Bu yazımızda Türk Edebiyatı’nın sıradışı denemecisi Salah Birsel okumazsanız büyük ihtimalle başka bir yerde duymayacağınız deyişlere ve Salâh Birsel okumazsanız da duyacağınız ama bu denli keyif alamayacağınız ilginç deneme konularına göz atacağız.
Salah Bey'in Sözcükleri
Daha önce Salah Birsel ile tanışmamış okur, eserlerinde daha evvel hiç görmediği, kâh eski Türkçe’den, kâh sokak dilinden birçok kelime ve deyişle karşılaşacak, hatta bazılarını anlamakta zorlanacaktır. Bu nedenle okura tavsiyemiz, Salâh Birsel’in nükteli ve ilginç dilini yadırgamaması, bunun yerine sözcüklerin meydana getirilişindeki zekaya hayran olup bu eşsiz üslubun tadını çıkarmasıdır.
Örneğin, Salah Birsel kuru kuru “öldürmek” kelimesini kullanmak yerine “nagantı şakağa dayamak”, “ruhunu güllük cennetine iletmek” kanını gıdığından aşağı akıtmak”, “ömür eteğini kısaltmak”, “kalıbı dinlendirmek” gibi deyişlere sık sık yer verir. Birçok denemesinde göreceğiniz “kıkırdatmak” kelimesi de aynı anlama sahiptir: “Yahudiler de açlık susuzluk ve de havasızlıktan kıkırdamışlardır.”
İçip sarhoş olmak manasına gelen “çarmakçur olmak” deyimini de yazılarında sık sık görürüz: “İçkilerden de sadece beyaz şarabı sever. O da midesine dokunduğu için pek seyrek çarmakçur olur.”
Kullandığı bazı deyimler ise ne sözlüklerde ne de sokak dilinde görülmüştür. Bunlar, kendisinin ince zekasının ve yaratıcılığının ürünüdür. Örneğin; “Çoklarını terlere boğar, çoklarını da helvanın üstüne bastırır” cümlesindeki “helvaya bastırmak”, anladığımız kadarıyla sevmek beğenmek anlamına gelmektedir.
Salah Birsel’in birçok kitabında karşılaşacağınız ancak anlamını tam olarak kavrayamayacağınız diğer bir sözcük de “fıştıklamak”tır, zira anlamı, kullanıldığı bağlama göre değişir. “Onda, Virginia Woolf’un Kafka’nın ya da Gide’in günlüklerinde rastlanan ruh fıştıklamalarının tekini bile bulamazsınız.” cümlesindeki anlamı çözmeyi siz okurlara bırakıyoruz.
İlginç Deneme Konuları
Ansiklopedik bilgi edinmek ancak bunu yaparken sıkılmamak istiyorsanız Salâh Birsel’in denemelerinden birini elinize almanızı ve eğlenirken öğrenmenin tadını çıkarmanızı öneririz. Zira sayısı 60’ı geçen eserlerinde neredeyse hakkında yazmadığı konu, fikir beyan etmediği durum yoktur.
"Huuurya İşkencelere"
Paf ve Puf kitabının “Ve Huuurya İşkencelere” adlı bölümünde Rus Çarı Korkunç İvan’dan Hitler’e, Kızılderililerden Kafka’nın “Ceza Sömürgesi” kitabına kadar bilinen ve bilinmeyen işkencecileri ele alıyor. Dünya tarihinde insanların birbirine yaptığı zulümleri ve işkenceleri, işkence yöntemlerini ve aletlerini en ince ayrıntısına kadar anlatan bir yazı ne kadar iç açıcı olabilir ki?
Eğer Salah Birsel anlatıyorsa olur! O kadar ki, vahşi ve kanlı sahneleri betimlerken bile kullandığı kara mizah unsurları sayesinde neredeyse keyif alıyor, bir an önce diğer sayfaya geçmek istiyorsunuz.
Tarihteki profesyonel işkencecilerden biri olan Rus Çarı Korkunç İvan’dan bahsederken: “İnsanları kazığa oturtmak, ızgarada kızartmak, demir topuzlu meşin kırbaçlarla kırbaçlattırmak, kaynar kazanlarda haşlatmak, şiştletmek, sobaya attırmak...” gibi yöntemlere sıklıkla başvurduğunu belirtir.
İnsanları kazığa oturtma işinde ise başka bir uzman vardır: Eflak Voyvodası Vlad nam-ı diğer Kazıklı Voyvoda. “...Vlad, kurbanlarını kazıklara, şişe geçirir gibi oturtur. Sonra da onların ortalık yerinde kurdurduğu sofrada adamlarıyla beraber çarmakçur olur.”
