Kendini İstanbul'un kütüğünü çıkarmaya adayan Reşat Ekrem Koçu ve bütün tuhaflıklarıyla karış karış İstanbul.

Her sokağına, her kaldırım taşının altına nice anılar gömülen İstanbul’daki bütün taşların altına 1950’li yıllarda Reşat Ekrem Koçu tarafından bakıldığını söylesek? “İstanbul’un kütüğünü çıkarmaya” çalışan yazarın, şehrin binlerce yıllık ömründen topladığı kesitler, talihsiz kaderi yüzünden bir türlü tamamlanamayan “İstanbul Ansiklopedisi”nde toplanıyor.

Reşat Ekrem Koçu Kimdir? Hayatı

Göçler, savaşlar, yenilgiler, gazeteler, yalılar, İstanbul… Gazeteci bir baba, paşa kızı bir annenin oğlu olarak 1905 yılında dünyaya gelen Reşat (Reşad) Ekrem Koçu, yıllar sonra yandığını göreceği bir Boğaz yalısında çocukluğunu geçirdi. Babasının işi nedeniyle Bursa, Konya gibi şehirlerde de yaşasa da onu çocukluğunda en derinden etkileyen olaylar, tanık olduğu İstanbul yangınları, tulumbacıları, sokak kavgaları, mahalle yaşantısıydı.

İstanbul Üniversitesi Tarih bölümüne girdikten sonra babasının kendisi ve kız kardeşleri için Göztepe’de aldığı ahşap köşkte yaşamaya başladı, neredeyse bir daha da bu semtten hiç ayrılmadı.

Tarihi inceleme, çeviri, roman, folklorik eser, derleme, bilimsel araştırmalar gibi pek çok türde 100’den fazla eser veren Reşad Ekrem Koçu; üniversite yıllarında hocası Ahmet Refik’ten büyük ölçüde etkilendi. İlk modern popüler tarihçilerden olan Ahmet Refik, okuduğu yıllarda arşivlerde gezindi, Osmanlı tarihçilerinin eserlerini baştan sona inceledi. “Geçmiş Asır Osmanlı Hayatı” eserini aynı Koçu'nun ilerde yapacağı gibi ciltler halinde yayınladı.

Değişen siyasi koşullarla asistanı olduğu hocası Ahmet Refik’in açığa alınmasıyla Reşat Ekrem Koçu da buradan ayrıldı; Vefa Lisesi, Pertevniyal Lisesi gibi köklü liselerde tarih öğretmenliği yapmaya başladı. Öğrencilerini Topkapı Sarayı’nı, Şehzade Cami'yi gezdirerek ders anlatan Koçu, İstanbul’a ve tarihine olan bağlılığını aşılamaya çalıştı.

Emekli olduktan sonra yazarlık yaparak geçimini sağlayan Reşat Ekrem Koçu, Son Posta, Milliyet, Tercüman, babasının da zamanında yazdığı Cumhuriyet gibi pek çok gazete ve dergiye fıkralar yazdı, Türk Giyim Kuşam Tarihi, Yeniçeriler, Eski İstanbul Meyhaneleri gibi ilgi çekici konularda eserler verdi. Osmanlı Tarihi'ne dair kimsenin bilmediği, pek akla gelmeyecek ayrıntıları ve göze batmayan ilginç kişilikleri taradı ve kendine has bir arşiv oluşturdu. Ahmet Rasim’in İstanbul’a olan sevgisinden etkilenmesiyle birlikte, adım adım gezdiği, halkını tanıdığı, bir dedektif edasıyla her köşesini deşifre ettiği bu şehri, anlattığı şeyi ilgi çekici kılan edebi tarihçliğiyle ele aldı. 

İstanbul Ansiklopedisi

İki kez yayın macerasına başlamış, ancak ikisinde de tamamlanmamış İstanbul Ansiklopedisi, dünyanın ilk şehir ansiklopedilerinden biri, hatta kendinden 7 yıl önce yayınlanan Londra Ansiklopedisi’nden sonra ikincisidir. Son sayısı itibariyle 11 cilt ve 173 fasikülden oluşan bu eser (6000 sayfa); tarih, edebiyat, sanat, mimari, deyimler açısından önemli bir kaynak olmakla birlikte, döneme dair başka hiçbir yerde bulunmayacak kadar gerçekçi bilgiler içerdiğinden belgesel eser niteliği taşır.

