XVIII. Yüzyıl Şairlerinden Nef‘î ve Nâ'ilî örnekleriyle Bir Yüzyıla Damgasını Vuran Üslup “Sebk-i Hindî”

16.yüzyılda bilim, sanat, kültür, edebiyat, siyasi, askeri gibi her alanda “Muhteşem Yüzyıl”ını yaşayan Osmanlı İmparatorluğu, 1699 yılında Karlofça Antlaşması’nın imzalanmasıyla siyasi ve sosyal yönlerden bir “Duraklama Dönemi”ne girdi. Peki, Osmanlı’nın devlet yönetimindeki tüm bu olumsuzluklara karşın edebiyat ne durumdaydı? 

Bu yazımızda,

- Osmanlı şiirinin yüzyıllar içindeki gelişimi ve XIII. yüzyıldaki seyrini,

- Bu yüzyılda ortaya çıkan Sebk-i Hindî akımının dönemin şiirlerine tecelliyâtını,

- Sebk-i Hindî akımının yüzyıldaki önemli temsilcilerinden Nef‘î ve Nâ'ilî şiirlerinden örnekleri açıklamalarıyla ele alacağız.

Edebiyatın Yüzyıllar İçindeki Gelişimi ve Değişimi

XIII. yüzyılda Hoca Dehhâni ile sağlam temellerinin atıldığı Divan edebiyatı, İslam coğrafyasının ortak kültür birikiminden beslenerek yazılı edebiyat geleneğimizin altı yüz yıllık bir merhalesini oluşturan yüksek bir kültürün ürünüdür.

Kendine has bir sanat anlayışına sahip olan bu edebiyat, XVI. yüzyılda bütün manzum ve mensur edebi türler gelişimini tamamlamış, şairler ise yetkinliğinin zirvesine ulaşmıştır. Bu sebeple XVII. yüzyılda yaşanan olaylar devlet yapısının zayıflamasına neden olsa da edebiyat, geçmiş yüzyıllardaki seyrine devam etmiş, edebiyat ancak bu yüzyılın sonunda etkilenmiştir. Nâ'ilî ve Neşâtî’den sonra Lale Devri’ne kadar büyük şair yetişmemiştir. 

XVII. yüzyıl edebiyat için “klasik” bir devirdir. Bu dönemde şiir dilinde önemli değişiklikler meydana gelmiştir. Geçmiş yüzyıllardaki gibi bilindik mazmunlar ve açık istiareler kullanmayan şairler, şiir diline yabancı pek çok maddî ve manevî unsur etrafında hayale dayalı yeni anlamlar aranmaya başlamışlardır (Babacan,2008:138). Bu sebeple şairlerin hayal dünyaları ve benzetmeleri artık bireyselleşmiş, şairin benliğine indirgenmişti.  XV ve XVI. yüzyıllarda genellikle 7-9 beyitten oluşan gazellere karşılık XVII. yüzyılda 5 beyitten uzun gazellere rastlamak zordur. Ayrıca Gazellerde işlenen aşk, sevgili ve şarap gibi klasik konular yerini bu dönemde hikmet, felsefe, öğüt gibi konulara bırakmıştır.

Sebk-i Hindî’nin Doğuşu ve XVIII. Yüzyıl Edebiyatında Sebk-i Hindî’nin Yeri

XVIII. yüzyıl şiirinde, şiirin hem muhtevasında hem de şeklinde meydana gelen değişiklikler ve yenilikler bu dönem şairlerinde üslup sorunun doğurmuş ve buna paralel olarak değişik üsluplar ortaya çıkmıştır (Erkal,2009:129).  Bu yüzyıldaki şairleri derinden etkileyen ve yüzyıla damgasını vuran üslup ise “Sebk-i Hindî”, bir diğer adıyla “Hint Üslubu”dur. Sözlükte “bir şeyi eritmek, kalıba dökmek; kalıp, tarz ve üslûp” anlamlarındaki sebk kelimesi terim olarak “ibarenin tarz ve tertibi” mânasına gelir. Bu kavram Hint muhitinde, Hint felsefesinin, edebî zevkinin ve Hint şiirinin etkisinde kalan şairlerin oluşturduğu şiir anlayışını ifade etmektedir. Sebk-i Hindî ise XVI-XVIII. yüzyıllarda Hindistan’da ve Hindistan dışında yaşayan, Hint felsefesi, edebî zevki ve şiirinin etkisinde kalan şairlerin oluşturduğu şiir anlayışını ifade eder (Bilkan- Aydın, 2007: 13). Çoğu İranlı olan şairlerin oluşturduğu sebk-i Hindî akımı İran, Hindistan, Afganistan, Irak, Tacikistan ve Osmanlı topraklarının yer aldığı geniş bir coğrafyada etkili olmuştur. 

