip olur ve bunları oyunlarında kullanmaya başlar.

Gülünç Kibarlar (Les Précieuses ridicules – 1659)

Moliere, gözlem tiyatrosunun ilk örneği sayılan bu eserini, burjuva hayatına hayranlık duyan özentileri hicvetmek amacıyla kaleme alır ve oyun çok büyük başarı yakalar. Tepkilere de neden olur fakat çağı saran gösteriş çılgınlığına yapılan bu yerinde eleştiri takdirleri toplamayı başarır.

Gülünç Kibarlar Konusu

Zengin bir burjuva olan Gorgibus, kızı Magdelon’u ve yeğeni Cathos’u, La Grange ve Du Croisy adında iki genç ve dürüst adamla evlendirmeye karar verir. Kızlar ile tanışmaya gelen genç adamlar, okudukları aşk romanının etkisiyle aristokrat kişilerle evlenmeyi hayal eden, onları beğenmeyen ve yüksek sosyeteye özenen bu iki kadın tarafından saygısızca yok sayılırlar. Bu olaydan sonra kendilerini aşağılanmış hisseden La Grange ve Du Croisy, bu kibirli ve özenti kadınlara bir ders vermeye karar verirler.

Uşaklarını, kızların hayranlık duyduğu şekilde giydirirler ve onlara aristokratların kullandığı gibi isimler uydururlar. Uşaklara kibar davranmalarını, onların akıllarını çelecek şekilde rol yapmalarını ve tam bir beyefendi gibi hareket etmelerini anlattıktan sonra oyunlarına başlarlar.

Uşaklardan birisi Mascarille markisi olur ve Magdelon ile tanışır. Diğer uşak ise Jodelet vikontu kılığına girer ve Cathos’u hedef alır. Uşaklar, kısa sürede kızları kendilerine aşık ederler. Ardından gerçek efendiler sahneye gelir ve uşakları yaptıkları bu oyundan dolayı döverek kıyafetlerini alırlar, gerçekler ortaya çıkmıştır. Asıl aşağılananlar, özenti yaşantıları ile gerçek dışı hayaller kuran ve kibirleri yüzünden önlerini göremeyen Magdelon ve Cathos olur.

Kadınlar Mektebi (L’Ecole des femmes – 1662)

Bu eserinde Moliere, aşkın gücünü anlatır bizlere. Aşkın önünde durmaya çalışanları da alaya alır zira ona göre aşkın önünde durmak imkansızdır. İnsanlar her ne yaparlarsa yapsınlar, aşk daima bir yolunu bulur.

Kadınlar Mektebi Konusu

Arnolphe, daha çocukken gözüne kestirdiği, yoksul bir kız çocuğu olan Agnès’i himayesine almıştır ve onu kendi istediği şekilde, ileride eşi yapmak üzere yetiştirmektedir. En büyük korkusu aldatılmak olan Arnolphe, çağın kadınlarının masumiyetten uzak yaşantılarından korunmak için kendince böyle bir yöntem bulmuştur. Yıllar boyu Agnès’i, saflığını kaybetmeyecek şekilde eğitir ancak esasen onu cahil bırakmış, bir nevi kafese kapatmıştır. Masum ve sadık bir eşe sahip olmanın tek yolunun bu olduğuna inanmaktadır Arnolphe. Yine de, bütün bu çabalara rağmen Agnès’in Horace’a aşık olmasını önleyemez.

Horace, Arnolphe’un niyetinin koruyuculuk yapmak değil de Agnès’i kendine eş olarak yetiştirmek olduğunu bilmez ve Agnès’e olan hislerini Arnolphe’a anlatır. Yıllardır emek verdiği eş adayının elden gitmesinden korkan Arnolphe, bu iki aşığın bir araya gelmemesi için çeşitli oyunlar oynar. Fakat gerçek aşk galip gelir, aşıklar bir şekilde engelleri aşarlar ve evlenirler.

