COVID-19’un psikolojik etkileri ve pandemi sonrasında bireylerin eski hayatlarına dönüşlerinde daha hızlı uyum sağlamaları için psikolojik dayanıklılığı artırmanın yolları.

Çin’de başlayan ve tüm dünyaya etki eden COVID-19’un olumsuz yansımalarını siyasal, sosyal, ekonomik yönden görmekte ve bu olumsuz etkiler üzerine uzun uzadıya konuşmaktayız. Peki ya hayatımızın ortasında aniden belirerek eski yaşantılarımıza ait anları, sosyal alışkanlıklarımızı unutturan bu sürecin psikolojik etkilerini de yeterince konuşuyor muyuz?

Bu yazımızda,

-İçinde bulunduğumuz pandemi sürecinin psikolojik etkilerini,

- Pandemi sürecinin varlığını hangi psikolojik aşamalarla karşıladığımızı, olağan dışı durumlarda insan psikolojisinin ortaya çıkardığı savunma mekanizmaları olarak duyguları,

- Bu süreçte ve sonrasında uygulayabileceğimiz, psikolojik dayanıklılığı artırmanın yollarını konu aldık.

İnsan zihni benzeri arar, benzeri seçer. Aynı durum alışkın olduğu "olağan dışı" durumlar için de geçerlidir, çünkü böyle anların gelişinde, nasıl çözüm oluşturabileceğini bildiğinden endişe duymaz. Fakat daha önce tecrübe edilmemiş süreç bir de belirsizlikle beraber geliyorsa, sonucunda psikolojik bir savunma gelmesi muhtemeldir. İçinde bulunduğumuz pandemi süreci daha önce tecrübe edilmemekle beraber, nasıl başladı, ne sebep oldu, ne zaman bitecek gibi giriş gelişme ve sonuç bölümlerine yetersiz cevaplar vermesiyle de bir belirsizlik çığının önünü tamamen açmış oldu. Tüm bu belirsizliklerin art arda gelişi, insan sağlığına yönelik birtakım önlemlerin global ölçekte alınmasıyla beraber, zorunlu izolasyonu da mecburi kıldı. Ancak, insan bedenini virüsten koruyan zorunlu izolasyonlar ne yazık ki insan zihnine bu virüsün girmesine engel olamadı.

Anormal Bir Duruma Karşı Gösterilen Anormal Tepki Normal Bir Davranıştır

Zihnimizin bedenimize darbesi olarak ruh sağlığımızı olumsuz yönde etkileyebilecek; kaygı, depresyon gibi stresle tetiklenen biyolojik mekanizmaların yüksek düzeyde aktive olması, vücutta birbirine bağlı pek çok mekanizmanın da olması gerekenden fazla çalışmasına da neden olabilir. Bu bağlamda hissettiğimiz tüm negatif duyguların yansımasını bedenimizdeki çırpınıştan duyabiliriz. Ancak unutulmamalıyız ki, anormal bir duruma karşı gösterilen anormal tepki normal bir davranıştır. Bu nedenle, içinde bulunduğumuz pandemi sürecinin olağan dışı olarak değerlendirilmesi sadece sürecin ehemmiyetini göstermemekte, bu olağan dışı durumun yol açtığı ruhsal bozuklukların belirtilerini göstermenin de şu an için geçici ve normal kabul edilebileceğini de göstermektedir.

COVID-19 Akıl Sağlığı İçin De Acil Durumdur

Covid-19 virüsünün %0,5 ile %3 arasında değişen ölüm riskine sahiptir. Bununla beraber, ruh sağlığı üzerinde de yıkıcı etkileri vardır. Bu nedenle Covid-19 virüsünün iki şekilde sağlık sorunlarına neden olduğunu ifade etmek doğru olacaktır. İlki, virüsün doğrudan oluşturduğu bedensel sağlık problemleridir. Ancak bu bulaşıcı hastalık sadece bireylerin fiziksel sağlığını etkilemekle kalmayıp, aynı zamanda enfekte olsun olmasın tüm nüfusun psikolojik sağlığını ve refahını da etkilemektedir. Ancak ne yazık ki salgının ilk zamanlarında virüsün ortaya çıkardığı fiziksel sonuçlar daha çok dikkat çekilmiş  ve ruh sağlığı sonuçları üzerinde durulmamıştır. Bu bağlamda, ikinci olarak da salgın ile ilişkili olarak gelişen anksiyete, panik ve endişe gibi ruh sağlığı sorunları olduğunu söylemeliyiz. Covid-19, aynı zamanda akıl sağlığı için de acil durum olarak düşünülmelidir. Bu nedenledir ki, uzmanlar tarafından, salgın sona erse bile normal hayatımıza geri döndüğümüzde psikolojik etkileri muhtemelen aylarca hatta yıllarca sürebileceği de belirtilmektedir.

Pandemiyi Hangi Psikolojik Aşamalarla Karşıladık?

