Divan Edebiyatı, Halk Edebiyatı, Tanzimat Dönemi ve Milli Edebiyat Dönemleri kadının yeri ve eserlerde işleniş biçimi.

Başlangıcı çok eski dönemlerine kadar uzanan Türk Edebiyatı, içinde geliştiği topluma her zaman ayna tutar nitelikte olmuştur. Yazıldığı toplumun yaşantısını ve içerisinde bulunan bireylere bakış açısını anlatan edebiyatta başlangıçtan bugüne uzun bir süre boyunca erkek egemen bir yazım anlayışı hakim olmuştur.

Yazıdan önce bilge kişiler tarafından dilden dile anlatılan destanlar yazılı tarihle beraber genellikle okuma yazma bilen erkek kesim etrafında gelişmiştir. Dolayısıyla bu yazar topluluğu içerisinde yazılan kadın karakterler erkeğin kadın hakkındaki fikirleri üzerine inşa edilmiştir. Dönemden döneme kadına bakış açısı farklılaşmış, ta ki kadın kendini edebiyat içerisinde kendi kendine anlatma şansı bulana ve toplum modernleşme adımları atmaya başlayana kadar böyle devam etmiştir. Kadınların çeşitli dönemlerde edebiyatta nasıl bir yer bulduğunu bu yazıda birlikte görmüş olacağız. 

Türk Edebiyatı'nda Kadının Yeri

Alp kadın tipi.

Türk Destanları’nda kadın, çeşitli roller alsa da temel olarak kahraman ve savasçı olan alp kadın tipi, iyi bir eş ve anne olan kadın tipi ve genelde fitneci, fal bakan büyücü kadın tipleri vardır. Yeri geldiği zaman erkeklerle savaşan ve onları zarara uğratabilen, gücü kuvveti yerinde alp kadın tiplemesinin yanı sıra kadın, genelde iyi bir eş ve anne olma rolünü üstelenmiştir. Kumaları ile iyi anlaşmak da bu iyi eş ve anne olma modeline bir örnektir. Örneğin, Oğuz Kağan Destanı’nda Oğuz Kağan’ın evlendiği iki farklı kadından 6 tane çocuğu vardır. Bu durum o birbirinden güzel iki kadın için hiçbir sorun teşkil etmemektedir. Zira kadınların bunu kabul etmeme lüksü de bu destanlarda pek mevcut değildir. Çünkü dilden dile genellikle alim erkekler tarafından halk içinde anlatılan bu destanların oluşum ve yayılım aşamasında kadınların rolü ne kadardır bilinmemektedir.

Bu destanlarda kadınlara biçilen bir diğer rol kötülük peşinde koşmaktır. Bu kadınlar ya etrafa dedikodu yayan fitneci kadınlar veyahut falcı ve büyücü kadınlardır. Bu kadın karakterler genelde baş kahramanın kötülüğü için çalışırlar. Ancak sonradan destan kahramanına yardım eder ve onun tarafını tutarlar. Aslına bakacak olursak, Türk destanlarındaki çoğu karakter gibi kadın karakterlerde tek bir yönüyle sembolize edilmiştir ve derinlikten yoksundur. Ancak genellikle erkeğin yardımcısı ve destekçisi konumunda yer almış başlı başına özgün bir kahraman olmayı başaramamıştır.

İslamiyet etkisindeki Türk Edebiyatı’nda -bunun içerisinde genel olarak Divan Edebiyatı ve Halk Edebiyatı’nı saymak mümkündür- kadının destanlardaki konumundan farklı bir yeri vardır.

Divan Edebiyatı'nda Kadın

Divan Edebiyatı’nda kadını ilahlaştırılmış bir varlık olarak görürüz. Aşığın sevgilisine olan dillere destan aşkı Divan Edebiyatı'nın en temel ögesidir. Bu sevgili aşık için tapılacak bir varlıktır. Çünkü kadına duyduğu aşk tanrı aşkının bir yansımasıdır. Beşeri bir varlığa duyulan aşk ile Allah aşkına ulaşmak asıl amaçtır.

Divan Edebiyatı’ndaki sevgili, mazmunlarla yani kalıplaştırılmış özelliklerle tarif edilmiştir. Sevgilinin yanağı bir gül goncası, dudağı ise mim harfi gibi bir noktadır. Kaşları dudağı koruyan bir yay, kirpikleri ise dudağa ulaşmaya çalışan zavallı aşığı okları ile öldürmek isteyen askerlerdir. Sevgilinin saçları siyah ve düğüm düğümdür ki aşığı tuzağa düşürebilsin. Boyu selvi, beli kıl gibi olan sevgili aşığı asla umursamaz. O tapılası bir varlıktır. Aşık, sevgiliyi bir kez olsun görmek, onun bastığı toprağa yüz sürmek için canını vermeye razıyken sevgili için aşık bir mumun etrafına yaklaşmaya çalışan bir pervane böceği kadar değersizdir. Divan Edebiyatı’nda idealize edilen kadın acımasız, kadir bilmez ve güzelliğinin farkında bir karakterdir. Bu sevgili, gönül ülkesinin padişahıdır.

Divan Edebiyatı’nda kadının özelliklerini biraraya getirip karikatürize edilmiş bir çizim.

