Hukuk, adalet, suç, günah ve kibir üzerine unutulmaz bir yapım. "Kibir şüphesiz ki en sevdiğim günahtır."

Şeytanın Avukatı Filmi Türü, Oyuncuları ve Yönetmeni

1998 yapımı korku-gerilim filmi olarak geçen bu filmin başrolünü harika performanslar sergileyen Al Pacino ve Keanu Reeves paylaşıyor. Yönetmen koltuğuna Taylor Hackford otururken senarist koltuğuna Jonathan Lemkin ve Tony Gilroy paylaşıyor. Tony Gilroy aslında filmin uyarlandığı eserin sahibi.

Film her ne kadar bildiğimiz korku filmlerine benzemese de En İyi Korku Filmi Satürn Ödülü'nü elde etmiş bir yapım.

Şeytanın Avukatı IMDb

IMDb'de 7.5 alırken Rotten Tomatoes'ta ise %80 gibi bir değerlendirmeyi elde ediyor. Bonus olarak Charlize Theron'un harika bir oyunculuk sergilediğini söylemek mümkün.

Şeytanın Avukatı Film İncelemesi

 Şeytanın Avukatı Konusu

Şeytanın Avukatı Filminde Free Will, Özgür İrade Kavramı

Filmde belki de en çok muhabbeti geçecek kavram bu olacaktır. Özgür irade insanın iyiyi veya kötüyü her halükarda seçebileceğini gösteren kavram.

Nedir özgür irade? Aldığımız kararlardan sorumlu olmamız, kendi kararlarımızı herhangi bir şart altında kendimiz vermemiz. Filmde belki de en çok duyacağınız iki kelime "free will" yani "özgür irade". İyi ve kötü kararlarımızın bizim elimizde olduğunu bir kez daha bize hatırlatacak bir film, özgür irade yani avukat olan başrolümüzün suçlu olmasına rağmen müvekkillini sadece itibarı için savunmayı tercih etmesi. O kadar özgürüz ki kararlarımızda şeytanla bile anlaşma yapabiliriz. O kadar özgürüz ki tanrı bizi "kurtların arasına bir kuzu gibi" gönderebiliyor.

Mesela özgür irademizle kaçmayı da, savaşmayı da, iyiyi de, kötüyü de seçebiliyoruz ama iş kötüyü seçerken iyi de, bunun sonuçları ağır olunca sanki özgür irade komple yalanmış da bizi şeytan yanıltmış gibi davranmıyor muyuz? Belki de bu yüzden filmimiz adı Şeytanın Avukatı.

Şeytanı bile savunacak kadar özgürken nasıl yaptığımız kötülüklerin sorumlusunu şeytan çıkarabiliriz? Şeytan bir yerlerde duruyor, bize o şaşalı parlak yolu gösteriyor tam da filmimizde dedikleri gibi. Günaha çıkan yol geniş ve cezbedicidir, tıpkı filmimizde şeytanın odasının hayal edemeyeceğimiz kadar geniş ve şaşalı olması gibi.

Şeytana uymayı tercih etmekle kalmıyoruz, onun avukatlığını yapıyoruz. Vicdanımızı rahatlatmak için hukuk kisvesine ve bahanelerimize sarılıyoruz. Şeytanın kötü olmadığına kendimiz inanmazken başkalarını inandırmaya çalışıyoruz.

Kibir En Sevdiğim Günahtır

 Şeytanın Avukatı

Filmimizin baştan sona hayat dersi ve Hristiyan ahlakı olmasına karşın yaşanan her şeye rağmen genç avukatın bir kez daha çok da bilinçli bir şekilde kibrine yenik düştüğünü göreceğiz. Şüphesiz ki şeytanın en sevdiği günah kibirdir çünkü şeytana iş bırakmaz.

Kendi içinizdeki kibir boğar sizi, hırsınız ve kibiriniz bu kadar büyükse, ne kadar güzel bir karınız olduğu önemli değildir veya ne kadar başarılı olduğunuz veya ne kadar iyi olduğunuz... Her zaman daha iyisi vardır ve siz ona layıksınızdır. Kibirinizden elinizdeki her şeyi kaybetseniz de kibrinizi kaybedemezsiniz.

Dünyanın en zengin adamı olursunuz dostlarınızı satarak, mutluluğunuzu bozarak. Huzurlu musunuzdur? Önemli değildir, kibirlisinizdir. Saatlerde yıllarca çalışıp aldığınız evde geçirecek vaktiniz bile yoktur ama önemli değildir çünkü o ev vardır ve sizin daha başarılı olmanız gerekiyordur.

