Christo ve Jean-Claud'un tartışmalı ve radikal üç eserini, bu eserlerin anlamlarını inceledik.

Christo ve Jeanne-Claude, Dünya'nın iki ayrı yerinde aynı yılda ve aynı günde doğan, iki meslektaş, hayat arkadaşı ve ruh eşi. 1950'lerin sonunda Paris'te tanışıp evlenmeleri ile yalnızca hayatlarını değil fikirlerini ve birikimlerini de birleştirdiler. 

Radikal, büyük ölçekli ve kalıpların ötesinde çalışmaları ile dikkat çeken çift sanatlarını icra ederken bütün finansmanı kendileri sağlıyordu. Eserlerini ziyaret eden, deneyimleyen insanlardan ise hiçbir ücret talep etmiyorlardı. 


Onlar sanatlarında hiçbir derinsel anlam olmadığını anlık estetik etkilerden ibaret olduğunu söylese de sanatçılar ve mimarlar eserlerin bundan çok daha fazlası olduğunu fark etmişti. Müze sanatının ötesinde, esere dokunmak ve deneyimlemek kişilere farklı pratiklerde yeni bakış açıları geliştirme imkanı sağlıyordu. 

Jeanne-Claude'un 2009 yılında 74 yaşındaki ölümünün ardından onun adına ve onun için sanatına devam eden Christo da 2020 yılında 84 yaşında öldü. Gerilerinde bir çok eşsiz eser bırakan çiftin tasarladığı son proje olan L'Arc de Triomph'un 2021 yılının Eylül ayında Paris'te gerçekleştirilmesi planlanıyor. 

The Umbrellas (1984-1991)

The Umbrellas 9 ocak 1991 yılında açık konumda yerleştirilmiş 3,100 şemsiyeden oluşan geçici bir sanat eseriydi. Japonya, Almanya ve Amerika’da 11 üretici firma tarafından tasarlanan iki farklı renkte şemsiye üretildi. 3100 adet şemsiyenin 1340 tanesi maviydi. Bunlar Japonya’ya gönderildi. Geriye kalan sarı şemsiyeler ise Amerika’ya gönderildi. 

Japonya’da ki proje 459 özel ve kamusal arazi genişliğinde bir alana yayıldı. Amerika’da ise Tejon Ranch ve çevresindeki 25 özel arazi ve kamusal arazi üzerinde yerleşime başlandı. Bu 26 Milyon dolar değerindeki sanat eserinin tamamı sanatçılar tarafından finanse edildi ve hiçbir şekilde sponsorluk kabul edilmedi.

Serbest duran bu modüler dinamik şemsiyeler, kapalı olmayan birer alan tanımlayarak mekan algısına yeni bir bakış getiriyordu. Amerika’da kahverengi tepelerin üstünü kaplayan sarı çimenlerle bir uyum yakalanması amacıyla parlak sarı kumaşlı şemsiyeler tercih edildiğini belirten Jean-Claude, pirinç tarlaları boyunca uzanan Japonya sergisinde de bereketli yağmuru simgelemesi adına mavi rengi tercih etmiş. 

Ne yazık ki sergi planlandığı kadar uzun sürmemiş. Şemsiyelerin insanların ziyaretine açılmasından sonraki 18 gün içerisinde Kaliforniya’da bir kadının üstüne devrilen şemsiye ile sergi 27 Ekim 1991 tarihinde toplanmış.

The Floating Piers (2014-2016)

The Floating Piers, 1970’li yıllardan beri Christo ve Jean-Claude’un üstünde çalıştığı bir kavramdı. Bu kavram; hem İsa Mesih’in suyun üstünde yürümesinden ilham alan Hıristiyan bir toplum için hem de Ada ile Ana Kara arasına kurulacak bir köprü ile "Ada" fikrine yeni bir yaklaşım getirilebileceğine inanan mimar, sanatçı toplulukları adına önemli bir kavramdı.