Semavi Eyrice’nin anlattığına göre, Reşad Ekrem Koçu’nun yıllardır İstanbul ile ilgili biriktirdiği “zarflar içerisinde taşınan maddeler, gazete kesikleri, fotoğraf ve resim koleksiyonu, kayıp defterler, dosyalar ve hatta tuhaf İstanbul cinayetleri” gibi çok geniş bir arşivi vardı. Bu arşiv, İstanbul’u sohbet diliyle, ilgi çekici bilgilerle, kimi zaman da tuhaf ve korkunç bilgilerle anlatma amacına ortaklık etti.

İstanbul’a olan yoğun sevgisi ve hayranlığı sonucu, şehirdeki cami, türbe, çeşmelerden herhangi bir sokaktaki kahvehanelere hatta sokağın kendisine; devlet adamı, şair, alimlerden mucit, meczuplara; kumarbazlara, bahçelere, bostanlara, cinayetlere, depremlere, argoya, romanlara, biyografilere, idam yöntemlerine genel bilgilerden korkunç ufak ayrıntılara her şeyi bu eserde topladı. Bütün bu sebeplerden dolayı Orhan Pamuk’a göre “bu eser, ansiklopediden ziyade İstanbul’un kendisine benzedi.”

“İstanbul Ansiklopedisi'ni beş kuşaktan beri hemşerisi olmakla öğündüğüm büyük şehrin Türkler tarafından fethinin beş yüzüncü yılına hediye etmeğe ant içtim.”

1944 yılında birinci yayın macerasına başlayan İstanbul Ansiklopedisi, 32’şer sayfa fasiküller halinde basılıyordu. Hedef İstanbul’un fethinin 500. yılı olan 1953 yılına kadar ansiklopediyi bitirmekti. Bazı yazar arkadaşlarının da desteğiyle çoğunlukla Koçu’nun kişisel arşivine dayanan bu sayılarda, fotoğraf basımı o dönemlerde yapılabilmesine rağmen, daha sade, tarihin bağlamını daha iyi yansıtan ve haliyle baskısı daha az maliyetli olan illüstrasyonlar kullanıldı. 16. fasiküle gelindiğinde Koçu’nun ansiklopedinin sponsoruyla olan ortaklığı son buldu. Bu dönemden sonra ciddi maddi sıkıntılar çekti. Bazı sayıların kapaklarında yardımcı olmak isteyen okuyucuları  “Ankara Caddesi’ndeki 50 numaralı hususi bürosuna” davet etti, dönemin devlet büyüklerine bütçe için yazılar yazdı ama dönüş alamayınca 1951 yılında maddi sıkıntılardan dolayı yayını sonlandırmak zorunda kaldı. Çalışmanın ne kadar detaylı olduğunu, onca sayı çıkmasına rağmen “Bahadır Sokağı” maddesinde kalınmasından anlayabiliriz.

Reşat Ekrem Koçu, 1958 yılında başka bir iş adamı ile anlaşarak geniş bir çizer ve yazar kadrosuyla bu işe yeniden girişti. Hiçbir telif ücreti gözetmeden sadece İstanbul’a olan sevgisinden yazan onlarca yazar arkadaşı ve çizer dostlarıyla, daha düzenli bir ansiklopedi oluşturmaya başladı. Bir önceki gibi maddi sıkıntılarla yüzleşmemek için dönemin önemli devlet adamlarına bu sayıları yolladı ve Erdem Yücel’in aktardığına göre, “İsmet İnönü başarı dileyen bir kartla cevap vermiş, başbakandan ses çıkmamış, İstanbul valisi Dr. Lütfü Kırdar evine kadar gelerek: ‘Bu güzel bir eser, ne yardım isterseniz yaparım’ demişti."

Ansiklopedinin yazım süreci aslında bilimsel araştırmadan ziyade sohbetlere dayanıyordu. Koçu’nun yazar, şair, tarihçi dostları akşamları Sirkeci’deki yazıhanede toplanıyor, daha sonrasında küçük bir meyhaneye geçiyor, akşam son vapurla da evlerine dönüyordu. Ansiklopedinin içerikleri de bu masalarda konuşulan başlıklarla şekilleniyordu. Hatta bu dostlar çoğunlukla erkek olduğundan ve bütün eserde sadece bir ya da iki madde kadınlar tarafından yazıldığından, erkek bakış açısı ve kültürü ansiklopedide hissedilir.

