Bir asra yakın ömrüne eşsiz bir film külliyatı sığdırmış yönetmen Agnés Varda’nın yaşamına, görüşlerine ve filmografisine dair detaylar.

Agnes Varda Kimdir?

“Fransız Yeni Dalga Akımı’nın büyükannesi” lakabıyla tanınan, sinema tarihinin en yaratıcı yönetmenlerinden Agnés Varda; 30 Mayıs 1928’de, Belçika’da, Anadolu göçmeni Yunan bir baba ile Fransız bir anneden dünyaya gelmiştir. Asıl ismi Arlette Varda olan yönetmen, çocukluğunu Belçika’da geçirmesinin ardından önce Sete’de, daha sonra ise Paris’te yaşamıştır. Yönetmenliğe ek olarak senaristlik, oyunculuk ve fotoğrafçılık da yapmış olan Varda; fotoğrafçılık kariyerine Paris’teyken çalıştığı Theatre National Populairé’de başlamıştır.

agnes varda

Aynı yıllarda hayatını paylaşacağı Jacques Demy ile tanışmış, evlilikleri Demy’nin ömrünün sonuna dek sürmüştür. “İlham, film çekmenizin nedenidir.” sözleriyle mesleğindeki motivasyonunu açıklayan Varda; sevgili eşinin hayata vedasının ardından onun anısına Jacquot de Nantes, Les demoiselles ont eu 25 ans ve L’univers de Jacques Demy adlarında üç film yapmıştır.

1955 ile 2017 yılları arasında 44 filme imza atan yönetmen; 29 Mart 2019’da, 91 yaşındayken; film üretme sürecini anlattığı otobiyografik filminde söylediği “Flulukta kaybolup aranızdan ayrılacağım.” cümlesinde olduğu gibi flulukta kaybolarak hayata veda etmiştir.

Yeni Dalga Akımı Ve “Büyükannesi”

Fransız  sinemasının sinema tarihinde edindiği güçlü konumda büyük pay sahibi olan Yeni Dalga akımı; 1950’lerin sonuna doğru ortaya çıkmış, en üretken dönemini ise 1958-1962 yılları arasında yaşamıştır. François Truffaut, Jean-Luc Godard, Agnés Varda ve Eric Rohmer gibi isimlerin öncüleri olarak sayıldığı akım, sinemanın klasik ve tekdüze hal almış anlatı yapısına bir tepki olarak değerlendirilebilirken aynı zamanda Modern Fransız Sineması’nın da miladı kabul edilmektedir.

Agnes Varda Kimdir

Her filmi farklı bir sanat manifestosu özelliği taşıma yeterliliğinde olan Yeni Dalga akımının en belirgin özelliği, filmin en önemli unsuru olarak yönetmeni görmesidir. Sanat eserlerinin yaratıcılarına ait olduğunu savunan auteur teorisi bu akıma kaynaklık etmektedir. Lineer zaman kullanımından uzak duran akım; seyircisini daha aktif konuma getirmeyi amaçlayan, tabulara ve sinemanın klasikleşmiş anlatı tarzına tepki içeren filmler doğurmuştur.

Sinema dünyasına, Yeni Dalga akımıyla teknik ve estetik bakımdan yeni bir soluk getiren Agnés Varda’nın 1955 yapımı La Pointe Courte filmi, bu akımın öncüsü olarak görülür; aynı zamanda Varda’nın ilk filmi olma özelliğini de taşır. Akımın öncüsü olarak kabul edilmesi hususunda “Beni, Yeni Dalga’nın öncüsü olarak görüyorlar. Oysa o sıralar daha 30 yaşında bile değildim ve çok az film izlemiştim.” diyen Varda’nın sinemasını Yeni Dalga akımının fitilini ateşlemiş olmasına rağmen yalnızca bu akımla sınırlı tutmak ise sanatının eksik değerlendirilmesine yol açmaktadır.

Sinemaya İlk Adım: La Pointe Court

Beş kişilik küçük bir ekip ve Varda’nın tiyatroculuk günlerinden tanıdığı iki oyuncuyla çekilen, Agnés Varda’nın ilk uzun metrajlı filmi La Pointe Court; mütevazı bir balıkçı köyünde, imece usulü ile çekilmiştir. Film çekimlerinin bitmesinin ardından bobinlerle birlikte Paris’teki Alain Resnais’e giden Varda, filmin kurgusunu yapması için onu ikna etmiştir. Resnais’in bu süreç içinde Varda’yı efsanevi sinema dergisi Cahiers du Cinema çevreleriyle tanıştırması hakkında usta yönetmen Varda şunları söylemiştir:

“Konuşmalarını takip etmekte zorlanıyordum. Yanlış yere düşmüş gibiydim, oraya ait değildim. Cahiers’deki oğlanlar arasında tek başına bir kız olarak kendimi küçük ve cahil hissetmiştim.”

Varda Sinemasında Feminizmin Ayak İzleri

Fransız sinemasının yükselişinde büyük rol oynayan Agnés Varda; sinemada egemen olan ataerkil dile ve erkek egemenliğinin normalleştirilmesine tepki göstererek feminist ideolojiyi yansıtan, o yıllarda fazlaca popüler olan İkinci Dalga Feminizmi’nden de izler taşıyan filmlere imza atmış; filmlerinde özellikle kadın yaşamına ve kadın başrollere ağırlık vermiştir. 