Moliere, oyunun toplumda oluşturduğu tepkiler sonucunda “Kadınlar Mektebinin Tenkidi” (La Critique de l’école des femmes – 1663) adında, savunma niteliği taşıyan bir eser daha yayınlar ve bu eserde "Kadınlar Mektebi"'ni neden yazdığına dair açıklamalarda bulunur. Saldırılara, gerçekleri göstermek zorunluluğu ile cevap verir.  

Tartuffe (Le Tartuffe – 1664)

Moliere’in şüphesiz en çok tepki alan ve bahsettiğimiz üzere, yasaklara bile maruz kalan oyunudur "Tartuffe". "Kadınlar Mektebi"’nin toplumda yarattığı tepkiler henüz durulmuşken, daha büyük bir gürültü koparacak olan bu oyuna imza atar Moliere. Bu oyunda, insanların dini inançlarını kendine malzeme ederek onları kandırabilen sahtekarlara dikkat çeker yazar. Aldığı bu tepkiler, bağnazlık vurgusu yaparak dini öğelerin tiyatroda kullanılmasından kaynaklanmaktadır. Hiç kimsenin, ailesinin dahi sözünü dinlemeyecek kadar bağnaz olan bir adamın nasıl da kandırıldığı, mizahi bir kurguyla hicvedilerek izleyiciye sunulur. Ancak tüm bu tepkilerin esas nedeni, her çağda ve her toplumda karşımıza çıkan bağnaz insanların gerçeklerle yüzleşmekten hoşlanmamış olmalarıdır belki de, kim bilir?

Tartuffe Konusu

Oldukça varlıklı ve dindar bir adam olan Orgon, dindar ve derin dini bilgiye sahip olan Tartuffe’e yürekten bağlanmış, onu dost bilmiştir. Ancak Tartuffe, Orgon’un zaafını ve en çok da parasının çokluğunu bilen bir sahtekardır. Yaptığı dindar rolü ile Orgon’u kendine iyice bağlayan Tartuffe, Orgon’un evine kadar yerleşir, o ve ailesi ile yaşamaya başlar. Hatta Orgon, kızını da ona verecektir.

Orgon’un ailesi bu adamın bir sahtekar olduğun hemen anlar ancak Orgon’u bir türlü ikna edemezler. Orgon’un ilk eşinden olan oğlu Damis, Tartuffe’ü analığına sarkıntılık ederken yakalar ve durumu hemen babasına anlatır. Ancak Orgon, oğlunu dindar ve masum bir adama iftira atmakla suçlar ve kendini affettirmek için oğlunu evden kovarak bütün mal varlığını Tartuffe’e bağışlar. Artık son damla niteliği taşıyan bu olaydan sonra Orgon’un karısı ve çocukları bir plan yaparlar. Tartuffe, Orgon’un karısına sarkıntılık yaparken Orgun’un da bütün olanları izleyeceği bir oyun oynarlar. Sonunda Tartuffe’ün gerçek yüzünü gören Orgon, onu evden kovmak ister ancak bütün malını Tartuffe’e bağışladığı için tam tersi olur, Tartuffe onu evden kovar. En sonunda ise sayısız kişiyi dolandıran, çeşitli suçları olan bir sahtekar olduğu ortaya çıkan Tartuffe cezalandırılır, Orgon ise tüm mal varlığını geri alır, oğlunu bağışlar ve kızını istediği kişiyle evlendirir.

Moliere, “Tartuffe” ile din tacirlerinin ne kadar tehlikeli olabileceğine dikkat çeker. Aynı zamanda da Orgon gibi saf ve iyi niyetli insanların, bu gibi sahtekarlar tarafından nasıl da kandırılabileceğini gözler önüne serer.

Sevda Doktoru (L’Amour médecin – 1665)

Molière’in yeni hastalandığı ve doktorlarla henüz haşır neşir olmaya başladığı dönemlerde yazdığı bu eser, doktorların ne kadar bilgisiz ve faydasız olduklarını savunur. Doktorların varlıklarını anlamsız bulan Moliere, gülünç durumlar ve çelişkiler eşliğinde bu durumu hicveder ve sevginin bütün hastalıkların tek ve gerçek ilacı olduğu mesajını verir.

