2019'da vizyona giren, ABD-Kanada ortak yapımı olan, Robbert Eggers'ın ikinci uzun metraj filmi The Lighthouse'un başrollerinde Willem Dafoe ve Robert Pattinson'ı görüyoruz. Filmimizin türü; gotik, psikolojik gerilim olmakla birlikte, sembolizmin çok sık kullanıldığını fark ediyoruz. Ayrıca filmin en çok dikkat toplayan noktası bir tiyatro oyunu izliyormuş gibi hissettirmesidir. Özellikle Willem Dafoe'nun karakteri Thomas, tiratları ve uzun monologlarıyla gerçekten bize bir Yunan tragedyası sunuyor. Biz de bu yazımızda filmde bize sembolizmle sunulan mitolojik ve psikanalitik alt metni inceleyeceğiz.
Fragman
The Lighthouse Konusu
Filmimiz 19. yüzyılın sonralarında, iki deniz feneri bekçisinin küçük ıssız bir adaya ayak basmasıyla başlıyor. Aralarında ast-üst ilişkisi olan bu adamlardan yaşlı olan, Thomas Wake, eski bir denizcidir ve uzun yıllardır deniz fenerine bekçilik yapmaktadır; genç olan ise, Ephraim Winslow, bu işte yenidir. İki karakterin de çok tutarsız olmaları ve geçmişleri hakkında sürekli yalan söylemelerinden dolayı onlara karşı bakışımız filmle birlikte evriliyor.
Winslow oldukça çalışkan birisidir, üstünün söylediği tüm işleri yapar ancak ona karşı çok sabrı olmadığını da sürekli belli eder. Thomas yaşının ve hayatının bir getirisi olan aksi kişiliğiyle Winslow'u sürekli sınar. Özellikle de deniz fenerinin ışığına duyduğu anormal bağlılığı yüzünden Winslow'un ışık odasına girmesine asla izin vermediği için ikisi arasındaki bu soğuk savaş gittikçe büyür.
Karakterlerimiz arasındaki gerginlik bir artıp bir azalırken, aniden çıkan fırtına sonrası bu adada mahsur kalırlar ve buradan itibaren ikisinin korkularının gün yüzüne çıkmaya başladığını ve bununla birlikte akıl sağlıklarını git gide yitirdiklerini izleriz.
Proteus Ve Prometheus Miti
Oldukça sıra dışı ilerleyişiyle The Lighthouse, içinde barındırdığı sembolizmi anlamazsak kafa karıştırıcı bir film olarak havada kalır. Filmdeki karakterler, Yunan mitolojisinin iki figürünün modern korku sinemasına yine Antik Yunan tarzıyla aktarılmıştır.
Proteus
Erken Yunan mitolojisinin çok az tanınan bir karakteri olan Proteus hakkındaki bilgiler biraz muallak. Bazı metinlerde deniz tanrısı Poseidon'un oğlu olarak geçerken; bazı metinlerde yaşlı bir denizci olarak görünüyor. Ancak hepsinde de bu figürün şekil değiştiren bir varlık olduğu ortaktır; dalgaları yüzünden sürekli form değiştiren, durulan, yükselen, fırtınalar ile karakteri değişen denizi simgeliyor. Homeros'un Odissea'sında şöyle geçer:
Ama yaşlı adamın oynadığı oyunların sonu gelmemişti;
Hatta tam aksine önce bıyıklı bir aslana dönüştü,
Ardınan bir yılana, bir leopara, kocaman bir yaban domuzuna;
Ve sonra upuzun, yeşil bir ağaca…
İngilizcede esnek, dönek, uyum gösteren anlamına gelen "protean" kelimesinin de kökeni bu mitten gelir. Psikiyatrist ve yazar olan Robert Lifton bu tabiri "The Protean Self" adlı tezinde sürekli değişen benliklerimizi betimlemek için kullanmıştır.
Filmde Winslow, Thomas'ı bir kaç kere ahtapot gibi görüyordu. Thomas da Proteus gibi yaşlı bir denizcidir ve denizlerin tanrılarına, Triton ve Neptün'e, dua ettiği ya da Winslow'u lanetlemelerini istediği sahneleri de gördük. Triton, mitolojide Poseidon ve Amphitrite'nin oğlu olarak geçer. Belden yukarısı insan belden aşağısı balık şeklinde ayakları at ayağına benzeyen bir deniz tanrısıdır. Neptün ise Poseidon'un Roma'daki karşılığıdır.
Prometheus
Amerikan sinemasında belki de metaforu en çok kullanılan mit Prometheus mitidir. Öncelikle kelime anlamına biraz bakalım. Kelimenin ön eki olan pro, zaten ingilizceden de aşina olduğumuz gibi önce, evvel gibi bir anlama gelir; metheus ise Yunanca "öğrenmek" anlamına gelen "math" kelimesinden türemiştir. Yani önceden öğrenen anlamına gelen ismiyle Prometheus, mitolojide kahin bir titan olarak görülüyor.
