Albert Camus’nün Yabancı adlı eseri, ve günümüzdeki yabancılar.

Saçma (fr. l'absurde) felsefesi ile düşündüren ve özellikle Yabancı adlı eseriyle günümüzde dahi ses getiren Albert Camus; bu eseriyle topluma, insana, varoluşa, kısacası her şeye karşı yaşanan yabancılığı anlatır bizlere. Dikkate değer bir titizlikle yazılmış olan eser, anlaşılırlık yönünden de tam not almıştır; zira felsefi roman denilince birçok yazarın, eserin barındırdığı derinliğin dile dökümünde yaşadığı zorlanma nedeniyle anlaşılırlık süzgecinde birçok anlamı feda ettiğini biliyoruz.

Ancak Camus, Sisifos Söyleni adlı eseriyle saçma felsefesinin temellerini atmış, Yabancı adlı eseriyle bunu romanda uygulamış ve hem edebi hem de felsefi yönden ustalığını ortaya koymakla kalmamış, bizlere de üzerine saatlerce düşünecek, hatta kimilerinin yaşamında söküp atamayacakları derinlikte bir farkındalık kazıyacak bir konu bırakmış; yabancılık. Peki nedir bu yabancılık? Kimler yabancıdır? Biz de birer yabancı mıyız?

Bütün bu soruları cevaplandırmadan önce, Albert Camus’nün hayatına kısaca göz atmamız gerekir. Çünkü bir yazarın hayatı, onun felsefesini ve eserlerini anlayabilmek açısından önemli bir role sahiptir.

Albert Camus Kimdir?

Fransız yazar ve filozof unvanları ile karşımıza çıkan Albert Camus, 1913 yılında Cezayir’de dünyaya gelmiştir. Alsaslı bir baba ve İspanyol bir annenin çocuğu olan yazar, 1. Dünya Savaşı sırasında seferberliğe katılan babasının hayatını kaybetmesi sonrası annesi tarafından büyütülür.

Camus, 1923 yılında liseye kabulünden sonra Cezayir Üniversitesi’nde felsefe eğitimi görmeye başlar fakat 1930’lu yıllarda vereme yakalanır. Bu hastalık nedeniyle eğitimine ara vermek zorunda kalır ve eğitimini ancak 1936 yılında tamamlayabilir.

Tiyatroya, tiyatronun gücüne müthiş bir ilgisi vardır Camus’nün. Cezayir Komünist Partisi’ndeki kısa süreli görevi (1935-1937) sırasında, Théâtre du Travail (İşçi Tiyatrosu) kurar ve yönetir, ancak bu tiyatro 1939 yılında kapanır. Aynı yıl, verem hastası olduğundan dolayı 2. Dünya Savaşı için kurulan Fransız ordusuna kabul edilmez.

Cezayir’deki gazetecilik deneyimi sonrası Paris’e gider, Paris-Soir dergisindeki gazetecilik deneyiminin yanı sıra, 1942 yılında Sisifos Söyleni adında bir deneme ve Yabancı adında bir roman olmak üzere iki kitap yazar. Camus, Sisifos Söyleni ile anlattığı saçma felsefesini, Yabancı ile romana uygulamıştır.

Yine bu dönemde Fransız Direniş’ine de katılan Camus, Combat adlı gazeteyi yayımlamaya da başlar ve 1947 yılına kadar gazetenin baş editörlüğünü yapar. Aynı sıralar Jean-Paul Sartre ile tanışması ve Amerika’yı dolaşıp varoluşçuluk dersleri vermesi birbirini izler.

1947 yılında kaleme aldığı Veba ve 1956 yılında yazdığı Düşüş adlı eserlerinin yanı sıra çeşitli denemeler ve oyunlar yazan yazar, 1957 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülür. Bundan sadece 3 yıl sonra, bir zamanlar trafik kazalarını absürt bir ölüm şekli olarak tanımlayan Camus, absürt bir şekilde, trafik kazası sonucu hayatını kaybeder.

Albert Camus'nün detaylı biyografisine buradaki yazımızdan ulaşabilirsiniz. 

Yabancı Romanı ve Saçma Felsefesi

“Bugün annem öldü. Belki de dün, bilmiyorum.”

Yabancı adlı romanına bu çarpıcı cümlelerle giriş yapar Camus. Daha ilk cümlesiyle bile sarsıcı bir yabancılık kavramı çıkarır karşımıza. Kitap, okuyanların bir kısmının “bu nasıl insan” diye sorguladığı, bir kısmının ise kendilerinin bile ifade edemediği bir şekilde anladığı Meursault karakterinin anlatımıyla ilerler.

