Tomris Uyar paylaşılamayan kadın olarak bilinmesinin ötesinde, duyarlı, bağımsız ve başarılı bir öykücü.

Bir tarafta öykünün bütün kalelerini fethetmeye ve dolu dolu yaşadığı hayatında yakaladığı gündelik “an”ları ölümsüzleştirmeye adanan 62 yıl; Küçük Prens, İnci gibi dünyaca ünlü eserleri edebiyatımıza kazandıran bağımız bir kadın, İkinci Yeni’ye ilham veren bir ses, Tomris Uyar...

Öbür tarafta ise bütün başarılarını göz ardı ederek “paylaşılamayan kadın”, “üç büyük şairin sevgilisi” gibi yüzeysel ifadelere sığdırmaya çalışan popüler kültür... Bu yazımızda Tomris Uyar’ın artık magazinsel bir boyuta ulaşan aşk hayatıyla ilgili meselelere küçük bir dipnot düşecek, sonrasında ise öykülerini, bağımsız ve entellektüel kimliğini konuşacağız.

Şiir Gibi Bir Kadın: Tomris Uyar

Tomris Uyar edebiyatın her duvara sindiği bir evde büyüyen, eğitimli, sorgulayan ve düşünen bir yazardı. Ölümünden sonra ise üç büyük İkinci Yeni şairiyle anılmaya başlandı, onun için “İkinci Yeni’nin gelini” dendi ve Edip Cansever, Cemal Süreya ve Turgut Uyar'ın arasında paylaşılamadığı yazıldı. Durumu anlamak için öncelikle ortada bir seçim olmadığını belirtmeliyiz.

Tomris Uyar, Cemal Süreya’yla üç yıl evli kalıp anlaşamadıkları noktada arkadaş kalıp boşanmış, bu evlilikten sonra Turgut Uyar’la tanışmış ve vefatına kadar evli kalmıştır. Öte yandan Edip Cansever’le olan ilişkisi “lirik bir dostluk” ve hayranlıktan öteye gitmemiş, hatta ölümünden sonra oğlu Hayri Turgut Uyar da “sadece arkadaş olduklarını, bu tarz haberlerin babasına ve Mefahat Teyze'ye ( Edip Cansever’in eşi) çok büyük ayıp” olduğunu belirtmiştir.

2002 tarihli röportajında “Aşık olmadığım kimseyle birlikte olmadım.” diyen Tomris Uyar; ona yazılan şiirleri, “ilham verme” durumunu ise bir söyleşisinde şöyle açıklıyor:Kendime bir ilham periliği vehmedecek kadar komik bir insan değilim tabii. Kendimi de o kadar beğenmem. Yalnız şöyle bir şey var: Düşünen ve sorgulayan bir insanım. Bu sözünü ettiğiniz kişiler de kendi yaptığı işleri sorgulayan, düşünen, tartışmayı seven kişilerdi. Herhalde asıl çekici yanım buydu benim. Tartışırdım. Bir de çok açık sözlü olmam etkili olmuştur sanıyorum.” 

Bu üç isimle olan ilişkisi pembe dizi formatından çok daha öte entelektüel bir dostluktur aslında; Tomris Uyar, İkinci Yeni’nin etrafında buluştuğu “Papirüs” dergisinin kurucularındandır. Varlık dergisinin 1983 Mart sayısında Cemal Süreya, Turgut Uyar ve Edip Cansever ile yayımladığı bir açık oturumu vardır, hatta aynı ekibin dostlukları yıllar boyu sürmüş, diğer şairlerle beraber Rumelihisarı’nda hep birlikte rakı içtikleri “26 Mart Ölmeme Günü” isimli geleneksel bir buluşmaları olmuştur.

Buradaki durum bir aşk hikayesinden ziyade -pek çok kadına yapıldığı gibi- ünlü bir kadının başarısının, hayatındaki erkeklere mal edilmesi olsa da özgür tavrı ve bağımsız duruşuyla Tomris Uyar bunların tam karşısında durmuştur.

Tomris Uyar: Özgün Bir Öykücü

“Birbirimizden ne beklediğimizi bilirdik, buydu önemli olan, yeterdi. Dürtüklenmeyen, kendine dayalı bir şey. Saatlerce konuşmazdık da oda dolu kalırdı.”

Tomris Uyar yazar olmaya ortaokulda karar vermişti. Dünyadaki önemli eserleri görmek istedi, yıllarca çeviriler yaptı. Öyküyü romana giden bir yol olarak görmedi; karakterini, sadeliğini daha çok yansıttığına inandığı bu türün peşinden gitti ve bu yolda tek kaygısı biçimsel olarak tekrara düşmemekti. Bir yüzünü Sait Faik’e döndüğü bu öykü anlayışını “bir insanın hayatındaki bir ânı ele alıp onun ışığında o kişinin vereceği kararların, yaşayacağı değişimin ve hayatının alacağı yönü işlenmesi olarak açıklamıştır.

O deniz, o iki ihtiyar, kendisi, o ikindiyi hep birlikte bir daha yaşayamayacaklar. O an’ı. Gölge kalıcı.

