Akira Kurosawa'nın adını sinema dünyasında ön sıralara taşıyan, uzak doğu sinemasını batıyla tanıştıran Rashomon; karanlık Japonya döneminde yaşanmış bir olayı dört farklı bakış açısıyla ve yenilikçi hikaye anlatım tekniğiyle filmdeki yargıçla yani biz seyircilerle buluşturuyor.
Bu yazımızda uluslararası arenada birçok prestijli ödül kazanmış ve uzak doğu sineması için devrim niteliğinde bir adım atmış Rashomon'un içerisinde barındırdığı algı oyunlarına, ego savaşlarına ve doğruluk ideasına bakacağız.
Rashomon Filminin Künyesi
Yönetmen – Akira Kurosawa
Yazanlar - Ryûnosuke Akutagawa (orijinal hikaye), Akira Kurosawa (senaryo), Shinobu Hashimoto (senaryo)
Yapımcılar - Minoru Jingo, Masaichi Nagata
Görüntü Yönetmeni - Kazuo Miyagawa
Film Müzikleri - Fumio Hayasaka
Kurgu - Akira Kurosawa
Oyuncular – Toshirô Mifune (Tajômaru), Machiko Kyô (Masako Kanazawa), Masayuki Mori (Takehiro Kanazawa), Takashi Shimura (Woodcutter), Minoru Chiaki (Priest), Kichijirô Ueda (Commoner), Noriko Honma (Medium), Daisuke Katô (Policeman)
Yapım Yılı – 1950
Bütçe – 250.000 USD
Rashomon Fragman
Kısaca Akira Kurosawa ve Rashomon
23 Mart 1919, Tokyo doğumlu Akira Kurosawa, uzak doğu sinemasının ve sinema sanatının tarihine baktığımızda; bu sanatı icra etmiş, bu sanata bir şeyler katmış ve sanatı ileriye taşımış en önemli yönetmen, yazar, yapımcı ve kurguculardan biridir. 57 senelik sanat hayatında 30 filmin yönetmenliğini yapmıştır.
İkinci Dünya Savaşı esnasında ilk ses getiren filmi olan “Sugata Sanshiro” yayınlandı. Bundan 5 sene sonra çekeceği “Drunken Angel” filmi için oyuncu Toshiro Mifune ile çalıştı. Bugün bakış atacağımız film Rashomon’un da başrolü olan Mifune ile çok uzun yıllar birlikte çalıştılar. Kurosawa, takvimler 1950’yi gösterirken “Rashomon” adlı eserini tamamladı. Genç ve parlak yönetmen filmden 1 sene sonra 1951’de Venedik Film Festivalinde, Altın Aslan ödülünü sırtladı. Bu ödül, uzak doğu sineması için büyük bir devrim olmakla beraber büyük bir sürprizdi. Bu ödülü yol açtığı bazı olaylar ise şunlar oldu:
-Uzak doğu sineması, ilk kez dünya sinema endüstrisine açılmıştı,
-Birçok genç Asyalı yönetmen daha cesur ve daha üretken adımlar atmaya başladı.
“Rashomon” filmiyle 1951 yılında Akademi’nin en iyi yabancı film ödülünü kazanarak bu ödülü uzak doğu sinemasına getiren ilk isim olmuştur.
Akira Kurosawa, uzak doğu sineması ve batı sinema endüstrisi arasındaki köprüyü kurup uzak doğu sinemasının bugünkü olduğu konuma ve başarısına gelmesinde şüphesiz en büyük faktörlerden biri.
Başarılı yönetmen, kariyerinin devamında Ikiru, Yedi Samuray, Yojimbo, Ran, Kagemusha gibi birçok önemli esere imza atıp birçok prestijli ödülle başarısını taçlandırdı.
Akira Kurosawa, kendi ideları ve imgeleme ölçekleri olan bir yönetmen. Hikayeyi anlatırken başkalarından farklı düşünmeye kafa yoran ve hikaye katmanlarını komplike adımlarla süsleyen. Kısa hikaye uyarlaması olan Rashomon’u senaryoya dönüştürdükten sonra yakın çevresine filmini anlatma girişiminde bulundu lakin istediği geri dönüşleri sağlayamadı. Akira, kafasındakini karşı tarafa yeterince aktaramıyordu, karşı taraf ise ortadaki ideayı kavrayabilecek bir konumda değildi. Genç Akira, sanat kariyerinin henüz erken bir döneminde böylesine ideaları, imgeleri ve kendi içinde barınan prensipleri olan bir eser oluşturmayı başarmıştı.
