“Düşüncelerimiz yeni bir nesnenin üstüne nasıl da hesapsızca üşüşüyor, onu yerinden bir miktar oynatıveriyor, tıpkı bir saman parçasını kan ter içinde taşıdıktan sonra bırakıveren karıncalar gibi…” -Virginia Woolf, Duvardaki İz
İnsan zihninin hızlı akışı, bitmeyen çağrışım zincirleri, sırları, çıkmazları, yanılsamaları… Romanlarında insanın gerçekliğine yaklaşmaya çalışan modern/postmodern yazarların, en değerli yardımcılarından biri, bu yazımızın konusu olan “bilinç akışı” tekniğidir.
Modern Roman ve Bireye Dönüş
Roman, Emile Zola’nın da dediği gibi yol boyunca gezdiren bir dikiz aynası gibidir. Gezdirdiği bu yolda, insanın ve içinde yaşadığı toplumun var olma serüvenini işler. Bu iki temel unsur -insan ve toplum-, birbirlerini etkileyerek evrilir ve roman da bu evrime ayak uydurmak zorundadır. Tam da bu sebepten ötürü, 19. yüzyılda zirvesini yaşayan geleneksel-gerçekçi roman, 20. yüzyılda sanatın bütün alanlarında etkisini gösteren modernleşmeye edebiyat sahnesinde yer açmak zorunda kalmıştır.
20. yüzyıl insanlık tarihi açısından büyük değişimlerin yaşandığı bir dönemdir. Sanayi Devrimi, kentleşme, dünya savaşları, bilim ve teknolojide yaşanan hızlı gelişmeler; bireylerin inandığı toplumsal yapıyı derinden sarsmış ve toplumun üzerine kurulduğu değerler bu hızlı değişimlere ayak uyduramadığı için yıkılmaya başlamıştır. Kabul ettiği kimliği yok olan ve yerini kaybeden, gün geçtikçe yalnızlaşan, dünyaya yabancılaşan, gelişmeler karşısında tedirginleşen insanlar; kendi kimliklerini ve gerçekliklerini aramaya başlamış, özlerine doğru bir yolculuğa çıkmıştır.
Bireyin ve toplumun ani evrimi karşısında edebiyat da yönelimini dünyaya paralel tutmaya çalışmıştır. “Bunalım edebiyatı” olarak bilinen bu dönemde varoluşçuluk felsefesinden önemli etkilenmeler de barındıran “modern roman”; Marcel Proust, Franz Kafka, James Joyce, Virginia Woolf, William Faulkner gibi isimlerin etrafında şekillenmeye başlamıştır. Yazarlar eserlerinde, bireyin içinde bulunduğu huzursuz durum ve iç dünyasına eğilmiş, geleneksel romanın aksine toplum içindeki yeri ve değerini göz ardı etmişlerdir. İnsanı anlamak ve onu anlatmanın bu kadar önem kazandığı bir noktada, yeni anlatım tekniklerine ihtiyaç duyulması da kaçınılmaz olmuştur. İşte bilinç akışı tekniği de bunlardan biridir.
Bilinç Akışı Tekniği Nedir?
Bilinç akışının temellerini 20. yüzyılda hızla yükselen bilimlerden biri olan psikolojideki bazı gelişmeler oluşturmaktadır. Özellikle Sigmund Freud’un geliştirdiği “psikanaliz” ve “serbest çağrışım” tekniği, aslında bu edebi tekniğin çıkış noktasıdır. Freud’un hastalarının sesli ve hızlı düşünmelerini isteyerek “otobiyografik bir hafıza” dediği insan bilincinde yaptığı bu teklifsiz yolculuklar, ilk defa çağdaşı Psikolog William James tarafından “bilinç akışı” olarak isimlendirilmiştir.
Odacı’ya göre günümüz edebiyatı ve eleştirisinin vazgeçilmezlerinden biri olan bilinç akışı tekniği, “zihinden geçen düşünce ve his çokluğunu resmetme arayışıdır.” Romanın odağının olay örgüsünden çok bu olayların insandaki izlenimine kaydığı noktada, karakterlerin bir nevi sesli düşünmesi, edebiyata büyük bir özgürlük alanı kazandırmıştır. Yazar bu yolla karakterin fikirlerini huzursuzluklarını, hayallerini, hayal kırıklıklarını, geçmişini, tutkularını, itiraflarını, sevgilerini; özgür çağrışım zincirleri üzerinden okura anlatır. Kimi zaman dil bilgisi kuralları ve noktalama işaretlerinin göz ardı edildiği, aralarında hiçbir mantıksal bağ bulunmayan düşüncelerin sıralandığı, samimiyeti ve gerçekliği hedefleyen bu teknikte hayaller, gerçekler, kimi zaman ise diyaloglar insanın zihni üzerinden okuyucuya aktarılmıştır.