Sevda Doktoru Konusu

Sganarelle, sıradan bir burjuvalıdır ve eşi ölmüştür. Tek ailesi biricik kızı Lucinde’dir. Lucinde, Clitandre’a aşıktır. Ancak babası, ne malından ne de kızından vazgeçmek istemiyordur, kızını evlendirmeye ve çeyiz parası vermeye hiç niyeti yoktur. Lucinde ne kadar konuşursa konuşsun, babası onu duymazdan gelir. Bu durumun farkına varan Lucinde’in bakıcısı Lisette, duruma el atar ve malından da kızından da vazgeçmek istemeyen bu adama bir oyun oynar. Oyuna göre, Lucinde korkunç bir hastalığa yakalanır. Sganarelle birden fazla doktor çağırsa da hiçbiri bu hastalığa çare bulamaz.

En sonunda, Lucinde’in sevgilisi Clitandre, doktor kılığında çıkagelir ve Lucinde’in hastalığının evlilik arzusundan kaynaklandığını, hemen evlendirilmesi gerektiğini söyler. Sganarelle’i ikna etmek için Lucinde’i kandıracaklarını, sahte noter getireceklerini ve sahte bir evlilik düzenleneceğini, böylece Sganarelle’in parasını da kızını da kaybetmeyeceğini söylerler. Ancak gerçekte kandırılan Sganarelle’dir. Sahte değil, gerçek noter çağırmışlardır ve kızı gerçekten de Clitandre ile evlenir. Sganarelle ise bu durumu ancak son sahnenin son sözlerinde anlayabilir.

O dönemde, bir kadın evlenirken ona kadının ailesi tarafından belirli bir miktarda çeyiz parası verilirdi. Bu para ile hem kadın bir nevi güvence altına alınır, hem de evlilik, bir tür miras birleştirmek ya da çoğaltmak işlevi görürdü. Eserde geçen çeyiz mevzusu, buradan ileri gelmektedir.

İnsandan Kaçan (Le Misanthrope – 1666)

Dürüstlüğü, içtenliği ve erdemli tavırları ile hayranlık uyandıran Alceste karakteri, kendi doğrularından vazgeçmeyi bilmeyen inatçı yönü ve kızgınlıkları ile de gülünçtür aslında. Belirgin bir drama da sahip olan bu eserde Moliere, Alceste'in kötü huyları aracılığıyla kusursuzluk arzusunun imkansızlığını ve herkeste bulunabilen bazı insani kötü huyları hicvetmiştir.

İnsandan Kaçan Konusu

Alceste, çevresindeki insanları dürüst ve açık sözlü olmamakla suçlayan, onları sürekli eleştiren ve bu nedenle çevresiyle arası pek iyi olmayan biridir. Yakın dostu Philinte ise insanları oldukları gibi kabul eden, onları yargılamayan ve değiştirmeye çalışmayan biridir. İnsanları sürekli yerden yere vuran Alceste, kaderin bir cilvesi sonucu hafifmeşrep, herkese yeşil ışık yakan ve pek de dürüst olmayan, Célimène adında bir kadına aşık olur.

Alceste, Célimène’i duygularını açıklamaya ne kadar zorlasa da, Célimène her defasında onu atlatmayı başarır. Ancak bir gün, Alceste’in eline bir mektup geçer. Mektup, sevgilisinin onu nasıl da kandırdığını ifade etmektedir fakat Célimène, Alceste’i ikna etmeyi ve kendisini affettirmeyi yine başarır. İşin sonunda, tüm gerçekler açığa çıkar ve Célimène’in bir sürü sevgilisi olduğu anlaşılır. Alceste hariç tüm sevgilileri terk eder kadını, Alceste ise böylesi büyük bir ihanetin sonunda ancak kimsenin yaşamadığı, ıssız bir yere taşınmayı ve orada birlikte yaşamayı kabul ederse onu affedeceğini söyler Célimène’e. Célimène ise yüksek sosyetedeki hareketli ve gösterişli yaşamını bırakmak istemez ve bu teklifi reddeder. Bunun üzerine Alceste, onuruyla yaşamak için bütün insanlardan kaçar, alır başını gider.

