Didem Madak’ın Kısaca Hayatı, Eserleri, Tutumları ve Şiir Analizi

Didem Madak, 8 Nisan 1970 tarihinde İzmir’de doğmuştur. Başarılı şair Didem Madak, California Eyalet Üniversitesi Long Beach Üniversitesi Felsefe Bölümü'nden mezun oldu. Türkiye'ye dönüp ODTÜ'den mezun olduktan sonra Boğaziçi Üniversitesi Felsefe Bölümü'nde öğretim görevlisi olarak çalıştı. İlk kitabı "Grapon Kağıtları", Devrim Kitapevi Şiir Ödülü'ne layık görüldü. İngilizce ve Fransızca çeviriler yaptı.

İsmi Füsun olan annesi de kendisi gibi şiir geçmişine sahipti. Annesi 38 yaşındayken beyin kanseri sonucu yaşamını yitirdi. Annesi vefat ettiğinde Didem Madak 12, kız kardeşi ise 7 yaşındaydı. Şiirlerinde annesinin acısına sıkça yer verdi. Son şiir kitabında annesine bir arkadaşı gibi ismiyle hitap ederek ve konuşarak yaklaştı. (bkz: Pulbiber Mahallesi) 

Didem Madak, 1990 kuşağının en iyi şairleri arasında yer alıyordu. 2005 yılında evlendi ve 2008 yılında bir kızı oldu. Kızına Annesinin adı olan Füsun ismini koydu. Didem Madak, 24 Temmuz 2011 tarihinde kızı Füsun henüz 3 yaşındayken kalın bağırsak kanseri nedeniyle hayata gözlerini yumdu.

Didem Madak yalnızlıktan, hatta annesizlikten şiir yazmaya başladı. Bunu, genç yaşta vedalaşmak zorunda kaldığı kızına yazdığı mektupta açıkça ifade etti. Başka bir deyişle, annesinin kederini yaşarken kızı da benzer bir kaderi yaşadı. Bu, onun şiirindeki ironidir.

Birden şiir yazmaya başlayan Didem Madak, satırlarını bir otobiyografi olarak yazdı. Şiirlerinde ana tema her zaman yaşama ve ölüme bir sitem olmuştur.

Kitapları

 
Kitapları

Ah’lar Ağacı

Grapon Kağıtları

Pulbiber Mahallesi

Şiir Analizi

Didem Madak, babasının işi nedeniyle en çok annesi hayattayken annesiyle vakit geçirebilmiştir. Hatta babasının Uşak’a sürülmesi ve annesinin tayininin çıkmaması sebebiyle anneleriyle bir süre Burdur’da yaşamışlardır. Burdur’da geçirdikleri günlerin izini “Annemle İlgili Şeyler” adlı şiirinde görebiliyoruz:


Şiirde annesini erken yaşta kaybetmiş bir çocuğun acısı vardır. Didem Madak, kendisinin de belirttiği gibi, çocuk tarafını hiç kaybetmemiştir. Çocukluğundan izleri şiirlerinde görmek mümkün.

“Şimdi mucizevi bir yerdeyim. Muc’ın ucuz evinde” dizesinde adı geçen Muc’ın ucuz evi, mucizevi kelimesinin bölünmüş halidir. 

“Sanki hep buluğ çağındaydım.” derken aslında annesini kaybettiği yaşa bir atıf yapıyor. Çünkü annesini yalnızca 12 yaşında, tam da bir çocuğun ergenliğinin başlangıcında kaybetti. 

“Yaşasaydın, hayatının ortasına güller yığan bir adam olsun isterdim babam.” dizesinde, yetişkin bir kadının aile beklentilerini görüyoruz. Psikolojik analizini kendi kurduğu ailesi veya annesi yaşarken sahip olduğu ailesiyle ilgili beklentileri olarak yapabiliriz. Annesinin vefatından kısa bir süre sonra babası bir evlilik yapmıştır. Bu evlilikle ilgili babasına duyduğu sitem olarak da düşünülebilir. 