Janoff- Bulmann ve Timko (1987:141) hastalıkların travmatik negatif olaylar olarak ele alınabileceğini belirtmiştir. Bu salgın hastalık karşısında bireylerde tipik travma tepkileri olarak inkâr, şok ve şaşkınlık gözlemlenmesi beklenir. İnkar, sürecin en başında çoğunluk tarafından baş etme aracı olarak kullanılan ruhsal bir savunma tepkisidir ve hastalığı kabul ederkenki zorlanışın ifadesidir. Bu savunma tepkileri yanında, yapılan çalışmalar bulaşıcı hastalıkların, genel popülasyon üzerinde  anksiyete, depresyon ve stres düzeylerini artırabildiğini ifade etmektedir.

Örneğin, SARS salgını sırasında Hong Kong’da yapılan bir araştırmada bireylerin ruh sağlığının kötüleştiği, yüksek düzeyde çaresiz, dehşete kapılmış ve endişeli hissettiği belirtilmiştir. Aynı zamanda bu bireylerin bir kısmında (%16) travma sonrası belirtiler görülmüştür, önemli bir kısmının da salgın sonrasında (%40) aile veya iş ortamında artan stres algıladığı belirtilmiştir (Lau, Yang, Pang, Tsui, Wong ve Wing, 2005: 417–424).

Salgının ilk günlerinde market raflarının tamamının boşaltılması, izolasyon, vücudumuzdaki en ufak bir tepkinin COVİD-19 belirtisi olarak yorumlanması, medya aracılığı ile zihinlerin doğru olmayan bilgilerle dolması, internette uzun saatler salgın özelindeki bilgileri okumak ya da televizyonda salgın hakkında konuşulanları uzun uzun dinlemek korku ve paniği doğrudan artırmıştır.

Pandemi sürecinin oluşturduğu belirsizlik bulutunu üstümüzden atmak adına girilen bu çaba ne yazık ki psikolojik anlamda yıpranmayı da beraberinde getirmiştir. Bu durumla ilgili olarak Meksika'da influenza salgını özelinde yapılan bir çalışmada, bu salgının medyada geniş yer almasının ardından bireylerin risk algısının ve belirsizlik tehdidi karşısındaki korku düzeylerinin yüksek düzeyde artığı ve yaşam kalitesinin düştüğü bulunmuştur (Jones ve Salathe, 2009: e803; Van Hoek vd., 2011: e17030).

Sürecin başında şokla beraber gelen inkar sürecinin bitişi, ardından gerçekçi bir algıyla bakışı getirmiştir. Bu nedenle de bireyler artık kendini ve ailesini nasıl koruyacağı ile ilgili önlemler almaya başlamıştır. COVID-19 bağlamında  devlet otoritelerinin aldığı önlemlere uyum bu nedenledir ki artmıştır. COVID-19’un bölgesel değil, küresel bir sorun olduğu iyi bilinen bir gerçektir. Bu nedenle bulaş olması durumunda bireyler üzerindeki belirtileri genel anlamda aynı olduğu gibi, bu virüs yüzünden bireylerin  korku ve belirsizlik hislerini en derinden hissedişleri de ortaktır. Belirsizlik ve hastalığa yakalanma endişesiyle hissedilen korku, mutsuzluk, ümitsizlik, çaresizlik gibi duygular yoğun bir zorlanma yaratmaktadır. Tüm bu olumsuz duygular doğal olarak bireylerin uyku kalitesini de olumsuz etkilemektedir (Xiao vd., 2020: e923921).

Tüm bunlarla beraber, pandemi süreci boyunca en büyük mücadeleyi veren sağlık çalışanları üzerinde de Çin’de birtakım çalışmalar yapılmıştır. Verdikleri mücadelenin yıpratıcı sonuçlarının psikolojik açıdan belirlenmesi istenmiştir. Çalışmalar COVİD-19 tanısı almış hastaların teşhisi, tedavisi ve bakımı ile uğraşan sağlık çalışanlarının daha sık depresyon, uykusuzluk ve stres belirtileri gösterdiği belirtilerek, kaygı düzeylerinin de önemli ölçüde artığını desteklenmiştir.  

''Evde Kal’'anların Psikolojisi

COVİD-19 salgınının yayılmasını önlemek üzere alınan en temel strateji insanları fiziksel olarak birbirinden ayırmak, izole etmektir (CDC, 2020). Salgına karşı fiziken koruyucu olan bu tedbir, ruh sağlığı için ne yazık ki aynı faydalara sahip olmayabilir. Sosyal bağları minimuma indirdiğinden bireylerin ruh sağlığı için bir risk faktörü oluşturabilmektedir. Sosyal ilişkilerin, psikolojik iyi oluş, fiziksel refah ve hatta hayatta kalmak için hayati önem taşıyan biyolojik bir ihtiyaç olduğunu da göz önüne aldığımızda, izolasyon boyunca sosyal ilişkilerin eksikliği psikolojik ve duygusal iyi oluş halini olumsuz etkilemektedir (Holt- Lunstad, 2007:127).