Bu eserle Moliere, vurguladığı insanlık öğütlerinin yanı sıra, vazgeçmeyi bilmenin de bir erdem olduğunu ortaya koyuyor.

Cimri (L’Avare – 1668)

Bu eserinde Moliere, çağın paragöz burjuvalarını Harpagon karakteri aracılığıyla hicveder. Parayı hayatının merkezine koyan insanları ve onların aşağılık yanlarını ortaya koymakla toplumsal bir mesaj vermektedir aynı zamanda. Oldukça dikkat çeken ve günümüzde dahi hala sahnelerde karşımıza çıkan "Cimri" oyunu, güldürü öğelerinin arasında serpiştirilen dram öğeleri ile de başarı yakalar.

Cimri Konusu

Oldukça varlıklı ancak bir o kadar da cimri bir kişiliğe sahip olan Harpagon, her türlü erdemi para için satabilecek kadar paragöz bir adamdır. Mariane adındaki kendinden yaşça küçük, genç bir kızla evlenmeyi kafasına koyar. Harpagon’un oğlu Cléante da Mariane’a aşıktır. Kızı Elise ise, sırf Elise’e yakın olabilmek için Harpagon’un yanında uşak olarak işe giren ve kayıp ailesini arayan Valère adındaki genci sevmektedir. Fakat Harpagon bir gün çocuklarını yanına çağırır ve oğlu Cléante’ı dul (ve zengin) bir kadınla, kızı Elise’i ise (sırf çeyiz vermemek için) Senyör Anselme adında soylu bir ihtiyarla evlendireceğini söyler.

Çeşitli olaylar sonucu Cléante, babasının Mariane ile evlenmeye niyetinin olduğunu öğrenir. Aynı şekilde Harpagon da oğluyla aynı kişide gözü olduğunu fark eder ancak Mariane’den vazgeçmez. İşler iyice birbirine girince, Cléante’ın yakın dostu La Fleche, Harpagon’un paralarını çalar. Herkesten şüphelenen Harpagon, herkesi toplar ve polis çağırır. Harpagon'un baş şüphelisi Valère’dir çünkü Elise’e olan aşkını ilan ederken onları duymuş, ancak konuşmanın tamamını duyamadığı için Valère’in paralarını çaldığını sanmıştır.

Valère kendini savunmak için konuşmanın tamamını anlatınca Harpagon iyice delirir, çünkü Valère beş parasız biridir. Harpagon’u sakinleştirmek isteyen Valère, bütün gerçeği açıklar ve kendisinin fakir olmadığını, kayıp babasını bulabilmek için buralarda olduğunu, onun buralarda olabileceğini duyduğunu söyler. Bunu duyan Mariane, annesi ile hayat hikayesini anlatır ve Valère ile kardeş oldukları ortaya çıkar. Oyunun sonunda da Mariane ve Valère’in, Senyör Anselme’in çocukları olduğu öğrenilir. Yaşanan deniz kazası sonrası ailesinin öldüğünü sanan Senyör, sadece yalnızlığa dayanamamış ve evlenmek zorunda hissetmiştir kendini.

Ardından, bütün bu olanları bilmeyen Clèante çıkagelir ve babasına paraları La Fleche’in bilerek aldığını, onları geri alabilmesi karşılığında Mariane’dan vazgeçmesi gerektiğini söyler. Harpagon çok mutlu olmuştur. Çünkü kızını Valère ile, oğlunu da Mariane ile evlendirmek ve düğün masraflarını Anselme’e yüklemek karşılığında ikna olmuştur. Paralarını da geri almıştır.

Bu eserin Türkçe uyarlaması, 1800'lü yıllarda Teodor Kasap tarafından Pinti Hamit adıyla yapılmıştır. Ayrıntılı bilgi için bu yazımıza da göz atabilirsiniz.