Başına gelen olayları anlatan Meursault, önce annesinin ölüm haberini alır. Bu haber karşısında olağandışı bir tepkisizlik karşılar okuru. Ancak Meursault’un bu tepkisizliği, çeşitli olaylar sonucu bir Arap’ı öldürmesi, bu suçtan yargılanması ve en sonunda ölüm cezasına çarptırılmasıyla bile yumuşamaz, değişmez. Annesinin ölüm haberine karşı gösterdiği kayıtsız tutumu, kendi ölüm kararı karşısında da aynıdır.

Burada Camus’nün eser boyunca karakterin ismini vermemesi ve sadece karakterin soyadı olan Meursault ifadesini nadiren kullanması, karakterin kendine dahi olan yabancılığını vurgular. Yine eser boyunca, Meursault tarafından öldürülen Arap ve onun çevresindeki insanların da isimlerine yer verilmemiştir. Kimi eleştirmenler tarafından ırkçılık iddialarına maruz kalsa ve bu söylemler bugün bile tartışmalara konu olsa da Camus, bu tür detayları vermeyerek aslında bu detayların saçmalığını gözler önüne seriyor.

Hayatın, insanın, toplumun…kısacası her şeyin saçma olduğu bu dünyada Meursault karakteri, bir tür boş vermişlik içindedir. Yaşamak saçmadır, ölmek de öyle.

Varoluşçuluk ile yakından ilişkili olan saçma felsefesinde birey, ilk olarak yaşamın tekdüzeliğini, sonrasında bu tekdüzeliğin insanı farkında olmadan bir sarmalın içine soktuğunu ve amaçsız, makine gibi bir varlığa dönüştürdüğünü fark ediyor. Bunun farkına vardığı andan itibaren bir kopma yaşayan ve sorgulamaya başlayan birey, bıkkınlık ya da Sartre’ın tabiriyle bulantı hissi yaşıyor. Bu sorgulama anına kadar sıradan, toplumun bir parçası olarak hayatına devam eden birey, bu sorgulamadan sonra gerçek manada yaşamaya başlıyor.

Hayat yaşamaya değer mi? Neden yaşamak zorundayız?

Saçma insanın zihninde, bu ve benzeri soruları sıkça sormaya başladıktan sonra bir farkındalık süreci gelişiyor. Yaşanan bu süreç, insanı iğrenmeye götürüyor. Kendinin amaçsız, makine gibi bir varlık olduğunu fark eden insan, kendinden de iğreniyor. İşte Camus, bu keşfin insanın doğaya yabancılaşmasından; doğayla iç içe olan ilkel insan ile doğadan uzak yaşayan modern insan arasındaki karşıtlık duygusundan ileri geldiğini savunuyor. Zamanla biriken ve bir süre sonra sorgulama evresine ulaşarak farkındalık kazanan insan, birdenbire kendini yabancı hissediyor. Yabancı kavramı bu şekilde çıkıyor karşımıza, kitaba da ismini bu nedenle veriyor.

Bir yaşamın tüm günlerinin, saçma bir biçimde, bir önceki gün ile aynı olması ve en büyük düşmanımız olan zamanın, tüm çabalarımıza rağmen bizi ölüme taşıması; her gün ölümü beklemek…bütün bunların karşısında bir gerçeklik duruyor. Kaçışı olmayan, düşündükçe dağılmayan ve değişmeyecek bir gerçek; öleceğimizi bile bile yaşamak. Tüm bunlar, bizde bu saçma duygusunun ortaya çıkmasına yol açan nedenler, bizi bu ölümcül kadere, yararsızlık duygusuna ulaştırıyor. Diğer taraftan insanın bu dünyayı anlamaktaki yetersizliğini kavrayan bu akıl, dünyanın saçma yanını ve çok fazla akıldışılıklarla dolu olduğunu bizlere göstermiş oluyor.

“Saçma olan dünya değildir; insanın, dünyanın akıldışı niteliğiyle yüzleşmesi ve çağrısı derinlerinde yankılanan o tutku dolu netlik arzusudur.”

Saçma olanın dünyanın akıldışılığıyla yüzleşme olduğunu vurgulayan Camus, insanın ve dünyanın saçma olmadığını, bu ikisinin bir arada yaşamasından doğan karşıtlığın ve aralarındaki uyumsuzluğun saçma olduğunu ifade ediyor. Bahsedilen farkındalığa ulaştıktan sonra bıkkınlık haline dayanamayıp bilinçli bir şekilde bilinçsizliği(intihar) seçen insana şiddetle karşı çıkan yazar, saçma insanın bu dramın farkında olduğu halde dünya ve düşünce arasında bir başkaldırı bilinci ile yaşamaya karar veren kişi olduğunu söylüyor. Ayrıca intiharı dini ve fiziki kavramlarla iki türlü ele alarak; dine sarılmanın filozofik bir intihar sayılacağını, fiziki veya düşünsel fark etmeksizin intiharın bir tür kaçış, yan çizme olduğunu da belirtiyor. Bu doğrultuda saçma insanın tutumunu ise kendinden örnek vererek şu sözlerle tanımlıyor:

“Saçma duygusundan başkaldırı, özgürlük ve tutku sonuçlarını çıkarırım. Bilincimin tek oyunuyla, ölüme bir davet olan şeyi yaşam kuralına dönüştürürüm – ve böylelikle intiharı reddederim.”

