Varoluşçuluk ve Absürdizm akımının öncülerinden kabul edilen Nobel Edebiyat Ödüllü Fransız yazar Albert Camus’un hayatı, ünlü eserleri ve trafik kazası ile gerçekleşen ölümü.

Kendini kalıplara sığdırmayı hoş görmediği için kendisini filozof olarak görmeyen Albert Camus'un hayatını, saçma bulduğu ölüm şekliyle yaşama veda edişini ve eserlerini inceledik.

Albert Camus'un Hayatı

Çocukluğu ve Eğitimi

Albert Camus, 1913 yılında fakir bir ailenin çocuğu olan Alsaslı bir babanın ve İspanyol bir annenin oğlu olarak Cezayir'in Mondovi kasabasında yaşama gözlerini açtı. Birinci Dünya Savaşı'nda babası Lucien, cephede hayatını kaybettiğinde çok küçük yaşta olan Camus evlere temizliğe giden annesi, anneannesi ve felçli dayısı ile zor bir çocukluk yaşamıştır. Albert Camus bu zorlu yılları denemelerinden oluşan Tersi ve Yüzü isimli ilk eserinde ele almıştır.

1918 yılında  ilkokula başlayan Camus, öğretmenin desteğiyle burs kazanarak 1923'te liseye başlamıştır. Lise öğreniminin ardından Cezayir Üniversitesi'nde felsefe eğitimi görmüştür.

Üniversiteye gittiği dönemde felsefe ve edebiyata olan ilgisi dışında futbolla da yakından ilgilenmiş ve okul takımında kalecilik yapmıştır. Fakat 1930 yılında yakalandığı verem hastalığından dolayı üniversite eğitimine ve futbola ara vermek zorunda kalmıştır. Okula ara verdiği dönemde meteoroloji enstitüsünde çalışarak ve özel ders vererek para kazanmıştır. 1935 yılında üniversite eğitimine devam ederek 1936 yılında felsefe bölümünden mezun olmuştur.

Albert Camus ve Futbol

''Hayata ve ahlaka dair ne öğrendiysem futboldan öğrendim. Çünkü top hiçbir zaman beklediğim köşeden gelmedi.''

Albert Camus, edebiyata ve felsefeye olan ilgisinin yanı sıra üniversite yıllarında okulun futbol takımında kalecilik yapmıştır. Başlangıçta kaleci olmayıp kaleciliği seçmesinin sebebini ayakkabılarının daha az yıpranması olduğunu söylemiştir. Camus yakalandığı verem hastalığından dolayı futbolu bırakmak zorunda kalmıştır. 1950'li yıllarda bir spor dergisinde futbolla ilgili yazdığı yazıda şu cümleyi kurmuştur: ''Ahlak ve insanın yükümlülükleri hakkında güvenebileceğim ne biliyorsam onu futbola borçluyum.''

Kariyeri

1934'te Fransız Komünist Partisi'ne katılmasının asıl nedeni Marksist-Leninist ideolojisine desteği değil İspanya'da iç savaşla sonuçlanacak duruma duyduğu endişeydi. Ancak üç yıl sonra Cezayir Komünist Partisi'ne geçmiştir. 1937 yılında Stalinist komünizme uzak durması ve Troçkist suçlamalarıyla partiden atılmıştır.

İyi bir roman yazarı olmasının yanı sıra aynı zamanda bir oyun yazarıydı. 1935'te Theatre du Travail'i (İşçinin Tiyatrosu) kurdu. İlk tiyatro eseri Caligula'yı yazdı. Tiyatro ayakta kaldığı süre boyunca oyunlar yazmış, yönetmiş ve rol almıştır. Bu dönemde cinnet getiren bir Roma imparatorunu konu edinen dramı ile absürdizm öncüsü kabul edilmiştir fakat belli düşünce kalıpları ile sınırlandırılmayı hoş görmediği için bu durumu kabul etmemiştir. 1939 yılında tiyatro kapanmıştır ve aynı yıl Fransız ordusuna verem hastası olduğu için kabul edilmemiştir.

1945'te Paris-Soir dergisinde yazılar yazmaya başlamıştır. İkinci Dünya Savaşı'nın başlarında pasifist bir tutum sergilemiştir. Paris'in Almanlar tarafından işgal edilmesi ve 1941'de komünist gazeteci Gabriel Peri'nin idamına tanıklık etmesiyle  barışçıl tutumundan vazgeçmiştir. Bu olaydan sonra Paris-Soir dergisinin ekibi ve ailesiyle birlikte Bardeaux'a gitmiştir. Aynı yıl içinde roman türünde olan Yabancı ve deneme türünde olan Sisifos Söyleni kitaplarını yazmıştır.