Kibarlık Budalası (Le Bourgeois gentilhomme – 1670)

Yine, döneme büyük etki eden özenti akımının hicvedildiğini görüyoruz. Bu sefer karşımıza, burjuva olmakla yetinmeyip soylu olmayı arzulayan cahil bir adam çıkıyor. Soylu olmak ve sınıf atlamak için türlü şaklabanlıklar yapan Jourdain karakteri aracılığıyla izleyiciyi güldüren Molière, onun bu takıntısı yüzünden maddi olarak nasıl sömürüldüğünü de gözler önüne seriyor ve kibarlığın, nezaketin, iyiliğin para ile satın alınamayacağı mesajını, mizahi bir dille vermekten de geri durmuyor.

Kibarlık Budalası Konusu

Zengin bir burjuvanın oğlu olan Mösyö Jourdain, sıradan bir adamdır. Burjuva sınıfından olmasına rağmen bir soylu olmadığını için üzülmekte ve bunu kendine dert etmektedir. Tek bir hayali vardır, bir gün soylu biri olabilmek. Soylulara özendiği, onlar gibi giyindiği halde onlar gibi davranmayı asla öğrenememiştir Jourdain, kaba biridir; kibar değildir, şiddetten rahatsız olmaz ve uygulamaktan çekinmez, küfürler edebilir. Yine de bir soylu olabilmek adına bale, eskrim, müzik, felsefe gibi dersler alır.

Kızı Lucile’i de bir soylu ile evlendirmeye yeminlidir. Kendisi de evli olduğu halde bir markiz ile evlenmeyi hedeflemektedir. Bir gün, Lucile’in sevgilisi olan Cléante, Lucile’i Jourdain’den ister. Ancak Jourdain, soyluluk takıntısı nedeniyle, soylu olmayan Cléante’a vermek istemez kızını ve reddeder. Bunun üzerine Cléante’ın akıllı uşağı Covielle bir plan yapar ve bu plan doğrultusunda Cléante, Jourdain’in karşısına Türk padişahının oğlu olarak çıkar. Lucile’e aşık olduğunu söyler ve onu kendisine ister. Tam da istediği fırsatın ayağına geldiğini düşünen Jourdain, hiç düşünmeden kızını şehzade sandığı Cléante’a verir ve kendisi de “Mamamuşi” olur.

Mamamuşi, Moliere’in uydurduğu bir soyluluk unvanıdır. Günümüzde nadiren kullanılmakla birlikte, “kendini olduğundan daha değerli gören, kendini beğenmiş, gülünç kişi” gibi bir anlama sahiptir.

Hastalık Hastası (Le Malade imaginaire – 1673)

İnsanları düşündürerek güldürme amacı güden Molière, son eseri olan bu oyunda da görevini kötüye kullanan, zenginler üzerinden haksız kazanç sağlayan doktorlar ve eczacıları hicveder. Aynı zamanda yine bir gerçeğe körü körüne bağlanan insanlara gerçekleri göstermeye çalışmanın zorluğunu, mizahi bir dille ele alır.

Hastalık Hastası Konusu

Argan, ikinci eşi olan Beline’i çok seven, sağlıklı fakat hastalık hastası bir adamdır. Beline ise ona iyi gibi görünen fakat bir an önce ölmesini ve mirasına konabilmeyi arzulayan sahtekar bir kadındır. Bu yüzden de kocasına ilgi göstermesinin yanı sıra hastalık konusundaki endişeleri yüzünden bir türlü rahat edemeyen Argan’ı sürekli körüklemektedir. Kendisini hasta zanneden Argan, kötü niyetli doktorların sömürüsüne uğramaktadır. Günden güne daha fazla tedavi ücreti alan doktorunun yanı sıra, durmadan yeni ilaçlar satan eczacısı da ondan para koparmaktadır. Zaten Argan, hastalığının ne olduğunu bilmeyen, kendini tedavi olmazsa ölecek zanneden cahil bir adamdır.

