91 yıllık hayatına sayısız tiyatrolar, romanlar, öyküler, ödüller sığdıran; ama bunların ötesinde en zoru başarıp saygın, sağduyulu ve vicdanlı bir insan olmaktan asla vazgeçmeyen: Adalet Ağaoğlu. Kadının, erkeğin, aşkın, toplumun, bastırılmışın, bastıranın, gencin ve yaşlının, gerçeğin ve konuşulmayanın sesi.
Adalet Ağaoğlu, bir röportajında “an’ların uzun soluklu yazarı” olarak kendinden bahsedilmesinden duyduğu hoşnutluğu dile getiriyor. Biz de geçtiğimiz günlerde aramızdan ayrılan, edebiyatımızın bu özel yazarının anısına; hayatını, çok sevdiği “an”larla anlatmak istiyoruz.
Fatma İnayet ismi ve Adalet Ağaoğlu
Ankara’nın Nallıhan ilçesinde doğan, nüfusa kayıtlı olduğu ismiyle “Fatma İnayet”, yıllarca adının bu olduğundan habersiz yaşar. Babaannesi tarafından verilen "Adalet" ismini de pek sevmez, çünkü pazar yerinden geçerken insanlar “Hürriyet, Müsavat, Adalet, Yaşasın Millet!” diye laf atarlar. Yıllarca kendine Neriman ismini yakıştırsa da bu ismin ondaki etkisini romanlarla sınırlandırır, üniversitede mahkeme kararıyla “Adalet” ismini alır.
Çeşitli Etkilenmeler
Edebiyat kültürünü edinmeye başladığı yıllar, annesinin kadınlarla buluşmaları. Bu buluşmalar tahmin edilen dedikodu seanslarının aksine gaz lambasının etrafında bir grup insanın sesli “roman okuma günleri"dir. Hep okuyan annesinin, vefat ettiğinde bile kucağında bir kitap vardır. Siyah kaplı “Çalıkuşu” kitabı ise Adalet Ağaoğlu’na yıllar sonra bile kitaplığından eksilmeyen hediyesidir.
Onu en çok etkileyen yıllar, eğitimine devam edebilmesi için taşındıkları Ankara’nın merkezinde yaşamanın zorlaşması, “Cumhuriyet’in ameliyat masası” dediği Ankara’da değişimi, şehri ve dinamizmi hissettiği senelerdir. Derin bir kültür karmaşasının içerisinde, feodal aile yapısından gelen çocuklara Batı eğitimi verilmesinin yarattığı sıkışıklık; ileriki yıllarda eserlerine ilham olur.
"Hukuk olmayan yerde yargı, aşk olmayan yerde çocuk, hayat olmayan yerde ölüm." (Ölmeye Yatmak)
Adalet Ağaoğlu'nun Yazma Arzusu
Gençlik yıllarından, günümüzden bir yıl önce vefat eden kocasının ölümüne dek yazmayı hiç bırakmayan Adalet Ağaoğlu; ilk yıllarında kadın yazar olmanın zorluklarıyla boğuşur.
Dini kitaplar dışında kitaplar okuyan kadınlara hoş gözle bakılmadığını, babasının uzun bir süre roman denemelerinde destekçi olmadığını, evlendikten sonra ise gelenekçi yanını bırakıp düşünce dostu olduklarını anlatır. Gaz lambasının yanında yazdığı gecelerde, babası her gece yazmasın diye lambasını söndürür. Yine de her üç gecede bir roman bitirmeye çalışır, ilk okuyucuları ise lisedeki yakın dostlarıdır.
"İç sesleri çoğalta çoğalta yaşanır (mı?) Aşk; ten ürpermesi, göz kararması, iç dinginliği; iki kişiyi sarıp sarmalarken ruh üşümesi..." (Ruh Üşümesi)
Tiyatrodan Romana
Yıllarca TRT Ankara Radyosu’nda çalışır, arkadaşlarıyla birlikte Ankara’nın ilk özel tiyatrosunu kurar. Oyunlar yazar, oyunları sahnelenir. Ancak yazarı tiyatrolardan roman ve öyküye iten çeşitli kaygıları vardır. Oyunları sansürlenir, yasaklanır ve yazdığı her şeyde “ya tutmazsa?” endişesini taşır. Sahnelenmezse bir tiyatro oyununun yok olacağına ama romanın sayfalarının kalacağına inanır. Zaten romanları da 50 yılı aşkın süredir yeniden basılmıştır.