Bu salgın sırasında izolasyonunun uygulanmasını artırmak amacıyla yapılan “evde kal” çağrısının psikolojik sonuçları incelendiğinde bedensel sağlığı korumak için kritik önem taşıyan bu uygulamanın psikolojik olarak olumsuz sonuçları olduğu desteklenmiştir. Yapılan çalışmalar, evde kalmanın depresyon, sağlık kaygısı, maddi endişe ve en önemlisi yalnızlık duygusunu artırdığını göstermiştir (Reger vd., 2020; Thunström vd., 2020:1–17).

Evde kalmanın bu olumsuz etkileri maddi zorluklar ve medya aracılığıyla gelen yanlış bilgilere maruz kalma ile açıklanmaktadır. Yapılan çeşitli çalışmalar, COVID-19 salgını ile gelen sosyal izolasyon süreçleri esnasında bireylerin eskiye nazaran aileleri ile evde daha fazla vakit geçirmeye başladığını, aile içi şiddeti  artırdığını göstermektedir. Sosyal izolasyon her ne kadar enfeksiyon kontrolünü sağlama hususunda etkili bir politika olsa da sosyal, psikolojik, ekonomik ve toplumsal bağlamda olumsuz sonuçları beraberinde getirmiştir (Ergönen vd., 2020: 53; Usher vd., 2020: 1-2). Bu nedenle, salgının bireyler üzerinden psikolojik sonuçları ele alınırken özellikle aile içi şiddet gibi olumsuzlukların da değerlendirilmesi, bu şiddete maruz kalan kadınların, çocukların ve yaşlıların korunması yönünde somut adımların atılması çok büyük bir önem arz etmektedir.

Psikolojik Dayanıklılığı Artırmanın Yolları

Psikolojik dayanıklılığın mevcudiyeti zorlayıcı her süreç, her an için ihtiyaç duyulur. Mücadele ederken akan terimizi silme mecalimiz ancak psikolojik dayanıklılık ile mümkün olabilir. Pandemi süreci bağlamında, sizlere psikolojik dayanıklılığınızı artırabilecek 5 yoldan bahsedeceğiz:

1- Özellikle medyada dolaşan asılsız bilgilere itibar etmeyerek güvenilir haber kaynaklarını takip etmek. Edineceğiniz her fazladan bilgi ekstra kaygı ve strese neden olabilir.

2- Psikolojik olarak da büyük bir savaştan çıkmak üzere olduğunuzun farkında olarak, kendinizle dair olumlu bakış açıları geliştirerek, özünüze şefkat duyun.

3- Zorlu bir süreçte nasıl hissettiğinizi artık bildiğinizden, bu anlarda nasıl tepkiler verdiğinizi de nasıl baş ettiğinizi de biliyorsunuz. Her zorlu anda kararlı davranarak, çözüme gitmeyi amaçlayın.

4- Umudunuzu kaybetmeyin. Tecrübe ettiğiniz olumsuz olaylara odaklanırsanız, kaygı düzeyiniz artar, enerjiniz düşer. Her daim kendinize ve geleceğinize olumlu bakış açıları geliştirin.

5- Kendinize iyi bakın. Bol egzersiz yapın, sağlıklı beslenin, iyi insanlar biriktirin, faydalı ilişkiler kurun. Kendinize şefkat duyun! Siz çok güçlü bir savaşçısınız, bunu en iyi siz biliyorsunuz. Unutmayın, kendinize hatırlatın!

Referanslar:

Jones, J. H., ve Salathé, M., (2009). Early Assessment of Anxiety and Behavioral Response to Novel Swine-origin Influenza A(H1N1), Public Library of Science, 4(12), e8032. https://doi.org/10.1371/journal.pone.0008032

Kaya, B., (2020). Pandeminin Ruh Sağlığına Etkileri, Klinik Psikiyatri Dergisi, 23, 123-124. doi:10.5505/kpd.2020.64325

Lai, J., Ma, S., Wang, Y., Cai, Z., Hu, J., Wei, N., ve Tan, H., (2020). Factors Associated with Mental Health Outcomes Among Health Care Workers Exposed to Coronavirus Disease 2019. Journal of the American Medical Association, 3(3), e203976. doi:10.1001/jamanetworkopen.2020.3976

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1166182

https://www.aydin.edu.tr/tr-tr/akademik/fakulteler/fenedebiyat/Documents/Koronavir%C3%BCs%20salg%C4%B1n%C4%B1n%C4%B1n%20psikoloj%C5%9Fk%20etkileri.pdf


BENZER YAZILAR

Yolculuk: Odd ve Ayaz Devleri

Yol ve yolculuk kavramları üzerinden Neil Gaiman’ın romanı Odd ve Ayaz Devleri incelenecek.

Türk Edebiyatı’nın Melankoli Prensesi: Nilgün Marmara

Türk Edebiyatı'nın "yaşama karşı ölümü" savunan melankoli şairi Nilgün Marmara'nın hayatı, edebi kişiliği, eserleri ve hakkında bilgiler.


Paylaş