“Aman yarabbi! Bir zamanlar evliydim ben de… Sonra yine evliydim. İnsan bir günde varamıyor bir yere, ne yapalım? Nereye? Tanımlayamadığım, bir ad veremediğim duygular yüzünden ne kadar üzülmüştük.” - Oğuz Atay, Unutulan
Yazarların hayatından da önemli otobiyografik yansımalar içeren bu eserlerde okuyucu karakterin iç dünyasını anlamaya, onunla empati kurmaya ve olayı çözmeye çalışmış, bu durum ise okura çok daha aktif bir okuma tecrübesi katmıştır.
Bilinç akışı tekniğinin en önemli örneklerini dünyada James Joyce, Virginia Woolf; Türkiye’de ise Oğuz Atay, Yusuf Atılgan, Orhan Pamuk gibi isimler vermiştir. Virginia Woolf’un “Mrs. Dalloway”i ve sadece duvardaki siyah bir lekeye bakarak yazdığı “Duvardaki İz” öyküsü; anlattığı karakterleri yıllardır konuştuğumuz Oğuz Atay’ın “Tutunamayanlar”ı, James Joyce’un tek bir günde geçen büyük eseri “Ulyses”i, Yusuf Atılgan’ın “Anayurt Oteli” ve “Aylak Adam”ı bu tekniğin en bariz ve etkileyici kullanıldığı eserlerdendir. Kimi zaman yoğun ve takip etmesi güç olabilen bu metinler, bir kez kendinizi kaptırdığınızda, size başka bir insanın -ve biraz da okuduğunuz yazarın- hayatını yaşamanın nasıl bir şey olduğunu hissettirecek.
Bilinç Akışı Tekniği Örnekleri
“Sırtını kapıya dayayıp çevresine baktı. Kadının bıraktığı gibi duruyordu her şey: yatağın ayakucuna doğru atılmış yorgan, kırışık yatak çarşafı, terlikler, sandalye, süzgü, çay bardağı, kaşık, küçük bir tabakta beş altı şeker (altı şeker koymuştu o gece bir çay içebilir miyim acaba demişti odaya girince üçlük çaydanlıkta demlemişti çayı bir elinde tepsi kapıyı vurmuştu girin yatağın kıyısında oturuyordu paltosunu çıkarmış kara kazağı iri yuvarlaklı gümüş kolyesi bakmıştı zahmet oldu size sonra o köye nasıl gidileceğini sormuştu öyleyse saat sekizde uyandırın beni lütfen olağan birşeymiş gibi nüfus kağıdım yok demişti…”
-Yusuf Atılgan, Anayurt Oteli
“Stephen öne eğilerek ona tutulan, kavisli bir çatlakla ikiye ayrılmış aynaya dikkatle baktı, tüyleri diken diken oldu. O da, başkaları da böyle görüyor beni. Kim seçti bu yüzü bana? Bu kurtulunası tiksinç çömez. O da sormakta bana.”
-James Joyce, Ulysses
"Sen bütün oyunların yarısında çıktın aslında. Necati'nin oyunu dört yüz elli kere oynandı ve Necati de bir kat aldı kazandığı parayla. Senin işin neydi onların arasında? Ne yapıyordun? Hiçbir işim yoktu. Bu nedenle sevmezlerdi seni işte. Bu nedenle aldırmadılar sana. Senin ne işin vardı orada? Herkesin işine karıştın, işin olmadığı halde. Ölmek bile, kendilerine böyle bir görev verilenlerin işidir. Kendine oyunlar buldun: başkalarının katılıp katılmadığına aldırmadığın oyunlar. Herkesi yargıladın bu oyunlarda. Bu arada beni de yargıladın, bana da haksızlık ettin. Ben de bir oyun yazsam, sonunda haklı çıkmak için kendini öldürdüğünü söylesem... Bu oyunu sevmedim Turgut."
-Oğuz Atay, Tutunamayanlar
Kaynaklar:
Edebiyatta Bilinç Akışı Tekniğine Başvurulma Sebepleri Üzerine Bazı Dikkatler, Özlem Kale
http://dergipark.org.tr/en/pub/nwsahuman/issue/19951/213419
“İç Monolog” ve “Bilinç Akışı” Tekniği Açısından Oğuz Atay’ın “Unutulan” Hikâyesi,
Dr. Öğr. Üyesi Yaşar Şimşek
http://dergipark.org.tr/en/download/article-file/908945
Türk Romanında Modernist Etkinin Boyutları, Hasan Yürek
http://www.gefad.gazi.edu.tr/tr/download/article-file/77136
Ulysses ve Tutunamayanlar’da Bilinç Akışı Tekniği, Serdar Odacı
BENZER YAZILAR
Fyodor Mihayloviç Dostoyevski ve Edebiyat Hayatı
"Yeni bir adım atmak, yeni bir kelime söylemek, insanların en fazla korktuğudur." Fyodor Mihayloviç Dostoyevski
En Güzel Şiirlerin Kadını: Tomris Uyar
Türk Edebiyatı'nın önemli yazarlarından Tomris Uyar'ın hayatı, edebi kişiliği, eserleri ve ilhamı olduğu şairleri inceledik.