Kahramanları hep bizden biri gibidir Tomris Uyar’ın, sıradan diyeceğimiz, bizden birer parça taşıyan insanların telaşlarını, kaygılarını, çaresizliklerini, iletişimsizliklerini, titizlikle işlediği kurgusuna, sık yer verdiği diyaloglar yerleştirerek adeta “yaşayan” öyküler inşa eder, bu öykülerde kendisinden bir parça da yaşar. Bulaşık yıkamaktan bahsettiği bir öyküsü sorulduğunda “Bulaşık yıkarken çok düşünürüm. Balık tutmaya benzer. Tuhaf bir şekilde yarısı boş, yarısı doludur.” der. Vurucu bir son cümle, şaşırtıcı bir sonla bitirmiştir çoğunda, kimi zamansa yeni teknikler denemiş, anlatıcıları, puntoları değiştirmiştir ve çok korktuğu tekrara hiç düşmemiştir. Dildeki bu başarısını yaptığı onca çeviriye, eser vermek için yıllarca yaptığı araştırmalara borçlu olduğunu dile getiren Tomris Uyar; bütün hayatını hiçbir maddi kaygı gütmeden -bir sağlık güvencesi dahi edinmeden- bu öykülere ve sanatına adamış, büyükbabasından kalma Tarabya’daki bir evin satışından kazandığı parayla yaşamıştır.

Bağımsız ve Feminist

“Kadın olmak bir yazarın işini güçleştiriyor ya da kolaylaştırıyorsa o yazar, yazar değildir, kadındır.”

Feminizm dünyada en çok tartışılan ama bir o kadar da karıştırılan, yanlış anlaşılan konulardan biridir. Tomris Uyar, kadının siyasal ve toplumsal olarak erkekle aynı yere getirilmesini savunan bu akımın en özgün tanımlarını yapmış ve bu konuda çokça kafa yormuştur. Kadın olmanın ve kadının toplumsal rolünün hassasiyetiyle yazdığı öykülerinde boşanma, evlilik, toplumsal tabular üzerine kafa yormuştur. Kendini feminist hareketin başucu kitaplarından biri olan “Kendine Ait Bir Oda”nın yazarı Virginia Woolf’a yakın hissettiğini dile getirmiş, eserlerinden pek çoğunu dilimize çevirmiştir. Günlüklerinde de sık sık kadının ev işlerine mahkum rolünden, bunların da hiç hafif olmayan işler olduğundan bahseden Tomris Uyar, bu yoğunlukta kadının özgür iki santimetrekarelik bir alana ve bir kalemle kağıda duyduğu ihtiyacı sık sık dile getirmiştir.

Amerika’da olduğu sırada orda da “ikinci sınıf yurttaş” konumunda olan kadının rolünü gözlemlemiş, şiiirle ancak geceleri uğraşabildiğini söyleyen bir kadın için "Dünyanın her yerinde aynı çabayı (yazmak) sürdürmeye çalışan kadınlar, yüzyıllardır birikmiş kirli çamaşırları yıkamaya, bulaşıkları devirmeye sıvanmışlar sanki. Kapitalist ülkede de durum değişmiyor." demiştir.

O zamanlar bir kadın/aile dergisi olan Elele’de her ay çıkan yazılarında, topluma ve kadına seslenmeyi kendine görev bilmiş ve aile, evlilik, kürtaj, kadın haklarının gelişimi, çocuk yetiştirmek, cinsellik gibi pek çok konuda gözlemlerine yer vermiştir. Bu yazılar o dönemin tarihini anlatması bakımından değerli olduğu için “Aşkın Yıpranma Payı” isimli kitapta yıllar sonra toparlanmıştır.

2003 yılında aramızdan ayrılırken Türk edebiyatına 10 öykü kitabı, 4 günlük ve 60’ın üzerinde çeviri bırakan, toplumu aydınlatmayı ve kadına olan duyarlılığı arttırmayı kendine görev bilen Tomris Uyar’ı ve nice emekçi kadını; aşklarıyla ve eşleriyle değil, bu güzel mirasıyla hatırladığımız edebiyat dolu günler dilerim.

Kaynaklar:

Ilgın Sönmez Tomris Uyar Söyleşisi, Milliyet 2002 (http://www.edebiyathaber.net/tomris-uyar-anlatiyor-verdigim-ozgurlukten-kendime-de-isterim/)

Aydınlık gazetesi, Elif Korkut (http://images.ykykultur.com.tr/upload/document/d2a6095e-fc7d-4f9f-8b0e-9c40d90ecfbc.pdf)

Hayata Edebiyatla Direniş: Tomris Uyar ve Virginia Woolf’un Günlüklerinde Yükselen Kadın Sesi, Banu Altınova

Tomris Uyar’ın Öykücülüğü, Senem Gezeroğlu, 2018 (https://www.academia.edu/37821799/Tomris_Uyar%C4%B1n_%C3%96yk%C3%BCc%C3%BCl%C3%BC%C4%9F%C3%BC.docx)

Tomris Uyar: Turgut Uyar’ı severim ama Edip Cansever’i daha çok severim, Gül Ersoy, Kitap Dergi, Ekim 2019, Sayı 78 (https://cdn3.andyayincilik.com/dergi/kitap_dergi_2019-78.pdf)

 Hayri Turgut Uyar Osman Palabıyık Röportajı, 2015, Artfull Living (https://www.artfulliving.com.tr/edebiyat/bizim-ailede-yuksek-sesle-siir-okumak-yoktu-i-4043)


BENZER YAZILAR

Kolombiya’nın Nobel Ödüllü Yazarı: Gabriel García Márquez

Dünya Edebiyatının en büyük isimlerinden olan Kolombiyalı yazar Gabriel García Márquez'in hayatı, eserleri ve Nobel'e uzanan serüveni.

Uzaktan Kumandalı Kız : Feminizm, Anti-Kapitalizm ve Siberpunk

Siberpunk türünde romanın en önemli örneklerinden "Uzaktan Kumandalı Kız" incelemesi


Paylaş