Ne için diye sorarsanız, en baştaki kişi olmak için. Ee sonra? Sonra ne olacak? Nereye kadar sadece kibirle ve hırsla hareket edilir? Kibirin şeytan için bir güzel daha artısı var.

Her şeyi siler, bütün ahlakı kaygıyı hatta gariptir ki bazen ahlaki kaygıyı da sadece o oluşturur. Ona bağımlı eder kibirliyi ve en güzeli, güzel bir uykuya yatırır onu, karda uyur gibi ahlakını ve insanlığını kaybedene kadar da uyandımaz onu.

Belki de suçu şeytana atmak boşadır belki de hepimizin içinde bir şeytan vardır belki o dışarıdaymış gibi davrandıkça içeridekini sinsice besliyoruzdur. Belki de biz şeytanın avukatını oynuyoruzdur, belki sırf hırsımıza en yakınımızı bile kurban ediyor suçu ise bize bunu yapma diyen şeytana atıyoruzdur. Belki şeytana ihtiyacımız dahi yoktur, biz zaten onu işini yapıyoruzdur.

Şeytan kimseyi yoldan çıkarmıyordu, o sadece başka bir yol olduğunu gösteriyordu. Yoldan çıkan sadece sizdiniz. Özgür iradenizle yoldan çıkmayı tercih eden sizlersiniz.

Tıpkı onun da dediği gibi

"Ben kuklacı değilim Kevin"

Karımı seviyorum

Ama ne zamana kadar? Bugün mü? Yarın da sevecek miyim? Bu kadar büyük bir hırs ve kibirle gerçekten birilerini bir şeyleri hatta kendimi sevebilir miyim?

Karımı onu kibirim yüzünden yolda bırakacak kadar seviyorum. Bütün yaptıklarım onu sevmediğimden değil sadece kendimi daha çok sevdiğimden. Tam olarak Milton'ın da dediği gibi karakterimiz karısına ilgisiz değildi sadece kendisine o kadar ilgiydi ki onunla ilgilenecek vakti bile yoktu.

''Beni korkutan ne biliyor musun? Bu işi karım için bırakırsam ve karım iyileşirse, bu yüzden karımdan nefret ederim.''

İlgisiz Kadınlar

"Benimle daha önce kimse konuşmamıştı"

"Uzun süredir kimse benimle öyle konuşmamıştı"

Uzun süredir ilgisiz bırakılan, konuşulmayan kadınlar onlarla konuşmaya tenezzül eden ilk erkekle beraber olmuşlardı, çok garip ki kibrinden karısını unutan Kevin'ın hem karısı hem annesi aynı adamla beraber olmuştu. Bizi uzun bir sorguya bırakıyor burada senarist, yazar ve yönetmen. Bu hikayelerdeki ana karakterlerden olan bu kadınlar ne aptal kadınlar ne de çok saflar ama mağdur olan bir şekilde bu kadınlar oluyor. İkisinin de büyük bir ortak noktası var; ne Kevin kadar kibirlerinden kör olmuşlar ne de yanlış olduğunu bildikleri bir şeye karşı duracak kadar şerefliler.

Biraz düşük karakterler olarak çıkıyorlar bu öyküde de kadınlar önümüze. Sanki masum rölüne getirilmeye çalışan suçlular gibi, fahişe olan Magdalalı Meryem'in İsa ile tövbe etmesi gibi ikisi de günahlarının bedelini ödüyor ve tövbe ediyor. Birisi günahlarının bedelini daha ağır ödese de ikisi de günahlarının bedelini ödemek istiyor, buna kendisi gidiyor.

Şeytanın Avukatı Filminde İsa Tabloları, Melekler ve Tanrının Evi

 Şeytanın Avukatı Cehennem Melekleri

Şeytan girilen her günahtan işlenen her suçtan sonra tanrıya ve İsa'ya gülerek bakıyor, sanki ben kazanıyorum dermiş gibi hatta ben emek vermeden kendimi yormadan kazanıyorum dermiş gibi.

Uzun uzun melek tablolarına, İsa resimlerne bakıyoruz ve onlardan hemen sonra gelen günah sahnelerine, suç anlarına. Sanki insanın içindeki çelişkileri simgeler gibi. Bir yerde meleği ve bir yerde şeytanı içinde taşıyan insana karşı tanrının alakasızlığı ve şeytanın ilgisi. Melekler sadece portre olarak dururken, şeytan dibinizde bitiyor, hem de kanlı canlı.

"Sizi kurtların arasına koyunlar gibi gönderiyorum."