Aşığı bir bakışıyla öldürebilecek güce sahip kadın divan şairleri için yazılması vazgeçilmez bir motiftir. Ancak anlatılan kadın gerçeklikten uzak tıpkı yukarıdaki görseldeki kadın kadar garip görünüşlü bir varlıktır. Nedim’den önce gerçek kadınların güzelliğini anlatmaktan uzak olan Divan Edebiyatı, Nedim ile beraber Sadabad’ta gezinen sarışın, esmer; farklı özelliklere ve duygulara sahip gerçek bir kadın halini almıştır. Buna rağmen çoğu divan metninde mazmunlarla anlatılan kadın idealize edilmiş ve erkeklerin zihninde canlandırdıkları imkansız aşkın başrolü olarak Divan Edebiyatı’nda yerini almıştır.

Halk Edebiyatı'nda Kadın

Divan edebiyatı ile karşılaştırdığımızda Halk Edebiyatı’ndaki kadın figürünün daha gerçekçi olduğunu fark edebiliriz. Karacaoğlan'ın şu dizelerinde sevgilisini mazmunlarla değil gerçek unsurlarla anlattığını görebiliriz.

"Benim sevdiğim bülbül ünlüdür.

Ördek simalıca, yeşil donludur."

Halk şiirinde kadın, tıpkı Divan şiirindeki gibi yüceltilmiştir. Ancak halk şiirleri saray zümresinin değil de dağlarda, köylerde yaşayan insanların yazdığı şiirler olduğu için kadınların güzelliğini anlatmak içinde buna uygun sıfatlar kullanılmıştır. Genelde doğal güzelliklerden ve doğadaki varlıklardan esinlenilerek sevgilinin varlığı övülmüştür. Halk Edebiyatı’ndaki sevgili yanakları elma, sesi bülbül gibi, yürüyüşü ceylana benzer bir figür olarak genellikle ele alınmıştır. Kadının anlatılışı edebiyatın yapıldığı zümre ile birlikte farklılaşmış ancak sevgiliyi yüce bir varlık gibi övme düşüncesi değişmemiştir.

Tanzimat Dönemi Edebiyatında Kadın

Tanzimat Dönemi’nde ise Türk Edebiyatı’na ilk roman örneklerinin girmesinden itibaren kadının edebiyatta özellikle romandaki yeri geçmiş yüzyıllara göre oldukça farklılık göstermiştir. Romanlarda batılılaşan kadın tipleri ortaya çıkmaya başlamıştır. Yaratılan modern yaşama uyum sağlamaya başlayan kadın karakterler birbirinin devamı şeklinde gelmekle birlikte git gide daha da cüretkarlaştırılmaya başlanmıştır. Bu domestik anlatılar içerisinde modernleşen ve değişen kadın karakterlerin ilk örneklerini İntibah romanında görmemiz mümkündür.

Romanda gördüğümüz Mahpeyker karakteri Ali Bey’i yoldan çıkaran kötü bir kadın olarak verilmişken Dilaşub karakteri ise Mahpeyker’in tam aksine bir melek gibi verilmiştir. Bu dönemde yaratılan kadın karakterler ya melek kadar masum ya da batının "ahlaksızlığını" almış kötü kadınlar olarak kaleme alınmışlardır.

Daha sonraki dönemlerde Halit Ziya gibi büyük roman yazarlarının elinden çıkan kadın karakterler kendi hayatları için gelenekselliğe direnen, toplumun yanlış ve yasak gördüklerini yapmaya çekinmeyen karakterler olmuşlardır. Aşk-ı Memnu’daki Firdevs Hanım ve Bihter karakterleri ise bu kadın karakterlere verilecek en güzel örneklerden biridir.

Milli Edebiyat Dönemi’nde Kadın

Milli Edebiyat Dönemi’nde kadının erkekler ile verdiği topyekün kurtuluş mücadelesi edebiyata da yansımış ve Ateşten Gömlek’deki Ayşe gibi Kuva-yı Milliyeci kadın karakterler edebiyat hayatına girmiştir. Bunun yanı sıra kurgu kadın karakterler ile birlikte Halide Edip gibi harikulade kadın yazarlar da Türk Edebiyatı yazarları arasına girmeye başlamıştır. Süreç ilerledikçe kadın modern Türk Edebiyatı içerisinde hem yazar olarak hem de bağımsız karakterler olarak karşımıza çıkmaktadır.

Günümüzde kadın, edebiyat içerisinde kendini kendi arzu ettiği şekilde ifade edebilmekte, kendi karakterleri ile var olabilmektedir. Erkek egemen edebiyat anlayışının sonuna gelinmesiyle birlikte yazılan kadın karakterler ve kadın hakkındaki yazılar kadının kimliğini ve kişilik özelliklerini bir bütün olarak ele almaya başlamış, onun tek bir tip bakış açısından kurtarmıştır.

Sonuç olarak, yazılı tarihin başlangıcından beri toplumun diğer bir yarısı olan kadın, Türk Edebiyatı’nın içerisinde çeşitli rollere bürünmüş halde bulunmaktadır. Türk Edebiyatı’nda kimi zaman kahraman, kimi zaman düşman kimi zaman günahkar bazen de tapılası bir varlık olarak yansıtılan kadın, nihayet başkalarının onlara biçtiği tek yönlü rolü oynamayı bırakmış ve kendini tıpkı bizim de burada yaptığımız gibi yazım hayatında da kurgusal hayatta da arzu ettiği ve olduğu şekilde topluma göstermeyi başarmıştır.

Kaynakça

Altun, Işıl. “Karacaoğlan’da Şiirsel Bir İmge Olarak Giyim Kuşam.” Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü 35 (2007) : 217-228

Google. https://www.millifolklor.com/


BENZER YAZILAR

Ruhani Serüven Rehberi Bir Eser: Simyacı

Genç Santiago'nun manevi açlığını giderme hevesindeki edebi yolculuk ve arkasındaki felsefi zihin.


Paylaş