1942'de Bardeaux'tan ayrılarak Cezayir'in Oran şehrine gitmiş ve ardından Paris'e dönmüştür. İkinci Dünya Savaşı'nda Nazi Almanyası'na karşı oluşmuş Fransız Direnişi'ne katılmıştır. Combat adlı gazeteyi yayımlamaya başlamıştır ve 1943'te gazetenin editörü olmuştur. Gazetede yayımlanan en ünlü makalesi Hiroşima olmuştur. 1947'de gazete ticari boyut kazanmaya başlayınca buradan ayrılmıştır. Jean-Paul Sartre ile de bu dönemde tanışmıştır. Savaşın son bulmasıyla Cafe de Flore'de Sartre ve feminist filozof Beauvoir gibi isimlerle arkadaşlıklar kurmuştur. Bu dönemde Amerika'yı dolaşarak Fransız varoloşçuluğu (egzistansiyalizm) ile ilgili dersler vermiştir.

İdeolojik olarak sol görüşte olmasına rağmen komünizme karşı çıkması Sartre ile olan arkadaşlığının bozulmasına sebep olmuştur. 1949'da verem hastalığının ilerlemesiyle 1952 yılına kadar çalışmaya ara vermiştir. 1950'de insan haklarına yönelik faaliyetlerde bulunan Camus, Birleşmiş Milletler'in Franco diktatörlüğünde olan İspanya'yı üye olarak kabul etmesiyle UNESCO'dan ayrılmıştır.

1951 yılında deneme türünde olan Başkaldıran İnsanı yayımladığında sol görüşteki arkadaşları tarafından benimsenmemiştir ve bu eser Sartre ile olan arkadaşlığını tamamen sonlandırmıştır. 1956 yılında hayattayken yayımlanan son kitabı olan Düşüş'ü yazmıştır. 1955 -1956 yılları arasında Fransız L'express dergisinde yazmıştır.

1957'de Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanarak Rudyar Kipling'den sonra en genç kazanan ikinci ve Afrika doğumlu ilk yazar olmuştur. Ödülle gelen ünü 20. yüzyıl Dünya Edebiyatın'da önemli bir yer kazandırmıştır. 

Evlilikleri

1934 yılında ilk evliliğini 21 yaşında, zengin bir göz doktorunun kızı olan Simon Hie ile gerçekleştirdi. Bu evlilik iki yıl sonra Simon Hie'nin morfin bağımlısı olması ve birbirlerine karşı sadakatsiz davranışlarından dolayı sonlandı. 1940'ta piyanist ve matematikçi Francine Faure ile evlenerek 1945'te Catherine ve Jean adında ikiz çocukları oldu.

''Absürt'' Olarak Nitelendirdiği Araba Kazası ile Son Bulan Yaşamı

4 Ocak 1960'ta  Sens yakınlarında Villeblevin kasabasında yayımcı arkadaşı Michel Gallimard'ın da yanında bulunduğu Facel Vega marka arabayla yaptıkları trafik kazasında ölmüştür.

2 Ocak 1960 günü eşi Francine Faure ile yakın arkadaşı ve aynı zamanda yayımcısı olan arkadaşı Michel Gallimard, eşi Janine'i ve çiftin kızları Anne'i Hotel Ollier'in restoranında misafir etmişlerdi. Michel Gallimard, Jean-Paul Sartre ve Andre Gide'nin tanınmasını sağlayan Fransız Yayın Şirketi'nin kurucusu ve Albert Camus'un yayımcısıydı. Yemek esnasında Paris'e dönüşten bahsedilmişti. Otomobil yolculuğundan hoşlanmayan Albert için, eşi Francine çocukları ve kendi de dahil olmak üzere tren yolculuğu planlamış ve biletleri de almıştı.

                             Albert Camus ve Yayımcı Arkadaşı Michel Gallimard

3 Ocak günü Albert Camus tren tolculuğundan vazgeçerek Michel Gallimard, eşi ve kızları ile Michel Gallimard'ın Facel Vega marka olan arabasıyla yolculuğa çıkmışlardı. Francine, ikizleri Jean ve Catherine ile arabada yer olmadığı için Paris'e trenle gitmek zorunda kalmışlardı. Sens yolculuğu, Gallimard'ın arabası yoldan çıkarak önce bir ağaca ve sonra da bir başkasına vurarak son bulmuştu. Kazada arka koltukta oturan Gallimard'ın eşi Janine sağ çıkarılırken, Albert Camus'un başı camdan dışarı çıkmış ve kaportaya çarparak boynu kırılmış ve ölmüştü. Michel Gallimard'ın ise kaza sırasında bilinci yerindeyken beş gün sonra beyin kanamasından vefat etmişti. İronik şekilde kazayı inceleyen doktorun adı Marcel Camus'tu.

Kazadan sonra olay yerinde inceleme yapan görevliler tarafından Albert Camus'un çantasından henüz bitmemiş olan İlk Adam'ın el yazmaları, Nietzsche'nin The Gay Science'ın Fransızca çevirisi ve Othello'nun bir çevirisi bulunmuştu. Nihayetinde eşi Francine tarafından yapacakları Paris yolculuğu için aldığı tren bileti de çıkmıştı.

Albert Camus daha önce kendisine ''en absürt ölüm şekli nedir'' diye sorulduğunda araba kazasında ölmek diye cevaplamıştır. Kendisinin de bu şekilde ölmesi absürttür.