Nihayet Christo projeyi gerçekleştirmeye karar verdiğinde yıl 2013’tü. Bu Christo’nun ortağı ve hayat arkadaşı Jean-Claude’un ölümünün ardından gerçekleştireceği ilk büyük projeydi. İskele’nin kurulumu için bir çok lokasyon düşünüldü ve en sonunda Iseo Gölü’nde karar kılındı.

226.000 tane yüksek yoğunluklu polietilen kütle iskelenin temelini oluşturuyordu. Çapalar yardımı ile hareketi sınırlandırılan kütleler 70.000 metre karelik parlak sarı kumaş ile kaplandı. Kurulum için izinlerin alınması bir yıldan daha az sürmüştü. 

Projenin finanse edilmesi için Christo’nun ölçekli modelleri, eskiz çalışmaları ve planları satıldı. 11 milyon dolar değerinde olduğu düşünülen köprünün maliyetinin aslında 17 milyon dolar tuttuğu daha sonraları Christo tarafından açıklandı. Monte Isola ve San Paolo adaları arasında yaya olarak ulaşımı sağlayan iskele 18 Haziran 2016 yılında halka açıldı. 

Ziyaret ve kullanım herkes için ücretsizdi. Bilet kesilmiyordu, rezervasyon yapılmıyordu ve iskelenin herhangi bir sahibi yoktu. Bu yüzden halkın ve turistlerin büyük ilgisi ile karşılaşıldı. İlk beş gün içinde 270.000 kişi tarafından ziyaret edildi. Bu beklenmedik rakam sebebi ile organizatörler iskelenin her gün gece yarısından sabah altıya kadar kullanıma kapatılmasın karar verdi. 

3 Temmuz 2016’da çalışma halka kapatıldığında iskelenin 16. günüydü. Bu 16 günlük sürede yerel yetkililer tarafından İskelenin günde 72.000 ve toplamda 1,2 milyon ziyaretçi çektiği belirtildi. Polis teşkilatı ise günde 100.00 ziyaretçi çektiği tahmininde bulundu.

The Gates (1979-2005)

New York’un en önemli konumlarından biri olan Central Park içerisinde yerleştirilmiş olan kurulum 487 santim uzunluğunda farklı genişlikteki 7.503 kapıdan oluşan 37 kilometrelik bir yürüyüş yoluydu. Kapıların üstüne asılan parlak sarı kumaşlar kapıların görünürlüğünü arttırıyordu.

12 Şubat 2005’te tamamlanan kurulumda ‘’The Gates’’ üniforması giyen 300 çalışan halka yardımcı olmak ve bilgi vermekle sorumluydu. Bu 300 çalışan dışında hava karadıktan sonra parkta profesyonel güvenlikler çalışıyordu. Direklerin dikdörtgen yapısı, New York şehrinin ızgara planlı rasyonel yapısını yansıtırken, rüzgarın etkisi ile dalgalanan sarı kumaşlar Central Park’ın içinde bulunan ağaçların düzensiz ve doğal biçimlerine uyum sağlıyordu.

Park her zamanki gibi kullanılmaya devam ederken, yürüyüş yollarını takip edenler için sarı kumaşlar altın bir tavan oluşturuyor ve Central Park’a uzaktan bakanlar için kıvrımlı patikaların şeklini vurgulayan sarı bir nehir gibi dalgalanıyordu kumaşlar.

Bu projede de çoğu projede olduğu gibi finansmanı tamamen kendileri sağlayan Christo ve Jeanne-Claude sponsorluk ve bağış kabul etmedi. 


BENZER YAZILAR

İzlanda'nın Doğa Harikası: Snæfellsjökull Milli Parkı

Bu yazımızda büyüleyici kuzey ışıkları ile tanınan İzlanda'nın muhteşem doğa harikaları barındıran Snæfellsjökull Milli Parkı'nı inceledik.

Tarihe Adını Yazmış Bir Yanardağ: Etna

Güncel olarak patlayan bir yanardağ olan Etna'nın yapısı, tarihi ve kayak tatili olanaklarını sizler için derledik.


Paylaş