“Mavi saçlı bir tanrı gibi severdim Burdur Gölü’nü. O göl şimdi içimde kocaman bir anne ölüsü.” ve “Ölü mısır tarlaları hışırdıyordu.” dizelerinde, şairin çocukluğunun annesi ve kardeşiyle birlikte geçtiği Burdur şehri ve evlerinin arkasındaki mısır tarlası ve şairin tarlayla ilgili negatif hisleri bulunmaktadır.

Türkiye 90’larında Şair Olmak

90'lı yıllarda ve öncesinde Türk şiirinde erkeklerin egemenliği vardı. Didem Madak bu egemenliğin yönünün değişmesinde etkiler bırakan birçok önemli ve değerli kadın şairden biridir. Yaşadığı acılar ve buhranlar, Türk kadın okurlarının da ilgisini çekmiş, kendilerinden başka bir kadının buhranını okuyup hissetme hissiyle yalnızlıklarına bir nebze de olsa mutluluk duymuşlardır. Ruhunu ütüsüz ve buruşuk gezdirmeyi sevdiğinden hiçbir zaman içinde bulunduğu toplumun onu sokmak istediği "düzgün insan" kalıbına girmek istemedi. Tezgahtarlık, sekreterlik, anketörlük gibi işlerde çalıştı. Fakat hepsinden istifa etti. Kitabında bulunan özgeçmişinde “ruhunu ütüsüz ve buruşuk gezdirmeyi” sevmesiyle ilgili bazı sözleri de bulunuyor.

90’ların ortasında, tam da tüm dünya gibi Türkiye’de de erkek egemenliği sürüp giderken, şiire erkekler yön verirken, erkekler yazıp erkekler yayımlarken, Didem Madak bir şair olarak çıkıveriyor ortaya. Döneminin feministlerinden olduğunu kaleminden kağıtlara dökülen ideolojisinden görebiliyoruz. Bu feminist düşünceler pek tabii şiirlerine de yansıdı. Özel hayatında ve toplumsal meselelerde zincirleri kırmakla ilgilendi hep.

2010’da Uluslararası Şiir Festivali’nden özgeçmişinde yapılan düzeltme/sansür sebebiyle çekildi. Sebebini araştırdığımızda ise asi ruhunun ideolojilerine, fikirlerine sansür geçilmesine hiç tahammülü olmadığını görüyoruz. Özgeçmiş metninin son cümlesi; “şu sıralar cadılık, büyü çeşitleri gibi konularla ilgileniyor ve bir efsun kitabı düşlüyor.” olarak yazılmış olsa da editörler bu cümlenin çıkarılmasını uygun görüyor. Bunu fark eden Didem Madak, yazdığı bir metin ile katılım göstermeyeceğini açıklıyor. Bu metinden anlıyoruz ki kendisinin şiiri de toplum önünde sergilediği tavır da tutarlıdır. Herkese ve her şeye “uygun” olabilmek ile ilgilenmemiştir. Bir şairden beklenilen de tam olarak bu değil midir? 

Şiir Anlayışı


Didem Madak şiirlerini şiir yapan şeylerin hataları, kusurları ve hatta beceriksizliği olduğunu söylüyor. Kendisini kuralcı ve iddialı olarak tanımlamaktan yana değil. Daha kendiliğinden, daha sancılı, daha sorgulayan, hiçbir yere gitme amacı gütmeyen hiçbir yerden dönmeyen bir şiir dilinin savunucusu olduğunu söyleyebiliriz. Kendi sesini bulmuş bir şair. Şiir dilini Edip Cansever’e daha yakın bulduğunu da dile getiriyor ve şiirinin rutubetle ve karanlıkla beslendiğini ifade ediyor.

Kaynakça:

https://acikerisim.uludag.edu.tr/bitstream/11452/4784/1/10264997.pdf

 


BENZER YAZILAR

Genç W’nin Yeni Acıları

İnsan bütün kitapları okuyamaz, en azından bütün iyi olanları.

Bilinç Akış Tekniği Nedir? Modern Romanda Bilinç Akış Tekniği

Bilinç akışı nedir, modern/postmodern edebiyatta nasıl kullanılmıştır?


Paylaş