Eğer 20'li yaşlarındaki bu genç çiftin hikayesine başlamaya karar verdiyseniz, derinden etkilenmeye hazır olun.

Sally Rooney’nin Normal People adlı romanından uyarlanmış ve başrollerinde Daisy Edgar Jones, Paul Mescal, Eliot Salt gibi isimlerin oynaduğu BBC ve Hulu ortak yapımı bir dizi, aynı zamanda şu an BluTV’den de izlemeniz mümkün. Son zamanların bir hayli popüler dizilerinden. Roman 2018 yılında yayımlanmış ve çok satanlar listesine girerek pek çok ödüle aday gösterilmiş. Dizi ilk çıkacağı zamanlar kitabın sevenleri çok tereddütte kalmışlardı. Dizi de kitaptaki gibi bize hisleri gerçekten yaşatabilecek miydi?

Dizinin yönetmenliği Oscar adayı İrlandalı yönetmen Lenny Abrahamsontarafından yapıldı. Dizinin yayınlandıktan sonraki yorumlarına gelecek olursak; tereddüde düşen kişilerin bir çoğu hem fikir olup dizinin kitaptan çok daha iyi olduğu konusunda bir oldular.

Normal People, Mini Dizi Kategorisi’nde En İyi Erkek Oyuncu, En iyi Yönetmen ve En İyi Senaryo dallarında Emmy almayı başarmış bir dizi. Hikayesinin yanı sıra, gerçekçiliği, oyuncularının performansı ve hüznüyle de izleyicileri etkiledi ve eleştirmenlerden de tam not almayı başardı.

Dizinin en etkileyici yönlerinden birkaçı, dramatik aşk hikayelerinden çok uzakta durup, bir o kadar derin bir şekilde geçirebilmesi. Oldukça durgun bir hikayede karakterlerin yaşadığı her duyguya ortak olmak, içinde kendimizden bir parça bulmak çok olası.

Konusu

Dizi, İrlanda’nın küçük bir kasabasında yaşayan ve Sligo’daki aynı okula giden Marianne(Daisy Edgar Jones) ve Connell(Paul Mescal)’in ilişkisine derinlemesine odaklanıyor. Bu 20’li yaşlarında iki gencin liseden üniversiteye uzanan bir yolcuğuna şahit oluyoruz. Bazen boğazımız düğümleniyor, bazen iki gencin arasındaki ilişki içimizi ısıtıyor, bazen de şiddet karşısında sinirlerimizi tutamıyoruz. Bir çiftin hayatlarının farklı dönemlerde birbirleri nasıl etkileyebileceklerini ve yaşadıkları aşkın kendileri üzerindeki etkisini anlatıyor.  

***SPOİLER UYARISI***

Connell

Okulun popüler çocuğu ancak Amerikan filmlerindeki gibi herkesle dalga geçen, zengin, sürekli kız arkadaşları olan bir tip değil. Yakışıklı, futbol takımında oynuyor, okuldaki herkes tarafında seviliyor ve boş zamanlarının çoğunu kitap okuyarak geçiriyor. Annesi Marianne’nin ailesinin konağında çalışıyor. Marianne sık görüşmeleri de annesini konaktan almaya gelirken başlıyor.

Lisede çok arkadaşı var. Arkadaşları Connell gibi değil, daha Amerikanvari filmlerdeki gibi etrafındakilerle dalga geçen her gün parti yapan tipler diyebiliriz. Çoğu Connell’ın çocukluk arkadaşı. Connell tam onlar gibi olmasa da onlarla vakit geçirmekten çok memnun.

Marrianne

Okulun zeki ve hazır cevap kızı. Arkadaşı pek yok. Öğretmenlerine ve çevresinden aldığı sözlere hemen cevap bulabilecek biri. Tek amacı Tritty’de bir okul kazanıp gitmek orda yeni bir hayat kurmak bu yüzden de çok ders çalışıyor. Zengin bir ailesi var. Babası ölmüş ve babası annesine çok şiddet uygularmış. Marrianne’nin abisi de Marianne’ye sürekli küçük düşürücü ifadelerde bulunuyor, bir bakıma sözlü şiddet uyguluyor diyebiliriz. Annesinin hayatında şiddet normalleştirilmiş bir durumda olduğu için bu duruma pek karışmıyor.

Hayatla Kavga Etmek Değil, Hayatı Bir Şekilde Devam Ettirmeye Çalışmak

Bir gün Connell annesini almak için Marianne’lerin konağına gidiyor. Bu iki genç evde karşılaşınca sohbet etmeye başlıyorlar ve bu sohbet ikisinin de hayatını değiştirecek bir ilişkiye dönüşüyor. O ilk öpüşmelerinin samimiyeti size hemen geçiyor. Marianne okulda sevilmeyen biri olduğundan Connell ilişkilerini gizli tutmak istiyor. Marianne bu durumu kabulleniyor ve Connell’le gizli bir ilişki yaşamaya karşı çıkmıyor. Belki de karşı çıkmamasının sebebi Marianne’nin hayatındaki erkeklerin baskınlığı. Abisi ve babası etrafındaki kadınları hep kendilerinden aşağı görmüş ve sözlerini onlara bir şekilde geçirebilmiş.

İlişkilerini okulda gizli yaşamaya karar veriyorlar ancak işler çok olurunda gitmiyor tabii ki. O aralarındaki küçükte olsa olan bağ ve cinsel birliktelikleri çifti bir yere kadar götürebiliyor. Connell’ın arkadaşları Marianne’le laf dalaşına giriyorlar ve ilişki gizli olduğu için Connell bu konuda pek bir şey yapmıyor.  Bu yüzden yolları Marianne ile burada ayrılıyor.