Prometheus tanrılar ve titanlar arasındaki savaşta tarafsız kalmış ve bunun için de Zeus tarafından ödüllendirilmiştir. Ancak tanrılara karşı kin tutmaya devam etmiş ve bir gün Zeus'u alaşağı edeceğini bildiği insanları, kendi gözyaşlarıyla yoğurduğu balçıktan yaratmış.
İnsanlar dünyada açlık ve sefalet çektikleri için Prometheus Olympos dağından ateşi çalıp insanlığa armağan etmiştir. Bunun üzerine Zeus Prometheus'u cezalandırmak için onu bir kayaya zincirlemiş ve tanrılar tarafından görevlendirilen bir kartal her gün gelip onun sürekli yenilenen ciğerini yiyormuş.
Zeus onu hiçe sayan insanlardan intikam almak için de yine balçıktan bir bakire yaratmış, kalbinin içine de ruh yerine Prometheus'un çaldığı ateşten bir kıvılcım koymuş ve kadına Pandora adını vermiş. Pandora'ya içinde kötülük ve zulüm olan bir kutu vermiş ve onu insanlara yollamış.
Bilgiyi ve medeniyeti simgeleyen ateşi insanlığa vermesiyle medeniyetin asıl kurucusu olarak görünen Prometheus miti tarih boyunca bir çok insanı etkilemiş ve resim heykel gibi güzel sanatlarda yer edinmiştir. Böyle arkaik bir anlatının modern sinemada böylesine bir yer edinmesi de kaçınılmazdır. Bir çok filmde bu mite yapılan göndermeleri fark edebiliriz ki The Lighthouse için bu miti en iyi işlemiş yapımlardan biri diyebiliriz.
Psikanalitiksel Açıdan The Lighthouse
Filmde ışık, dişil olarak sunulan bir iktidar, güç sembolü olmasına rağmen görünüşünden dolayı deniz fenerleri fallik yapılar olarak sınıflandırılır. Robert Eggers filmden bahsederken “İki adam bir fallusun içinde baş başa kaldıklarında olaylar pek de iyi gitmez” demiştir. Biz de bu eril iktidar savaşını filmin başından beri görüyoruz ki bu bize psikanalizden tanıdığımız bir konsepti de hatırlatıyor. Winslow için Thomas bir baba/patron figürüdür ve Winslow ondan ne kadar nefret etsede kendini Thomas'ın onayına muhtaç hisseder.
Freud'un Psikoseksüel Gelişim Kuramı'nın fallik dönemini Oedipus kompleksi kapsar. Filme paralel şekilde bu kompleks de karşı cinsten ebeveyne duyulan ilgiyle başlar. Filmde bunu ışık olarak görüyoruz. Işığa sahip olmak için Winslow da yaşlı adam gibi olmaya çalışıyor, onun onayını almak için uğraşıyor hatta filmin sonlarına doğru Thomas'ın yazdığı raporlarda ondan kötü bahsettiğini öğrendiğinde Winslow kendini tamamen kaybediyor.
En sonunda Thomas'ı öldürerek resmi olarak babanın yerini alıyor ve ışığa sahip oluyor. İktidarın, gücün bilgisini içeren bu ışığı gören Winslow için bu durum artık onun ödülü değil cezası oluyor. Işık onu kabul etmiyor. Filmin sonunda Winslow'un tıpkı Prometheus gibi bir kayada kuşlar tarafından yenildiğini görüyoruz.
The Lighthouse'u daha iyi anlayabilmek için bu yazımızda belli başlı konulara açıklık getirmeye çalıştık ve yorumladık ancak yazının başında da belirtildiği gibi film çoğunlukla sembolizm üzerine kurulmuştu ve burada yer veremediğimiz ya da fark edemediğimiz, tartışılacak yüzlerce noktası var. Örneğin filmde Lovercraft ve Edgar Alan Poe göndermeleri var ya da filmde iki kişinin birbirine dönüşmesi ya da birisinin hayal ürünü olması gibi bahsetmediğimiz daha derin teoriler ve çıkarımlar bulunmaktadır. Filmi anlamak için ne kadar uğraşsak da yine kafamızda çok fazla soru işareti bırakıyor ki yönetmenin ropörtajlarında da bundan bahsediyor; soru sormanın cevap bulmaktan daha eğlenceli olduğunu söylüyor. Sonuçta mitolojiyle biçimlendirilmiş psikolojik gerilim türünde ve tragedya tadında, çoğu sahnesi tablo gibi olan ve yüksek sanat içeren bir film görüyoruz.
Kaynakça:
https://metinakgun.wordpress.com/2016/03/20/proteus-miti/
BENZER YAZILAR
Satranç Dünyasında Bir Devrim "The Queen's Gambit"
Henüz çocukken satrançta büyük bir yeteneği olduğu keşfedilen Beth Harmon’un, nasıl dünyaca ünlü bir oyuncu olduğunun hikayesini anlatan mini diziyi sizler için inceledik.
Chungking Express – 1994
1994 yılında Wong Kar-wai tarafından yazılıp yönetilen film Chungking Express'in konusunu, fragmanını, izleyici yorumlarını ve hakkında bilinmeyenleri sizler için derledik. İyi okumalar