Günümüzdeki Yabancılar

Bütün bunların ışığında, esere tekrar dönüp baktığımızda Meursault karakterinin yaşadığı kopmayı ve hayatın anlamsızlığı nedeniyle, yaşadıklarını soğukkanlılıkla kabullenişini, yani deneyimlediği yabancılığını görebiliyoruz. Peki sadece Meursault mu yabancı olan? Yoksa onun gibi hatta belki de daha büyük çaplı bir kopma yaşayan gerçek insanlar da var mıdır aramızda?

Tarifi zor olan ve tamamen bireysel deneyimle sınırlanan bu kopma anını yaşayanlarınız vardır. Ancak yaşamamış olanlar da aramızda yaşayan bu yabancıları fark edebilir. Potansiyeli olduğu halde o potansiyeli kullanmayan, hayatı ve çabayı saçma bulan, monotonluğu kabullenmiş insanlar, bu kopmayı yaşayan ve aramızda dolaşan insanlardır. Peki o insanlar birer saçma insan mıdır? Hayır. Bütün bu monotonluğu ve saçmalığı fark ettiği halde yaşamaya devam eden, potansiyelini kullanan ve çevresine şekil veren, bilinç düzeyinde aydınlanma yaşamış ve durmaksızın bilinçlenmeye devam eden kişidir saçma insan; resim yapmaya devam eden bir ressam, yazmaya devam eden bir yazar ya da okumaya devam eden bir insan gibi.

Bütün bu saçmalığı fark etmeyi, yani o kopma anını, yaşamın asıl olayı olarak görmez Camus. Asıl olayın, bu farkındalıktan sonra başladığını söyler. Sartre’ın varoluşçuluk felsefesinden bahsederken, insanın farkındalığa eriştiği anda yeniden doğduğunu savunan sözlerini de destekler bu düşünce. Gerçek yaşam, bu yabancılık hissinden sonrasıdır, devam etmektir. Yaşamaya, üretmeye, gülmeye… Hayata devam edebilmek, öleceğimizi bile bile. Başkaldırı kavramı da işte tam budur aslında, hayata ve ölüme başkaldırı. Bu karanlık gibi görünen düşüncelerin yani bu felsefenin hümanist yanı da devam etme, eyleme geçme gerekliliğidir.

Sonuç olarak,

Meursault gerçekte kurgusal bir karakter değildir, kurgusal olan onun yaşadığı olaylardır. Zira bizler, bu karakterin yaşadığı yabancılığa yabancı değiliz. Modern dünyanın monotonluğu bir yaşam biçimi haline getirme dayatması sonucu çoğumuzun yaşadığı bir yabancılıktır bu; aşina olduğumuz ama belki üzerinde çok durmadığımız, belki görmezden geldiğimiz, belki bazılarımızı içten içe tüketen, belki de farkında olup eyleme geçtiğimiz bir yabancılık. Düşünüldüğünde hepimiz yabancıyız aslında, buradaki püf nokta ise yabancı olmak değil, yabancı kalmamaktır. Yani asıl mesele; hayatı tüm saçmalıklarına rağmen yaşamaktır.

Kaynakça

Kitap:

A.Lagarde et L. Michard, XXe SIÈCLE, BORDAS, 1973, Sayfa 601-603, 616-618.

İnternet siteleri:

https://www.lefigaro.fr/livres/2013/11/07/03005-20131107ARTFIG00508-albert-camus-sa-vie-en-image.php

https://www.linternaute.fr/biographie/litterature/1755178-albert-camus-biographie-courte-du-prix-nobel-auteur-de-l-etranger/

https://www.fnac.com/Albert-Camus/ia31798/bio

https://www.nouvelobs.com/culture/albert-camus/20100104.OBS2458/biographie-d-albert-camus.html

https://francearchives.fr/fr/commemo/recueil-2010/38915


BENZER YAZILAR

Kara Mizah Nedir?

Kara mizah nedir? Dünya Edebiyatında örnekleri.

Halide Edip Adıvar: Feminizm Yaklaşımı ve Eserlerindeki Kadın Profili

Cumhuriyet Dönemi’nin ilk kadın roman yazarı ve feministi Halide Edip’in toplumdaki yeri ve eserlerindeki kadın karakterlerin incelenmesi.


Paylaş