Lise hayatlarından çıkıp birden ikilinin üniversite hayatına şahit oluyoruz. İkilinin hayatı tam anlamıyla yer değiştirmiş. Connell bulunduğu ortamdan çıkınca daha yalnızlaşmış. Marianne ise tam tersi kendini bulmuş bir sürü arkadaş edinmiş. Connell daha fakir bir aileden geldiği için çalışması gerekiyor ve küçük bir odayı biriyle paylaşıyor. Marrianne ise kendine ait büyük bir evde kalıyor, arkadaş çevresi daha zengin kişilerden oluşuyor. Aslında dizinin bize sınıfsal düzenin farkını da bu şekilde gözümüze soktuğu söyleyebiliriz. Belki zengin kız fakir oğlan hikayesini de andırmış olabilir.

İçimizde Kalanlar

Gururları yüzünden birbirlerine söyleyemedikleri şeyler sürekli suratımıza vuruluyor. Connell’ın parası olmadığı için okula devam etmekte zorlanıyor, kaldığı yerin parasını ödeyemiyor. Bu yüzden de evine geri dönmesi gerekiyor. Marianne’ne bunu söylüyor ve söylerken ''ben de kalabilirsin'' demesini istediğini Connell’ın suratından çok net görüyoruz. Marianne böyle bir şey söylemiyor çünkü o da Connell’dan ''sen de kalabilir miyim?'' cümlesini istiyor. İkisi de birbirlerine bunları söylemeden ayrılıp gidiyorlar. Bu sahnelerde belki de söyleseydi ne olurdu, diye söylemekten kendinizi alıkoyamıyorsunuz. Belki de her şey hayatları için farklı olurdu. Aynı şekilde normal hayatlarımızda da gurur yaptığımız şeyler kim bilir bizi hangi seçeneklerden uzaklaştırıyor?

Daha sonra Connell üniversitesinden burs kazanıyor ve tabii ki okuluna devam edebilyor.

Marianne ve Connell’ın cinsel birliktelik yaşadıkları sahneler diziye o gerçekçiliği katan sahneler arasında. Cinsel birliktelikleri ilişkilerinin en katkısız ve en gerçek olduğu zamanlar. Toplumsal rollerinden uzakta, üzerlerine yüklenen saçmalıklardan ayrılmış ve sadece bu anlarda kendileri gibi davranabiliyorlar. Sosyal hayatta sürekli bocalayıp buna nazaran cinsel birliktelikte bu kadar iyi bir uyum yakalamaları da bundan. Rol yapmadan, birbirlerine bir şey kanıtlamaya çalışmak zorunda kalmadan sadece o anı düşünerek birlikte oluyorlar.

Bu dünyaya ait olmaya çalışıyorlar. Kendileri gibi olmaya çalışıyor ancak toplumsal rolleri ve baskıları üzerlerinden atamıyorlar. İkisinin de sevgilisi oluyor ancak en kötü oldukları durumlarda birbirlerinin yanındalar. İlişkisel sorunlarının yanında kendi varlıklarını sürdürmelerine dair sorunları da var. Bu sebeplerden seyirci ne kadar hadi artık kopmayın dese bile karakterler bir noktada kopmak zorunda kalıyor. Yine bazı sebeplerden de aynı şekilde birleşmek zorunda kalıyor.

Connell’ın kasabadaki bir arkadaşının vefat ettiğini öğreniyoruz. Connell’ın bu arada da farklı bir ilişkisi var ama kasabaya gidip Marianne’i gördüğünde ona sarılışından asıl teselliyi orda aradığını görüyoruz. Hikayeleri için aslında ''ne seninle ne sensiz'' desek çok doğru olur.

Dizinin sonunda ise yetişkin iki insan çıkıyor karşımıza. Birbirini seven ama artık kedi hayatlarındaki gerçeği kabullenen. Yetişkin iki dost gibi ayrılmaya, birbirlerinden uzaklaşmaya karar veriyorlar. Ekranda öylece kalakalıyorsunuz siz de neden diye soruyorsunuz. Sonra düşünüyorsunuz, 20’li yaşlarda iki genç kendilerini iyi hissettikleri yerler çok farklı. Şehir ve kasaba hayatı gibi. Bu ikilem onların hayatın da sürekli başka yerlerden tezahür ediyor. Ne kadar düzeltseler de olmuyor. Normal iki insanın başına her zaman gelebilecek bir durum gibi. Yetişkin olduklarında ise tam anlamıyla bunun farkına varıyorlar. Sarılarak ve ağlayarak ancak yine de birbirlerine gülerek ilişkilerini işte tam da burada noktalıyorlar.

Neden İzlenmeli?

Biz bu diziyi ve kurguyu çok beğendik. Sizlerin de etkileneceğini düşünüyoruz. 


BENZER YAZILAR

Türk Uyarlama Dizileri: Sadakatsiz ve Bizim Hikaye

Neden uyarlama dizi yapmayı tercih ediyoruz? Uyarlama dizi yapmanın riskleri nedir? Toplumsal ögeler uyarlama dizilere nasıl ekleniyor?

Zeki Demirkubuz: Yalnızlık ve Sanat

Zeki Demirkubuz'un sanat anlayışına bir bakış.


Paylaş