"Beni yalnız yalnızlığım çoğaltır."
Dar Zamanlar Üçlemesi
Adalet Ağaoğlu, “’birey’i, bir tek an’ın içinden, tüm yaşamına, kendisini çevreleyen topluma ve sisteme bakarken” yansıtmayı seçer. 1930’lardan 80’lere kadar insanların değişim karşısındaki açmazlarını ve kimlik bunalımlarını anlatır.
Eskinin yükünü atamamış, yeninin de bir parçası olamamış, “bizden” insanların hayatlarını işler. Karakterleri bizdendir, çünkü ailesinin, kendisinin ve kendinden sonrakilerin yaşamlarını aktarır bize “Dar Zamanlar Üçlemesi”nde. “Ölmeye Yatmak, Bir Düğün Gecesi ve Hayır…” eserlerinden oluşan bu üçleme, bir devrin değişimini anlattığı gibi; her zaman yeni şeyler deneyen ve tekrardan sıkılan yazarın dönüşümünü de yansıtır.
Hayır…
Yazar, bir röportajında Hayır… eserinin sonundaki üç noktayı şöyle açıklar:
Umutsuz ya da kaçkın değilimdir. Çaresizliğin üstüne üstüne giderim. (…) Hayır… adlı romanımın amentüsü gibi tekrarlara hayır denilsin, tamam. Yinelemeler yerle bir edilsin, tamam. Baskıya, daralmalara bu kadar da dayanılmaksızın sivil sivile bütün güdümlere Hayır diyebilelim.
Romanın adı Hayır’ın yanına üç nokta kondurmam ünlemli bir Hayır sanılmasın diye… Çünkü sözcüğün kendisi bizzat protesto. Hayır…’ın bütünü ise başkaldırının sabırlı, yumuşak, mümkün bütün boyutlarını göz önünde tutarak, ‘yıkmak kolay da yapmak zor’ görüşünü gözden kaçırmayarak yapılmasını çağırmakta.
"Bu ülke düşünce insanlarımızı yerden yere çaldı, onları vurdu, vuramadıklarını yaraladı, bilim yuvalarının dışına kovdu; yetmedi, vatan sınırlarının dışına kovdu. Eğer arada sırada onlar için birazcık iyi bir şey yapmak zorunda kaldıysa, bunda da hep geç kaldı." (Hayır...)
Ruh Üşümesi
Muhalefet olan, sorgulayan Adalet Ağaoğlu; Ruh Üşümesinde aşka ve ilişkilere eğilir. Türk Edebiyatı'nda farklı ve renkli bir soluk olan bu eserle, özgürlük fermanını ilan eder. Hikayelerini ve hayallerini iç içe, bilinç akışını özgürce yansıtır; hayatında bazı duyguların eksikliğinden "üşüyen" insanları anlatır. Erotik bir dil kullanmadan aşkın ve cinselliğin anlatılabileceğini ispatlar, sınırlarını ve Türkçeyi sınar. 91 yaşında kendi eserini tekrar okuduğunu dile getirirken korktuğunu, şaşırdığını söyler ve cesareti karşısında hayrete düşer.
"Bütün bir hayat, bir kırıntıdan, tek bir sözden, bir bakıştan, elinize değiveren bir elden, bulutun şuradan şuraya ağışından ibaret. Kuşların kanat çırparak bu çatıdan kalkıp öteye konuşundan..." (Ruh Üşümesi)
Ses, Seda, Musiki
Müzik, sanat, bilim… Hepsi Adalet Ağaoğlu’nun yazılarına rehberlik eder. Eserlerinde yazıya döktüğü bu seslerin, melodilerin yanında bazı eserleri başlı başına bir müziktir. Roman yazarken bir senfoni, konçerto yazar gibi hisseden yazara göre; Ruh Üşümesi eserinde soğuk gri bir odada yaşanan olaylar aslında bir “oda müziği”dir, Erik Satie’nin Gymnopedies eserine sırtını yaslar. Bir Viyana Yazı ise “Barok-Itri…” diye başlayarak sürüp gider. Kimi zaman dinlediği bir müziğe kapılıp sayfalarca yazar.