Rashomon: Bir Döküntü
“Rashomon” kelimesi filmin yarattığı dünya çapındaki etki ve başarıdan sonra literatüre girdi. Filmin bir döküntüde vuku bulması nedeniyle sözlüklere “döküntü” anlamında giren bu yapıt, içinde birçok felsefi detay ve çatışma, imgeler, hikaye anlatım teknikleri ve yenilikçi kompozisyonlar barındırıyor. Bu yazımızda bu eserin incelikle oluşturulmuş bütün detaylarına beraber bakacağız.
Seyirci, Başrol, Yargıç
3 ana mekan üzerinden olay örgüsünün kurulduğu filmde, mekanlarımız yağmurlu ve karanlık bir günde mahsur kalınmış bir döküntü, bir mahkeme ve egonun savaş bulduğu bir ormandır. Döküntüde, bir oduncu, bir rahip ve bir de bilinmez bir karakter bulunmaktadır. Ormanda, bir haydut, tecavüze uğrayan bir kadın ve bir samuray bulunmaktadır. Mahkeme ise filmin bütün hikayesinin anlatıldığı yerdir. Mahkemede karakterlerimizi bir tanık olarak görür ve olayları onlardan dinleriz.
Burada dikkat çeken iki nokta var. Mahkeme alanında herhangi bir yargıç ne görürüz ne duyarız. Bunun sebebi filmin ilk dakikalarından itibaren bellidir. Yargıç, seyircinin ta kendisidir. O dönemlerde görülmeyen bir şey olsa da bu durum nispeten, gizli bir dördüncü duvar kırma olaydır. Ki, Kurosawa’nın anlatacağı hikayede en önemli şey, bizim karakterleri sınamamız ve bütün bir film boyunca neyin ne olduğunu çözüp, yalanlarla ve karmaşıklıklarla dolu bu hikayeyi aydınlığa kavuşturmaktır. Bu durum, doğal olarak bir merak tetikleyicisi olmakla beraber hikaye anlatıcılığına büyük bir artı sağlayıp seyircinin 1.5 saat boyunca filmden dikkatini ayırmaması için başarıyla kurulmuştur.
İkinci nokta ise filmin hikayesini “flashback”ler üzerinden anlatmasıdır. Bu hikaye anlatma biçimi o dönemde birkaç farklı filmde görülmüş olmasına rağmen hala devrimseldir. Bugün için bile bu tarza bir referans noktası olmuştur Rashomon.
Rahip’in Gözleri
“Bu sefer insanlığa olan inancımı galiba kaybedeceğim.” Filmin açılış sahnesinde rahip karakterinin filmin ele aldığı olay karşısındaki verdiği vahim dışavurumdur bu cümle. O dönemin Japonya’sında birçok salgın hastalık, kıtlık ve haydut saldırıları yaşanmaktayken rahip, dinlediği olay üzerine dehşete kapılır. Daha doğrusu biz öyle görürüz ancak dehşete kapılmasının asıl sebebi bu değildir.
Mahkemede yaşananları anlatan Haydut Tajomaru, kendi gücünden bahsederken bir samurayı alt etmenin, çetin geçen bir savaşın kazanan tarafı olduğundan bahseder ve kendini yüceltir. Tecavüz ettiği kadın ona yalvarıyordur. Samuray ve Haydut bir düelloya çıkmalıdır. Haydut, Samuray’ı bir kez daha alt eder ve bu sefer onu öldürür. Kadın kaçmıştır. Ek olarak ortada kayıp, değerli bir hançer vardır. Mahkeme sahnesini geride bırakıp döküntüye döndüğümüzde ise rahip, bilinmez adama kadının da mahkemeye geldiğini anlatır. Bir “flashback” daha ve bu sefer yargıç olarak, kadını dinliyoruz. Kadın ifadesine göre namusunu korumayı başaramamış kocası Samuray’ı o hançerle öldürür ve bayıltır. Mahkemede olayları anlatan iki karakter de başka bir olay anlatmıştır. Hikayeyi anlatacak bir karakter daha vardır. Ölü Samuray. Bir “Medyum” aracılığıyla mahkemeye katılan samuray hikayeyi bambaşka bir şekilde anlatır. Olayın sonunda kendini hançeriyle öldürür.
Hikayeyi üç farklı karakter gözünden dinlendik. Kafamız oldukça karıştı. Üçü de bambaşka bir olay anlattı ve hakikatin ne olduğu algısı tamamen bozulmaya uğradı. Yargıç olarak, zorlandığımız sahneler bunlar. Tam da Kurosawa’nın istediği gibi… Biz yargıçları kurtaracak bir karakter kalmıştır ancak: Oduncu. Hikayeyi direkt olarak içinden değil, olaya dışarıdan bakan bir gözün ağzından dinleyeceğiz. Kadın, iki karakteri tekrar bir düelloya sürükler. Haydut, kadını arzu ediyordur. Samuray’ı öldürür. Bu esnada kadın kaçmıştır. Oduncunun anlattığı hikaye bazı parçaları yerine oturtur. Doğru yargıya varabileceğimizi sanırız ancak o da yalan söylemiştir. Ortada hala kayıp bir hançer vardır. İşin içinden çıkılamaz bir duruma geldiğimiz olay örgüsünde yargıç olarak elimiz kolumuz bağlıdır artık.