Agnes Varda filmleri

Yeni Dalga akımının da öncüsü sayılan ilk filmi La Pointe Courte; evliliğini sorgulayan bir kadın ekseninde varoluşsal sorunları, geçim problemlerini ve gündelik dertleri izleyiciye sunar. Ayrıca filmde kadın üzerindeki toplumsal baskıya ve kadının hane içi çalışmasına da dikkat çekilir.  

1962 senesinde çekilen 5’ten 7’ye Cleo filminde ünlü bir şarkıcı olan Cleo’nun kanser olduğunu öğrendikten sonraki ilk iki saati seyirciye anlatılır. İkinci dalga feminizmin izlerini yoğun şekilde taşıyan yapım, Fransız Yeni Dalga akımının kült filmlerinden biri olarak sinema tarihine adını yazdırır. Toplumsal cinsiyet rollerinin etkin olarak işlendiği film; toplumun kadınları tanımlayış şekline, başkaları tarafından nasıl göründüğünü önemsemekten vazgeçerek özgürleşmiş bir kadın profili aracılığıyla,  güçlü bir hiciv niteliği de taşımaktadır. 

Le Bonheur filminde ise evli bir erkeğin bir başka kadına aşık olmasını anlatmasına karşın ana karakteri yine bir kadındır. Geleneksel aile yapısına ve evliliğe bakışı aktarırken La Pointe Courte’da olduğu gibi yine kadının ev içi emeğine dikkat çeker, kadına toplum tarafından dayatılan rollerin de bir eleştirisi niteliğini taşır.

Kadınların Cevabı: Bizim Bedenimiz, Bizim Cinsiyetimiz adlı, kadınların cinsiyet rolleri ve kadın olmakla ilgili kendilerine yöneltilen soruları cevapladıkları belgeselin de yönetmen koltuğunda oturan Varda; ünlü Fransız yazar Simone de Beauvoir’in kürtaj hakkında yazdığı manifestoyu da imzalamıştır.

Filmlere Ve Mesleğine Bakışı

“Gençken film izlemezdim. Aptal ve naiftim. Belki çok film izlemiş olsam film yapmaya kalkmazdım; bana engel olurdu. Tamamen özgür, çılgın ve masum olarak işe başladım. Bugüne dek çok film izledim ve çok güzel filmler izledim. Filmlerimin belli bir kaliteyi tutturmasına özen gösteriyorum. Reklam çekmem, başkalarının hazırladığı projeleri gerçekleştirmem. Star sistemine dahil olmam. Kendi küçük işimi yaparım.”

Pek çok insana esin kaynağı olan filmlere imza atan Agnés Varda, olağanca dürüstlüğüyle kendisini bu şekilde anlatmıştır. Sinemaya bakışını özetleyen bu sözlerinde gençlik dönemi ile hayatının ilerleyen dönemleri arasındaki farklılıkları gözlemleyebilmek mümkün. Filmlere ve sinema sektörüne saygısı oldukça göze çarpan Varda’nın, yaptığı işte fazlasıyla seçici olduğu ve kendine koyduğu kuralları olduğu da söylenebilir. Varda’nın “Çok güzel filmler izledim.” diyerek bahsettiği filmler arasında favori on tanesinin ise kaynaklarda şu şekilde olduğu belirtilir:

Agnès Varda Le Bonheur

Ödülleri Hakkındaki Düşünceleri

Bir asra yakın ömrünün her anında hep genç kalan, sineması da kendisi gibi her zaman genç ve yeniliklere gebe olan yönetmen Varda; kariyeri boyunca pek çok ödüle de layık görülmüştür. Akademi Onur Ödülü’nün de içlerinde bulunduğu bu ödüller hakkında ise Varda, “Bana habire ödül veriyorlar, evim hayvan heykelcikleriyle doldu ama bir sonraki filmimi çekecek parayı bulamıyorum.” diyerek çektiği onlarca eşsiz filme rağmen sinemadan ancak geçimini sağlayabilecek kadar kazanabildiğini, sinema tarihindeki güçlü yerine karşın filmlerine finansman bulmakta zorlanabildiğini ifade etmiştir.

Filmlerinde kadınların kendilerini gerçekleştirmesi ve özgürleşmesi gibi meseleleri ele alan Agnés Varda; ardında her biri farklı açılardan okunabilecek, unutulmaz pek çok eser; güçlü bir feminist ideoloji ve sinema tarihinin dönüm noktalarından sayılan bir akım bırakmış; farklı kuşaklardan da pek çok sanatçıya ve sanatsevere ilham kaynağı olmuştur. Yaşama veda etmesine rağmen de ölümsüz eserleriyle güçlü bir esin kaynağı olmaya devam etmektedir.

Kaynakça

https://www.britannica.com/biography/Agnes-Varda

https://www.vanityfair.com/hollywood/2019/03/agnes-varda-life-quotes

https://www.istanbulmodern.org/tr/sinema/gecmis-programlar/agns-hakkinda-her-sey_2243.html

https://www.newyorker.com/culture/postscript/agnes-vardas-radically-personal-films

https://filmloverss.com/nereden-baslamali-agnes-varda/


BENZER YAZILAR

21. İKSV Filmekimi

İstanbul'un en büyük film festivallerinden olan 21. İKSV Filmekimi Film Festivali'ne dair her şey.

Requiem For A Dream: Bir Rüya İçin Ağıt

Gerçekliklerinden kaçış için tutunacak bir dal arayan; fakat kontrolü kaybeden, bu uğurda bağımlılıklarının esiri olan 4 insan ve her şeyi kaybedişlerinin öyküsü.


Paylaş