Yazar dostları, illüstratörleri de ona bu yolda eşlik etse de maddelerin büyük bir çoğunluğu Koçu’nun kaleminden çıkıyordu. Bu durum, ilerleyen süreçte ansiklopedilerde bazı eksikliklerin görülmesine sebep oldu. Özellikle iş adamıyla ortaklığı bittikten sonra. Yine bütün ansiklopediyi kendisi finanse etmeye başlayan Koçu’nun asabileşmesiyle başlayan kaprisli tutumları ve arkadaşlarının yazılarını kendince sadeleştirip kimi zaman baskıya bile almaması yüzünden dostları ondan uzaklaşmaya başladı. Yalnızlaştıkça ve ümitsizleştikçe, zaten duygusal bir bağ kurduğu koleksiyonunu, iyiden iyiye şahsi saplantılarına ve beğenilerine çevirdi. Ansiklopedinin ağırlığını sarsacak ve onu bir güldürü aracına çevirecek önemsiz başlıklara yer vermeye başladı. Bu durum İstanbul Ansiklopedisi’ni “bilimsel ve kolektif bir başvuru kaynağından dolaylı bir otobiyografiye” dönüştürdü. 

Bir noktada bütün arşivini yakma eşiğine gelen Koçu, 1973 yılında 173. fasikülün “Gökçınar” maddesinde yayınını durdurdu. 1975 yılında vefat haberi alınan yazarın arşivi; evlatlığı, eski ortakları tarafından çeşitli sebeplerle satıldı ya da dağıtıldı. Tercüman gazetesinde bulunan arşivin bir kısmı ise gazetenin dağılmasıyla bilinmezliğe yol aldı.

Beyoğlu gangsterlerinden, vezirlerden, Dominocular Kahvehanesi’ne geniş bir konu skalasına sahip bu samimi ansiklopediyle ilgili Orhan Pamuk’un vardığı sonuçlardan biri, bilimsel ve sistematik yöntemlerle İstanbul’un karmaşasını, katmanlı tarihini, tuhaflıklarını ve benzersizliğini ifade etmenin imkansız oluşuydu. Gerek anlattığı konu gerekse yazarın tutumu yüzünden zaman zaman nesnellikten uzaklaşsa da içerdiği bilgiler bulunmaz bir niteliğe sahipti. Buna rağmen yıllarca değeri anlaşılamayan bu eser sararmış, nemli bir halde sahaflarda “kiloyla çöp kağıt” fiyatına satılmış, oturak diye kullanılmış da hiç alıcı çıkmamış.

İstanbul Ansiklopedisi’nden Bazı Başlıklar

Doktorun Kahvehanesi: Tophane’de Yamalıhamam Sokağı’nda olan bu kahvenin müşterileri ayak takımı olarak anlatılmış. Kahveciye doktor lakabının takılmasının sebebi halden anlayan biri olmasıymış. Kahvehane ortalık kararınca açılır, gün doğana kadar işlermiş.

Bahriyeli Ferhad: 1958 yılında bir yaz günü ada vapurundan denize düşen on yedi yaşındaki genci denize atlayıp kurtaran cesur bahriye neferiymiş.

Aşıklaryolu Faciası: 1946 yılında Büyükada’da aileleri tarafından evlenmelerine izin verilmeyen iki genç aşık, hep buluştukları yer olan Aşıklaryolu’nda ölmek üzere kıvranırken bulunmuş. Cinayete dair en yakın tahmin şuymuş: Kız evlenemeyeceklerini anlayınca zehirli bir pasta yapmış, kendisi intihar ederken masum aşığına da pastadan yedirmiş.

Ali Paşa Vergisi: Kendisine herhangi bir istekle müracaat edenleri geri çevirmeyen istediklerinden fazlasını vaat eden, fakat hiç birini yerine getirmeyen Ali Paşa’dan ismini alan, unutulan deyim. Karşısındakine bol vaatlerde bulunan insanlara şüphelerini ifade etmek isteyenlerin “Aman Ali Paşa vergisi (bağışı) gibi olmasın!” dediği bilinirmiş. 

Eyüp Cellatlar Mezarlığı: Genellikle azınlıklardan seçilen cellatlar, dilsiz ve sağır olurmuş, değilse de dilsiz yapılırmış. İdam edilen kişinin feryatlarını duymamaları ve konuşmamaları için bu uygulamaya gidilmiş. Öldükten sonra halkın ve özellikle ölenlerin yakınlarının zarar vermesini önlemek amacıyla isimsiz, yazısız, Eyüp'te günümüzde tam yeri bilinmeyen ayrı mezarlıklara gömülürlermiş. Mezar hırsızlarından dolayı şimdi sadece birkaç mezar taşı kalmış.

İki İstanbul Delisi

Sürekli çıplak gezen Osman isimli bir erkek ve ne bulursa giyen bir kadın Madam Upola. Bu iki deli karşılaştıklarında boğuşmaya başladıkları için halk onları aynı anda Galata Köprüsü'ne (o zamanlar tek köprü bu olduğu için eserde sadece "Köprü" diye geçiyor) sokmazmış.