Türk şairleri tarafından da çokça benimsenmiş ve edebiyatımızda büyük rağbet görmüş bu üslup zengin ve ince hayalleri dolayısıyla Türk şiirinde ıstırap ve elem konularının gelişmesine neden olmuştur. Şiirlerde insan ruhunun çırpınışları, bundan doğan acı ve üzüntüler şiirin konusunda kendine yer bulmuştur

Sebk-i Hindî üslubunun özelliği nedir?

Bu üslubun en önemli özelliği Arapça ve Farsça kelimelerin, tamlama ve terkiplerin çok yoğun bir biçimde kullanılması, hayallerin soyutlaşıp anlamın derinlere gizlenmesidir. Bu akımda ahenk yerine anlam ön plandadır. Şairler hayallerinin derinliklerine indikçe her şeyi mübalağalı düşünmeye başlamaları ve şairlerin mantığı zorlamaları lirizm bakımından şiirlerin zayıflamasına yol açmıştır. 

Aşırı dereceye varan mübalağa, irsâl-i mesel, istiare, teşhis, kinaye ve mecaz sanatları da bu tarz şiirde çok kullanılmış ve geliştirilmiştir. Özellikle irsâl-i meselde farklı ve orijinal bir üslûbun doğmasında ve gelişmesinde büyük rol oynayan Âzerî şairi Sâib, ‘ince anlamlar bulabilmek için kıl gibi inceldim” demiştir (İpekten,1991: 62). Şiirde esas olan az kelime ile çok şey söylemektir. Sirus Şemisâ’ya göre “Sebk-i Hindî’de asıl önemli konu beyittir. Büyük şair, birinci mısra ile ikinci mısra arasında güzel ve yeni bir ilişki kurabilen zihne sahip olan şairdir. İki mısra arasındaki ilişki teşbih yani benzetme olmalı, yalnız benzetme yönü yeni olmalıdır ” (Şemisâ: 288)

XVIII. yüzyılda sebk-i Hindî; Nef‘î, Fehîm-i Kadîm, Şehrî, İsmetî, Nâilî, Nedîm-i Kadîm, Neşâtî, Râsih, Nâbî ve Şeyh Galib gibi şairler üzerinde etkili olsa da bu üslup Nâbî, Nef‘î ve Nâilî’nin şiirlerinde bütün özellikleriyle bir arada değil ayrı ayrı özellikleriyle ortaya çıkmaktadır. Bu akımın Türk şiirindeki en temsilcisi Nef‘î fakat en çok eser veren bu akımı en iyi şekilde uygulayan ise Nâilî’dir. 

Nef‘î’nin“Sözüm” Redifli kasidesinde Sebk-i Hindî İzleri

Nüktede âlem harîf olmaz bana gûyâ benim
Her ne söylersem cevâb-ı “len terânî”dir sözüm

Nef'î

“Nüktede âlem bana denk olamaz çünkü ben ne söylersem “len terânî” cevabı gibidir.” 

Bu beytte Nef'î; Hz.Musa’nın Allah’ın tecellisine nail olmasına telmih yapıyor. Hz. Musa. Tûr-ı Sina’da yolunu şaşırdığı sırada ağaçtan “Ya Mûsa! Ben âlemlerin rabbi olan Allah’ım” diye nida geldi. Mûsa secdeye vardı. Bu sırada ikinci bir nida ile “Ya Mûsa, ben senin Rabbinim. Nalınlarını çıkar. Sen Tûva denilen kutsanmış vadidesin (Kur’an 20/12). O zaman Mûsa “ Ya Rabbi! Bana Zat’ını göster, sana bakayım” dedi. Allah da “Len terânî” yani “Beni göremezsin” dedi. “Fakat dağa bak. Eğer benim tecellime tahammül edip durursan beni görürsün.” Allah dağa tecelli etti. Dağ parçalandı. Mûsa bayılıp düştü (Pala, 2016: 156)  Nef'î’de kendi sözünü diğer şairlerin sözünden üstün tutarak “Eğer bir incelik söylenecekse onu söyleyecek herhangi bir kişi bana denk olamaz, en iyi ben söylerim. Zaten ben ne söylersem söyleyeyim, ağzımdan çıkan her söz Allah’ın söylediği “Len terânî” cevabı gibi etkilidir” diyor ve kendi sözünün Allah’ın sözü kadar etkili bir söz olduğunu ve insanlar üzerinde de bir o kadar etkili olacağını söylemek istiyor. 