''Hiçbir şey bir çocuğun ölümünden daha kepaze olamaz ve hiçbir şey de araba kazasında ölmekten daha saçma olamaz.''

 Albert Camus, Fransa'daki Lourmarin Mezarlığı'na gömülmüştür.

Eserleri

Romanları

•Yabancı(1942)

•Veba(1947)

•Düşüş(1956)

•Mutlu Ölüm(1970)

•İlk Adam(1995)

Denemeleri

•Sisifos Söyleni(1942)

•Denemeler

•Tersi ve Yüzü(1937)

•Başkaldıran İnsan(1951)

•Düğün ve Bir Alman Dosta Mektuplar(1945)

Hikayeleri

•Sürgün ve Krallık(1957)

Oyunları

•Asturya'da İnsan(1935)

•Caligula(1945)

•Yanlışlık(1943)

•Sıkıyönetim(1948)

•Adiller(1949)

Kendine ''Yabancı'' Bir Kahraman: Meursault 

''Bugün annem öldü. Belki de dün bilmiyorum.'' diye başlayan çarpıcı ve tepkisiz bırakan bir roman. Cezayir'de yaşayan memur olan Meursault'ın kendine yabancı, topluma yabancı, yaşama yabancı ve olaylar karşısındaki soğuk tutumunu görüyoruz. Huzurevinde yaşayan annesinin ölümüyle başlayan olaylar Meursault'ın sahilde bir Arap'ı öldürmesiyle devam eder. İşlediği suç sebebiyle mahkemeye çıkartılan Meursault'ın davranışları halka örnek olmasın diye giyotinle öldürülmesine karar verilir. Her olay karşısındaki tepkisizliği gibi ölümünü de kayıtsız kabullenişi ve bekleyişidir. ''İnsan mademki ölecektir, bunun ne zaman ve nasıl olacağının bir önemi yoktur.'' sözleri ile yaşamın ve yaşamanın ne kadar boş ve saçma olduğuna dikkat çekilerek okuru da kendi içine alarak bu durumu sorgulamasına sebep olur.

20. Yüzyılda ''Veba'' 

Fransız işgalinde olan Cezayir halkının bu işgale sessiz kalmasını eleştirerek bu romanı yazmıştır. Cezayir'in Oran kentinde bir gün ölü bir farenin görülmesi ve ilerleyen günlerde sayının çoğalmasıyla insanları bir endişe sarar. Bu durum farelerden insanlara geçer ve durum ciddi hal almaya başlar. Dr. Rieux'un kapıcısının ölümüyle ilk kayıp yaşanır. Başlangıçta devlet yetkilileri bunu veba olarak adlandırmasa da gittikçe kötü etkiler yaratan salgının veba olduğuna inanırlar. Hastaların artmasıyla serumlar yetersiz kalır. Ölümlerin çoğalmasıyla mezar yeri bulmak zorlaşır bazıları yakılırken bazıları üst üste gömülür. Kentin katedralindeki dindarlar bu salgını günahlarınızın bir cezası kabul edin şeklinde halka vaaz verirler. Kent karantinaya alınır. Kimileri şehirden çıkmaya hazırlanırken kimileri ölümle buluşmaktan kaçamaz. Castel bir serum geliştirmeye çalışır, son umutları bu serumun başarılı sonuç vermesidir. Bir çocukta denenen serum faydalı sonuç verir ve çocuğun ölümü gecikir. Bir şubat günü kentte salgının son bulduğu açıklanır.

''Dünyada savaşlar kadar vebalar da meydana gelmiştir. Vebalar da savaşlar da insanları hazırlıksız yakalar. Ancak başınıza geldiğinde inanmakta güçlük çekilir.''

Film Uyarlamaları

•Yabancı,1967 yılında İtalyan yönetmen Luchino Visconti tarafından sinemaya uyarlanmıştır.                                                                         

•Veba, 1991 yılında Luis Puenzo ve Felix Monti tarafından çekilmiştir.

•Yabancı, Yazgı adıyla 2001'de Zeki Demirkubuz tarafından beyazperdeye uyarlanmıştır. Kitap ve filmin uyarlaması arasında farklılıklar olsa da filmdeki Musa, Meursault'u çağrıştırır.

Kaynakça

https://edebiyatvesanatakademisi.com/yabanci-roman-ozetleri/albert-camus-veba-hakkinda-ozet-inceleme/63709

/paratic.com/albert-camus-kimdir/

http://www.biyografi.info/kisi/albert-camus

/www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=3470

https://edebiyatvesanatakademisi.com/yabanci-roman-ozetleri/yabanci-hakkinda-ozet-ve-inceleme-albert-camus/4447


BENZER YAZILAR

Franz Kafka ve İnsan İlişkileri

Kafka'nın eserleri ve hayatı üzerinden yabancılaşma ve gerçekçilik kavramlarının incelenmesi.

Ümit Yaşar Oğuzcan Kimdir? Hayatı, Edebi Kişiliği ve Eserleri

Aşk temalı şiirleri, içinde tutamadığı cümleleri ve melankoli ruh yapısıyla Türk Edebiyatı'nın sevilen şairi.


Paylaş