Aç Gözlülüğün ve Gösterişin Bedeli

Karnı tok ve güçlü bir adam ama her gün daha fazlasını istiyor, en tepedeki adam olmak istiyor ama en tepedeki adamken bile daha ilerisini isteyecektir. Hırslarında ve kibrinde boğulan tanrının zavallı bir kulu ama kendini tanrı sanıyor, tanrı olabileceğine inanıyor. Kibir ve aç gözlülük o kadar kör etmiş ki gözünü bir saat uğruna canından oluyor.

Eddie Barzoon, 21. yüzyılın yeni insanı. Tam olarak şeytanın yaratmak istediği kişi ama olmak istediği değil. Binlerce kilometre öteden pis bir adam olduğu, "yemek zincirinin başında olduğu’’ anlaşılıyor oysa şeytan ne kadar güçlü olduğunu belli etmek istemiyor.

Şeytan herkesin arasına girebilmeli, o yüzden kimseye yukarıdan bakamaz, yukarıya da çıkabilir tıpkı New York’un tepesinde bir ofisi olması ama aynı zamanda yerin altında metroya binebilir. Hem de yukarıdakilerin de aklına girebiliyor, onlarla iş yapıyor aynı zamanda metroda İspanyol varoş bir adamla onun dilinde konuşabiliyor.

İç Güdülerini Dinlemelisin

Mahkemede Şeytan bile ona geri dönme imkanı verirken kaybetmeyi kibirin yediremediği için kendisini kandıran bir adamı suçlu olduğunu bilmesini rağmen savunan Kevin.

Ne kandırılması, ne de farkında olması Kevin'ın kibirinin önüne geçemedi, şeytanın teşviğine bile gerek kalmadan sadece kibiri ile her şeyi yapabilecek bir düzeye geldiğini görüyoruz. Tabi bu süreç adım adım oluyor, yavaş yavaş sindire sindire. Geldiğini görmüyorsunuz, sakince geliyor tıpkı filmde de söylediği ve yaptığı gibi. Ucuz sokaklardan, sessizce, mütevazi bir şekilde, sinsice hatta siz geldiğini anlamayacak kadar sinsice geliyor. Tıpkı Milton'ın da söylediği gibi;

"You never see him coming"

Macbeth ve Kanlı Para

Mare kendisinden utanıyor ve dönüşmek üzere olduğu şeyden tiksiniyor, bu sebepten onun durumundaki diğer kadınları küçük birer yaratık olarak görüyor. Bu hayata geçtiği için çocuk sahibi olamayacağını ve aslında hayallerine veda ettiğini biliyor, bu sebepten dolayı çocuklar ve ölü yumurtalıklarını görüyor.

Sadece hayallerini değil kocasını ve kadınlığını da kaybediyor. Daha doğrusu kocasının gözünde kadınlığını. Hatta o kadar ki Kevin karısını hastaneye yatırdığında bile cenazede yanındaki kızıl kadının göğüslerine bakmaya devam ediyor.

Avukat, masanın altında tacizci elleriyle hayali bir vajinayı okşarken de, Melisa patronu ile yattığını iddia ettiğinde adamın sünnet olup olmadığını bilemezken de, Kevin savunduğu insanların suçlu olduğunu biliyordu.

Suçlu olduklarını bilmesi onun için hiçbir şey ifade etmiyor ama yine de bu işin sonunda Cullen’ın onu kandırdığını fark ettiğini iddia ettiğinde Cullen’a hesap sordu. Tıpkı ona karısı için davayı bırak diyen Milton'a bırakmamak için bahaneler bulduktan sonra karısının ölümünden Milton'ı suçlu bulduğu gibi.

Şeytanın Avukatı Fragmanı

Bizim küçük Macbeth tarzı sahnemiz de burada bitiyor.

Günahın Yolları Büyük, Geniş ve Cezbedicidir

Günahın yolları büyük geniş ve cezbedici tıpkı John Milton'ın odasının genişliği ve lüksü, şirketin büyüklüğü ve genişliği gibi.
Tıpkı büyük yollar,
Büyük şehir,
Büyük fırsatlar,
Büyük paralar ve büyük hırslar gibi. 


BENZER YAZILAR

Bir Durum Komedisi: Brooklyn Nine-Nine

Brooklyn Nine-Nine karakoluna bir ziyarete çıkalım ve sevilen komedi dizisinin karakterlerine daha yakından bakalım.

Vazgeçilemeyen Komedi: The Office

Klasikleşmiş bir komedi dizisi olan The Office dizisini beraber inceleyelim. Amerikan versiyonunun karakterlerine kısaca bir göz atalım.


Paylaş