Bir gün Argan, ilk eşinden olan Angélique adındaki büyük kızını bir doktor ile evlendirmek ister. Ancak genç kız, Cléante adında bir genci seviyordur. Argan’ın tek amacı ise, doktor bir damat bularak muayene masraflarından kurtulmaktır. Argan’ın hizmetçisi Toinette ise bütün bu dolapları ve para tuzağını fark etmiştir. Ancak doktorlara sonsuz güvenen Argan’ın gözünü açmayı başaramıyordur. Durumu Argan’ın kardeşi Beralde’a anlatır. Bunun üzerine bir oyun düzenlerler. Argan’ı bir şekilde ikna ettikten sonra ona ölü taklidi yaptırırlar, böylece Beline’in gerçek yüzü ortaya çıkacaktır.

Argan ölü taklidi yaparken, kocasının ölümüne üzülmesi gereken Beline, mutluluktan havalara uçar, kızı Angélique ise gözyaşları içinde kendini yerlere atar ve onun için her şeyi yapacağını, ne isterse kabul edeceğini, yeter ki uyanmasını söyler. Sonunda Argan gerçekleri görür. Onu sevmeyen karısını evinden kovar ve mirasından mahrum bırakır. Onu seven sevgili kızını da istediği kişiyle evlendirir.

Bu oyunda Argan karakterini canlandıran Molière, ölü taklidi sahnesinde gerçekten fenalaşır ve kısa süre sonra da hayata gözlerini yumar. Oyunlarıyla sık sık toplumda büyük yankılara ve tartışmalara sebep olan yazarın ölüm şekli de bir o kadar gürültülü olur.

Son olarak 

Moliere'in ölümünün ardından, tiyatronun yönetimini karısı devralır. Topluluk, çok geçmeden Palais-Royale'i terk etmek zorunda kalır. Ardından çeşitli topluluklar ile birleşerek güçlenmeye çalışırlar ve böylece Fransız Tiyatrosu (Comédie Française) doğar ancak bu ölüm ile büyük bir darbe almıştır komedi türü. Özgün eserler çıkarılamaz, yapılan işler birkaç basit tekrar ve deneme ile sınırlı kalır.

Moliere zamanında zirveye çıkan ve altın çağını yaşayan komedi türü, Fransa'da bir daha asla o günlerdeki ihtişamına ulaşamaz. Çeşitli oyun yazarları ortaya çıksa da, hiçbiri o günlerin üzerine çıkamaz, hiçbiri Moliere'e benzer bir yöne sahip olma lanetinden sıyrılamaz.

Kaynaklar 

Kitap: Berke Vardar, "Fransız Edebiyatı", Multilingual, İstanbul, 2005

İnternet siteleri: http://www.toutmoliere.net/oeuvres.htmlhttps://www.biyografi.net.tr/moliere-kimdir/https://www.ralentirtravaux.com/lettres/sequences/sixieme/medecin-volant/moliere.php#note1https://www.milliyet.com.tr/gundem/moliere-kimdir-nerelidir-googleden-moliere-icin-doodle-2825340http://salon-litteraire.linternaute.com/fr/moliere/content/1831466-les-precieuses-ridicules-de-moliere-resumehttps://www.espacefrancais.com/moliere/https://www.etudes-litteraires.com/moliere.phphttps://www.jesuismort.com/tombe/moliere#biographie


BENZER YAZILAR

İngiliz Edebiyatı Klasiklerinden Eşsiz Bir Roman; Jane Eyre

19. yüzyılda Charlotte Bronte tarafından kaleme alınmış, duygusallık ve aksiyon eşliğindeki roman Jane Eyre'in olay örgüsü ve özeti.

Modern Türk Edebiyatı'nın En Büyük 10 Şairi

Türk Edebiyatı'nın yalnızca şiirleriyle değil, yaşam öyküleriyle de akıllara kazınmış 10 büyük şairinin hayat hikayeleri ve şiirlerinden alıntılar.


Paylaş