Beyazıt Soğanağa Mahallesi

Camii Sokağı’nda 1970’lerin sonunda hala bulunan eski bir evde taşlarla dolu bir kuyudan imdat istercesine bir elin uzandığı pek çok insan tarafından kaydedilmiş.

Babil Kulesi

1854 Kırım Savaşı’nda İngiliz Florence Nightingale'e verilerek hastaneye dönüştürülen Selimiye Kışlası'nın mutfak yapılan odasına, hastanenin idarecileri bu ismi vermiştir.

Daye Kadın Sokağı

Günümüzde hala Selimiye semtinde olan bu sokakta 1965 yılı itibariyle suyu kesilmiş ve kitabesiz bir çeşme, bir ayakkabıcı, bir doğramacı, bir bakkal, bir berber ve iki kahvehane varmış. Eserde bu tarz normal sokakların tasvirlerine, kimi cami, türbe ve hamamların planlarına sık sık yer verilmiş.

İstanbul Deniz Hamamları

Deniz üzerinde dört tarafı kapalı, ortası havuz şeklinde olan ve yıkanılabilen deniz hamamlarının sayısı, 1870’li yıllarda 60’a yaklaşmış. Kadın ve erkek hamamları ayrı olan bu yerlerde, iki hamam arasında birbirlerini duyamayacak kadar mesafe bırakılırmış. Sarhoş gelenlerin kesinlikle alınmadığı bu hamamlar arasında geçiş olmadığını kontrol amacıyla polis sandalı devriye gezermiş. Erkek hamamında bir de çay ocağı bulunurmuş.

İstanbul Ansiklopedisi Dijital Arşivi

2010’lara gelindiğinde değeri anlaşılan İstanbul Ansiklopedisi ve Koçu’nun geniş arşivi, çeşitli çalışmalar sonucu farklı yerlerden toplandı. Kadir Has Üniversitesi ve SALT Araştırma ortaklığıyla başlatılan bir proje ile ansiklopedinin eksik kalan maddelerine hayat veriliyor. Koçu tarafından yer alması planlanan başlıkların taslakları, derlenen fotoğraf ve resimler, alıntılar ve şahsi yayınları ile birlikte 20 bin öğeden oluşan bu arşiv, 2019 senesinde çeşitli sergiler ve atölye çalışmaları ile ziyaretçiye açıldı.

2018’de başlanan 3 yıl sürmesi planlanan bu projelerle, bütün bu arşiv çeşitli veri analizleri,  maddelerin doğruluk ve güncelliğinin araştırılması, nesnel tarihçiliğe yaklaştırılması, haritalama teknikleri, görsellerle desteklenmesi gibi aşamalardan sonra çok yönlü bir yazılımla dijital arşive dönüştürülecek.  

SALT kapsamında Koçu'nun eski öğrencilerinden, ansiklopediyi çıkarma sürecindeki yardımcılarından Erdem Yücel’in; “Reşad Ekrem Koçu ve İstanbul Ansiklopedisi” konulu konuşmasını bağlantıya tıklayarak dinleyebilirsiniz.

Kaynaklar:

Orhan Pamuk, İstanbul "Hatıralar ve Şehir", YKY Yayınları, 1. Baskı, 2003

Çeşitli İstanbul Ansiklopedisi Sayıları

Reşad Ekrem Koçu’nun İstanbul Ansiklopedisi, Hasan Ulucutsoy, 2015

http://static.dergipark.org.tr/article-download/64cd/5637/4265/57b15f3bf18c8.pdf?

Reşad Ekrem Koçu’nun İstanbul Ansiklopedisi Adlı Eserine Yansıyan Üsküdar Manzaraları, Aktan Müge Yılmaz, 2011

http://www.sosyalarastirmalar.com/cilt4/sayi17pdf/1diledebiyat/yilmaz_aktanmuge.pdf

Reşad Ekrem Koçu’nun İstanbul Ansiklopedisi İçerisinde Yer ALan Halk İnanışlarının Tespiti, Burcu Topal, 2019

http://nek.istanbul.edu.tr:4444/ekos/TEZ/ET001636.pdf

https://saltonline.org/tr/1898/istanbul-ansiklopedisi-arsivi-calismalari-baslatildi

 


BENZER YAZILAR

Bir Devrim Hikayesi: Ey Özgürlük!

Paul Éluard'ın "Özgürlük" şiirinin, Zülfü Livaneli'nin "Ey Özgürlük" şarkısına kadar uzanan hikayesi.

Tarihte Bilinen İlk Kitap Yakma Vakası

Konfüçyüs düşünce tarzını sansürlemek için Çin Hükümdarı Qin Shi Huang’ın, korkusundan tüm kitapları aleve verdiği M.Ö. 213-216 tarihli olay.


Paylaş