Bütün bu yalanlara ve asılsızlıklara rağmen filmin sonunda döküntüde bir bebek bulunur. Oduncu, bebeği almak ister. Rahip vermez. Oduncu’nun altı çocuğu vardır. Bir çocuk daha onun için fark etmeyecektir. Rahip, mahçup olur ve bebeği verir. Bu esnada yağmur durur, güneş açar. Oduncu ve bebek döküntüden çıkar. Güneşin içinde parlayan bir umuttur bu sahne.
İnsanoğlu Zayıftır
Peki neden kendimize dürüst olamıyoruz? Bu bir adaletten kaçış mekanizması mı? İçimizdeki bir ego savaşı mı? Rahip’e göre “İnsanoğlu, zayıftır. O yüzden yalan söyler. Kendine bile!” Rahip’in dehşete düştüğü şey yaşanan vahşet değildir. Ortadaki yalanlar, güvenilmez insanoğlu ve şüphelerdir. Bundan sonrasını iki farklı biçimde yorumlayabiliriz. Anlatılan her şey içinde gerçektir ve gerçek göreceli bir kavramdır. Ya da, herkesin yalan söylemek için bir sebebi vardı ama bu masumiyet için değil bir ego uğrunaydı. Ünlü sinema yazarları ve eleştirmenlerine göre bu durum göreceli gerçeklik üzerinden ele alınmıştır yıllarca. Eser sahibi Akira Kurosawa’ya göre ise bu, insanoğlunun kendi içindeki ego savaşı ve bunun yarattığı zayıflıktır.
Haydut, kendisini güçlü göstermek istedi hem bize hem mahkemeye. Kadın, kendisini aciz göstermek istedi, mağdur olduğunu ispat etmek için hikayeyi farklı yönlere çekti. Samuray, namusunu kurtardığını düşünmemizi istedi. Ölürken bile bir ego savaşındaydı. Oduncu, hançeri çalmıştı. Fakir oduncu, nefsine yenik düşmüştü.
İnsanoğlu en büyük yalanı her zaman kendine söyler. Önce kendini inandırır ve kandırır. Bazen egosuna bazen nefsine bazen bir olayın aurasına yenik düşer. Bu zayıflık, bir gün insanoğlu için işleri içinden çıkılamayacak bir noktaya götürecektir. Rashomon’da bunların en çıplak örneklerini gördük. Verilen birçok savaş içerisinde kendi içimizde verdiğimiz savaş, savaşların en kirlisidir. İnsanoğlu bu kirden arınacak kadar güçlü mü? Güneşin içinden parlayacak o umut, bir hakikat mı?
Son Söz Olarak;
Rashomon, sinema sanatı tarihinin kırılma noktalarından birini yaratmış, görülmeye değer felsefeleri ve idealarıyla zamansız bir esere dönüşmüş, uzak doğu sinemasının öncüsü ve Akira Kurosawa’nın gençlik dönemi baş yapıtı olmuştur. İçsel bir savaşın, birçok göz üzerinden “flashback” kullanımlı hikaye tekniği ile, çarpıcı kadrajlar ve kompozisyonlarıyla beyaz perdeye aktarılması ve bir farkındalığın yaratımıdır. Egonun ve gerçeklik algısının sınırlarında dolaşan Rashomon, biz seyirciyi yargıç rolüne layık görmüş ancak bunu yaparken bütün muhakeme yeteneğimizi yakıp yıkmıştır.
Kaynakça
https://en.wikipedia.org/wiki/Akira_Kurosawa
https://www.imdb.com/title/tt0042876/
Akira Kurosawa, Something Like An Autobiography
BENZER YAZILAR
Gözler Etrafında Şekillenen Bir Hikaye: I Origins
Mike Cahill’in reenkarnasyon, evrim teorisi, din ve spiritüalizm kavramları etrafında şekillenen 2014 yapımı filmi I Origins hakkında genel bilgiler, konusu, dikkat çekici replikleri ve karakter analizleri.
Oscar Kazanan En Genç Yönetmen -Damien Chazelle Serisi 1
Henüz 32 yaşında En İyi Yönetmen Oscar’ını alan Damien Chazelle, bunu yapan en genç kişi oluyor ve tarihe ismini altın harflerle yazdırıyor. Bu serimizde Chazelle'i ve filmlerini inceleyeceğiz.