Blade Runner 2049 distopik bir bilimkurgu mu yoksa mitolojik bir anlatı mı?

Blade Runner 2049 daha çıkmadan hakkında çok konuşturdu. Böyle kült bir filmin devamını çekmek büyük cesaret ister. Cyberpunk bir yapım olarak film öncelikle izleyiciye insan olmayı sorgulatıyor.

“İnsandan daha insan” mottosuyla üretilen replicant'lar, irade ve düşünme kabiliyetlerine rağmen sadece köle olarak kullanılıyorlar. Sorun çıkaran modeller ise “emekli ediliyor” ya da yapılan eylemi asıl karşılayan sözcükle ifade etmek gerekirse “katlediliyorlar”. Blade Runner; felsefesi, renk paleti, çekim teknikleri ve daha birçok detayıyla, vizyona 4 yıl önce girmesine rağmen, hala bir tartışma konusu. Biz de bugün IMDb puanı 8 olan bu filmdeki mitolojik, dini figür ve metaforları inceleyeceğiz. 

Blade Runner 2049 Konusu

Cyberpunk bir yapım olmaktan aldığı cesaret ve harika bir görüntü yönetmenine sahip olmanın verdiği özgüven ile 2017 yılında yayınlanan Blade Runner 2049 izleyiciyi sadece görselliği ve sinematografisiyle bile doyurabilir. 

Fragman

Filmin açılış sahnesinde gördüğümüz bir adet göz bize daha ilk başta tanrısallığı sunuyor. İncil’de tanrının insanı kendi suretinde yarattığı geçer, biz de insan suretinde yaratılmış replicantların insandan daha insan mottosunu sonuna kadar gerçekleştirdiğini görüyoruz, ki izleyici olarak biz hala ilk filmde daha yakından tanıdığımız Deckard'ın insan mı replicant mı olduğunu çözemedik. İlk filmde replicantları üreten Tyrell şirketinin yerini alan Wallace, replicantları tanrının meleklerine benzetiyor. Başta burada kendini bir tanrı olarak gördüğünü fark edebiliriz, bunu tek tanrılı dinlerdeki bir yansıma olarak değerlendirebiliriz fakat daha sonra Wallace başka bir benzetme daha yapıyor. Replicantları aynı zamanda piramitleri inşa eden köleler olarak görüyor. Bu cümleden, kendisine aslında bir tanrı-kral ya da bir firavun imajı çizdiğini çıkarabiliriz.

İnceleme: Filmde Zaman ve Mekan

Filmimiz California’da geçiyor, 2020’lerdeki ayaklanmalar ve ekosistemin çökmesinin getirdiği felaketler zincirinin sonrasını anlatıyor. Filmde yerleşim yerleri haricindeki dış mekânlar, post apokaliptik bir dönem olmasına rağmen, izleyiciye antik mısırvari bir görsel sunuyor. Şehirde ise multikültürel bir atmosfer var. Bu nokta filmin orijinalinden farklılık gösteren birkaç kısımdan biri olabilir. 80’lerde çekilen ve 2019’da geçen ilk filmde şehirde büyük bir Japon etkisi görmüştük.

Dünya neredeyse ölü bir gezegen, çoğu canlının nesli tükenmiş hatta insanlar hayatlarında ağaç bile görmemişler. Ekosistemin çöküşü, yapay tarımla uğraşan Wallace şirketinin de önünü açmış. Niander Wallace’ın İnsanlara, kelimenin tam anlamıyla, nimetlerini veriyor olması muhtemelen kendisinin, kendi perspektifindeki kutsallığını ve narsizmini besleyen büyük unsurlardan biridir.

Filmde Ekosistem, Tür ve Tanrı

Filmimizde memur K, replicantlardan birinin çocuk doğurduğunu öğrenir. K'nin üstü, çocuğun ve onun hakkındaki her şeyin yok edilmesini ister. Bunun üzerine, iyi bir Blade Runner ve kendi türünün avcısı olan K işe koyulur. Çocuğun varlığını öğrenen Wallace da çocuğu ele geçirmek ister çünkü kendi yarattığı replicantlar üreyemez. Biyolojiden bildiğimiz üzere bir türün tür olarak sınıflandırabilmesi için bireylerin verimli yavrular üretmesi gerekir. Peki Wallace neden bu çocuğu ve kendi yarattığı replicantların üremesini ister?

Bir marka oluşturduğunuzu düşünün, üstün kapasiteli ürünlerinizle dünyayı domine edebilirsiniz ve bu sizi büyük patron, iş veren ve markanın sahibi yapar. Ancak siz ekosisteme bir "tür" yerleştirirseniz bir bakıma tanrı rolünü oynarsınız. Wallace da kendi objektifindeki tanrısallığını resmi ve mutlak hale getirmek istiyor. Tyrell şirketinden her şeyi almasına rağmen o son güncellemeyi, Rachael'ın üreme yeteneğini kopyalayamamıştır. Can verme yetkinliğine sadece fiziksel olarak değil ruhani olarak da egemen olmak istiyordur ve K’yi alıntılayacak olursak doğanların ruhları olur ve bu yeteneği replicantlara verebilirse o ruhların sahibi Wallace olur, ki bu da onu "tanrıdan daha tanrı" yapar.