İlk Cümleler
Bir konçertonun, senfoninin girişi ne kadar çarpıcıysa, romanlarının ilk cümlelerinin de o denli çarpıcı ve unutulmaz olmasını diler Ağaoğlu. Ve bu dileği, Bir Düğün Gecesi’nin akıllara kazınan ilk cümlesiyle gerçek olur:
“İntihar etmeyeceksek içelim bari.”
Fikrimin İnce Gülü
Hep kadın karakterler anlattığı yönünde eleştiriler alan Ağaoğlu, “Fikrimin İnce Gülü” romanın tamamen bir erkeğin bakış açısıyla yazar ve bu en çok tutan eserlerinden biri olur. Roman dördüncü baskısında toplatılır ve “askeri kuvvetleri tahkir ve tezyif” suçlamasıyla hakkında dava açılır. 2 yıl süren bu davanın sonunda aklanır. Kitabı eşi, 62 yıllık yoldaşı, Halim Ağaoğlu için tam 27 kere imzalar.
"Fikrine taktığın ince gül ben miyim?" (Fikrimin İnce Gülü)
Bitti
Adalet Ağaoğlu, romanlarının sonuna “son/bitti” yazılmasını asla istemez. Romanlarını bu sözlerle okuyucunun gözünde bitirmeyi değil, onların hep yankılanmasını ister. Finalinin açık uçluluğunu hep korurken bir yayınevi tarafından, eserinin bitimine “son” yazıldığında çok üzülür.
"Acaba hiç kendim olmuş muydum? Hiç kendimiz olduk mu? Görevlerin birlikte götürülmediği bir yerim oldu mu hiç?" (Ölmeye Yatmak)
Boğaziçi Üniversitesi
2010 senesinde yazar, bütün kişisel arşivini Boğaziçi Üniversitesi’ne bağışlar. Kütüphanede özel bir odada muhafaza edilen bu değerli arşivde; yazarın masası, ödülleri, plakları, eşi ve yazar arkadaşlarıyla yazışmaları, 1996’da geçirdiği trafik kazasından sonra aldığı mektuplar, kitaplarının ilk baskıları, çevirileri, tezler, radyo oyunları, notlar, kendisi için imzalanan kitaplar ve daha niceleri bulunur. Edebiyata yaptığı katkılardan ötürü 2018 senesinde kendisine Boğaziçi Üniversitesi tarafından “fahri doktora” unvanı verilir.
Yazarın cenazesi, vasiyeti üzerine Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüs’ten kaldırılır.
"Yoluma ışık tutan her şey nerdeyse, ben de ordayım!" (Ölmeye Yatmak)
Kaynaklar:
Röportajlar:
https://edebistan.com/soylesiler/adalet-agaoglu-ile-soylesi
https://yaraticiyazarlik.net/nasil-yaziyorlar-adalet-agaoglu/
https://www.milliyet.com.tr/pazar/yazmak-su-icer-gibi-icimden-geliyor-2642946
-
Adalet Ağaoğlu İnsan ve Eser, Kamuran Eronat
http://acikerisim.dicle.edu.tr/xmlui/handle/11468/2481
http://arsivmerkezi.boun.edu.tr/collections/adalet-agaoglu.php
BENZER YAZILAR
Bibliyoterapi Nedir?
Kitaplarla yapılan bir tedavi yöntemi olarak bibliyoterapi, tarihçesi, insanlara kazandırdıkları ve önerilen kitaplar.
Ahmet Fehim’in Tiyatro Hayatından Pasajlar
Bu yazımızda Ahmet Fehim ve aktörlük yaşantısı tanıtılacak.