Nâ'ilî’nin “Nihânız” Redifli Gazelinde Sebk-i Hindî İzleri

Elmâs ise de kâr-ger olmaz bize merhem

Ol dâğ-ı cünûnuz ki süveydâda nihânız

Nâilî

“Eğer elmas olsa bile bize merhem işlemez, biz o deliliğin açtığı yarayız ki süveydâda gizliyiz.”

Elmas, aslı maden kömürü olan, başka hiçbir maden tarafından kesilemeyen çok kıymetli bir cevherdir. “Süveydâ” ise “esved” yani “siyah, kara”dan türemiştir; “kalbin ortasındaki kara nokta” demektir. Eğer ki teninizde, vücudunuzun üzerinde, gözle görünür halde açılmış bir yara varsa ona merhem sürülür. “Dâğ-ı cünûn” ise delilik sebebiyle açılan yara, çekilen acıdır. Delilik, aşkın bir getirisidir. Âşık olan insan cünûn olur, mecnun olur. Yani delilik aştan dolayı mecnunda vardır. Onun deliliği kalptendir, dolayısıyla onun açtığı yara da kalptedir. Oraya em güçlü merhemler bile sürülürse sürülsün,  o yaraya merhem işlemez çünkü o yara görülen yerlerde değildir, o yara kalptedir. Süveydâ ise Leyla’dır. Beytte ve Mecnun kelimeleri direk geçmez onun yerine bu isimleri çağrıştıracak süveydâ ve cünûn kelimelerini kullanılması işte sebk-i Hindî’nin ta kendisidir.

Özetle;

Dönemde bilinçsiz ve tecrübesiz padişahların başa geçmesi, artan rüşvet olayları ve devlet kurumlarının bozulmasıyla halkı bilinçlendirme yoluna giden şairler artık şiirlerinin sanatsal boyutunu bir tarafa bırakarak, halka nasıl ön ayak olabileceklerinin, sarayın bu durumundan uzak olan halkı nasıl uyandıracaklarının cevabını aramaya başlamışlar. Bu yüzden şairler arasında yaygınlaşan dört farklı üslûp akımından bu yüzyılda en çok rağbet gören ve bu yüzyıla damgasını vuran ise; “divan şiirinde sanat ve anlam derinliğine dayanan” sebk-i Hindî’dir. Nef‘î ve Nâ'ilî akımın dönemdeki en başarılı temsilcileridir.

KAYNAKÇA

Babacan, İsrafil. “Klasik Türk Şiiri’nde sebk-i Hindî”. Doktora Tezi. Ankara: 2008

Bilkani, Fuat ve Şadi Aydın. Sebk-i Hindî ve Türk Edebiyatında Hint Tarzı. İstanbul: 3F Yayınları, 2007.

Erkal, Abdulkadir. “17.Yüzyıl Divan Şiiri Poetikası”. Doktora Tezi. Erzurum: 2009

İpekten, Haluk.  Na’ilî Hayatı, Sanatı, Eserleri. Ankara: Akçağ Yayınları, 1991.

Pala, İskender. Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü. İstanbul: Kapı Yayınları, 2016.

Sîrûs Şemisâ, Sebk-i inâsî-i i Ş’r, s.288.

http://static.dergipark.org.tr/article-download/8dd7/43dc/ad62/imp-289621-0.pdf?

https://tr.wikipedia.org/wiki/Divan_edebiyat%C4%B1

https://islamansiklopedisi.org.tr/naili

https://islamansiklopedisi.org.tr/sebk-i-hindi

https://islamansiklopedisi.org.tr/nefi

http://lugatim.com/s/s%C3%BCveyda

http://lugatim.com/s/esved


BENZER YAZILAR

Düşünce Gücünün Mucizesi: Placebo Etkisi Nedir?

13. ve 14. yüzyıllarda ortaya çıkan placebo kelimesi, zihin ve beden arasındaki kuvvetli bağı işaret ediyor. Düşüncelerimizin zihinde başlayan yolculuğunun bedenimize nasıl sirayet ettiğini gösteriyor.

Müzik Dolu Bir Öykü: Sazende Şunkin

J. Tanizaki’nin öyküsü Sazende Şunkin çeşitli yönleriyle inceledik


Paylaş