Ayrıca Wallace’ın kendisini ilahlaştırmaya çalıştığı sahnelerden biri de Deckard’ı ele geçirdiğinde ondan bilgi alabilmek için Rachael’ın neredeyse aynısı olan bir replicant üretip onun karşısına çıkarmasıydı. Burada da ölüyü diriltmek olarak görülebilecek bir eylem gerçekleştirir.

Mucize Çocuk

Gelelim kahramanımıza, K bu doğurulmuş çocuk hakkında öğrendiklerini ve kendi anılarını birleştirmeye başlar. Replicantların anılarının implantlar olduğunu ve neredeyse tamamının yapay olduğunu bilir. Anıları yaratan tasarımcıyla sohbetinden sonra onunkilerin gerçekten yaşanmış hatıralar olduğunu öğrenir ve buradan itibaren izleyici olan bizler de K ile birlikte doğan çocuğun o olduğuna inanırız.

Onun doğumunun yarattığı kaotik ama umut veren ortam, aslında herkese tanıdık gelmiştir. Her kültürün, doğuşuyla mucizeler getiren bir kurtarıcısı vardır. Hristiyanlıkta İsa, Romalılar için Romulus, Budistler için Buda... Liste çok uzun. Hepsi de benzer özellikler taşır; genellikle babalarıyla tanışmamış olurlar, dönemlerinin gaddar yöneticilerinden kaçırılıp kimlikleri gizlenmiş olur, kim olduklarını kendileri de yetişkin olana kadar bilmezler. Tabi filmin sonlarına doğru kurtarıcının gözlerimizi birlikte açtığımız K değil, aslında anıları tasarlayan Dr. Ana Stelline'nin olduğunu öğreniyoruz. Bunu daha onun hiçbir şeyden haberi yokken onu tanıyan ve daha o yürümeden onun takipçisi olan bir grup replicantdan öğreniyoruz. Bu grup, tıpkı Musa'nın İsrailoğulları'nı Mısır'dan çıkardığı gibi, Ana'nın onları, köle olarak kullanıldıkları bu distopik, mizantropik(?) karmaşadan; bu metaforik çölden çıkarmasını beklemektedir.

Bonus:

Filmde çocuğun saklanmasına yardım edenlerden biri ve takipçi grubun lideri olarak gördüğümüz tek gözlü kadın, Freysa, bize ismiyle İskandinav mitolojisini çağrıştırıyor. Kendisi aynı zamanda çocuğun doğumu hakkında konuşurken “yıldırım kadar kızgın” diye tarif ediyor.

Özetleyecek olursak, karanlık bir gelecekte geçen bu filmi, dikkat edersek hepimize bir yerlerden tanıdık gelen, geçmiş zamanlarda yaşamış güçlü, çıplak elle ayı öldüren, tek başına şehir kuran kahraman hikayelerinden biriyle özdeşleştirebiliriz.

Blade Runner 2049’un büyük özen ve felsefeyle işlenmiş olan kahraman ve kurtarıcı figürü, temelde neredeyse her kültürde aynı aşamalardan geçer; maceraya çağırılır, bir şekilde kendi kimliğini ve çağrıyı reddeder, bir kadın figür tarafından maceraya doğru itilir (bu kadın karakter bir tanrıça, anne ya da yoldaş olarak görünür, filmde ise bu kişi dijital bir yapay zeka olan Joi’dur), ona sunulan bilgiyi alır ve halkına götürür. Filmimizde bunlardan farklı olan nokta ise kahraman ile kurtarıcının ayrı kişiler olmasıdır.

Blade Runner 2049 Hangi Platformda?

Filmi Netflix üzerinden izleyebilirsiniz. Keyifli seyirler. 

Kaynakça: 

Kahramanın Sonsuz Yolculuğu (Joseph Campbell)

http://turkoloji.cu.edu.tr/pdf/selahaddin_bekki_halk_anlatilari_dogum.pdf


BENZER YAZILAR

Bir Garip Korku: Kuzu Filmi İncelemesi

Korku türünün bilindik sınırlarının dışında yer alan, gizem ve sembolizm dolu Kuzu filminin konusu ve incelemesi.

Soyut Bir Korku: The Shining

Stephen King'in romanından uyarlanan, Stanley Kubrick'in kıvrak zekasının bir yansıması olan The Shining filminin konusu ve incelenmesi.


Paylaş