Pencerelerden Görülenler
Salâh Birsel olmasaydı büyük ihtimalle üzerinde durup düşünmeyeceğiniz diğer bir konu da geçmiş bir tarihte bir kişinin penceresinden hangi manzaraların, hangi olayların görüldüğüdür. Aslında pencerelerin değeri sandığımızdan çok daha fazladır; onlar evlerin sokağa açılan gözleri ve insanları hayatın akışına bağlayan damarlardır. Paf ve Puf adlı denemesinde yazarın da belirttiği gibi: “Penceredeki adam hiçbir şey görmese de bütün bir evreni, bütün bir mutluluğu kucakladığını sanır.”
İnsanlar pencerelerden birbirlerini ve özellikle de büyük olayları izlemeyi severler. Örneğin Cenap Şahabettin 1916 yılında Franz Joseph’in cenaze törenini izlemek için Viyana’nın caddelerinden birine bakan bir pencere kirası olarak o zamanın parasıyla 15 lira ödemiştir.
Salâh Birsel daha sonra 1881 yılına, Sultan Hamit’in Yıldız Sarayı’ndaki penceresine gider ve bu pencereden bakarak Yıldız Mahkemesi’nde Sultan Aziz’in katli için görülen davayı anlatır: “Aman Allahım, pencerelerin perdeleri arasından Yıldız Mahkemesi’nin Sultan Aziz katilleri diye ölüm cezasına çarptırdığı kişiler görünmektedir. Mahmut Celalettin Paşa, Damat Nuri Paşa...”
Daha sonra Nazım Hikmet’in hapishane penceresine uzanır, ne var ki bu pencereden ne insanlar, ne tramvaylar ne de hayvanlar görülür, sadece ufak bir gökyüzü parçası...
Dostluk Yoktur
Kurutulmuş Felfese Bahçesi’ndeki Fırıldak Şarkısı adlı denemesine “Ben dostluktan çok dostluk sözünden irkilirim.” diyerek giriş yapan Salâh Birsel bu konuda da sürüden ayrılan bir bakış açısı ele alır ve tarihten örnekler vererek dostluğa savaş açar.
İlkin, Sokrates’in “Dostlarım, dostluk diye bir şey yoktur.” Sözünü örnek gösterir. Sonra, Osmanlı’da Sultan İbrahim’in baş vezirlerinden olan Ahmet Paşa’yı dostlarının yarı yolda bırakmasını anlatır. Ahmet Paşa canının derdine düşünce ve saklanacak bir yer arayınca hiçbir dostu ona evini açmaz. En sonunda evine kabul eden arkadaşı da tuzak kurarak Sofu Mehmet Paşa’ya haber uçurur. Bu hikaye ile okura şu dersi verir: “Kalantorların dostu vardır, sıfırı tüketmişlerin yoktur. Şeytanın yattığı yeri bilenlerin vardır, elifi mertek sananların yoktur.”
Salâh Birsel, her insanın özelliği olan kıskançlığın dostluğu engellediğini “...dostların topu yüzde yüz sıçanotuna batırılmış bir kıskançtan başka bir şey değildir.” sözleriyle savunur. Edebiyat camiasından Ahmet Haşim’in şiirlerinin kıskanıldığını ve bu nedenle Orhan Seyfi, Yusuf Ziya, Cenap Şahabettin gibi yazarlar tarafından ozan olarak değer görmediğini örnek verir.
Bunca dostluk karşıtı laftan sonra işi tatlıya bağlayarak denemesini bitirir ve ancak kitaplarla dostluğun mümkün olabileceğini söyler: “Nedir, kendinize ille de bir dost bulmak isterseniz, onu kitaplar arasında aramalısınız.”
Bu yazıyı okuduğuna göre edebiyatla arası iyi olan okur da Salâh Birsel’e bu konuda katılacaktır diye düşünüyoruz.
Özetle,
Salah Birsel yaratıcılığı ve ince zekayı edebiyatla harmanlayarak dilimize yepyeni sözcükler ve deyişler kazandıran, ansiklopedik bilgi verirken bile okuru eğlendirmeyi başaran özgün bir denemecimizdir.
Fotoğraf Kaynakları
Yazılı Kaynaklar
BENZER YAZILAR
Henrik İbsen ve Kadın Hareketi
Oyun yazarı Henrik Ibsen'in cinsiyet rolleri eleştirisi ve çağdaş tiyatroda kadın.
Gizli Pandemi: Zihinde Yayılan Virüs
COVID-19’un psikolojik etkileri ve pandemi sonrasında bireylerin eski hayatlarına dönüşlerinde daha hızlı uyum sağlamaları için psikolojik dayanıklılığı artırmanın yolları.