Yazar: Rukiye Arıcan-İstanbul Teknik Üniversitesi
Soygun İzlemediğiniz Bir Soygun Filmi
“İçgüdün olduğunda kanıta ihtiyacın yoktur.” Joe
1992 yılında vizyona giren, Quentin Tarantino’nun ilk filmi olan Rezervuar Köpekleri o zamana kadar sinema dünyasında karşılaşılmamış kan, argo ve diyalog yoğunluğuyla dikkatleri üzerine toplayan ve tartışmalara neden olan bir suç dramasıdır. Diğer suç filmlerinden farklı olarak izleyiciye suçun izletilmediği bu filmde ne izliyoruz diye sorarsanız neredeyse birbirlerine dair hiçbir fikri olmayan kod adları renkler olan sekiz erkeğin kahvaltı sohbetlerini, profesyonelliğin önemini, çok zekice hazırlanılmış bir tuvalet hikayesini ve sonunda köpeklerin birbirini ısırmasını izliyoruz.
Rezervuar Köpekleri Fragman
Kahvaltı
Film, Madonna’nın “Like A Virgin” şarkısının konusu ve bahşişin tartışıldığı bir kahvaltı sahnesiyle başlıyor. Duraksamadan akan bu açılış sahnesi neredeyse bütün karakterlerin ve ilişki dinamiklerinin bir özetini veriyor.
Köpeklerimizden biri olan Mr. Brown’un şarkının aslında neden sürekli seks yapan bir kız hakkında olduğunu anlatıyor. Bu nispeten eğlenceli diyalogdan sonra Mr. White, sürekli mırıldandığı için Joe’nun adres defterini elinden çekip alıyor. Buradan Joe’ya kafa tutabilecek tek kişi olduğunu görüyoruz. Bunun üzerine Mr. Blonde’un “Hey Joe, bu adamı vurmamı ister misin?” sorusu ise her şakanın altında yatan gerçekliği hesaba katınca Joe’ya olan sadakatini ve ertesi gününde birlikte soygun yapacağı adamı vurabileceğini görebiliyoruz.
Bir süre sonra hesabı ödemek için Joe masadan kalkıyor ve diğerlerine de bahşişi ödemeyi bırakıyor. İşte burada Mr. Pink’in cevabıyla efsaneleşmiş tartışmamız başlıyor.
Nice Guy Eddie: Haydi, bir dolar at
Mr. Pink: Hayır, ben bahşiş vermem.
Nice Guy Eddie: Bahşiş vermez misin?
Mr. Pink: Hayır, bahşişe inanmıyorum.
Nice Guy Eddie: Bahşişe inanmaz mısın?
Mr Blue: Bu kızların yaptığını biliyorsun. Burada pislik içindeler.
Mr. Pink: Bana bunlarla gelme. Yeterince kazanmıyorsa istifa edebilir.
Nice Guy Eddie: Bunu söyleyecek cesareti olan bir Yahudi bile tanımıyorum. Şunu açıklığa kavuşturmak istiyorum: Hiç bahşiş vermiyorsun, öyle mi?
Mr. Pink: Bahşiş vermem çünkü toplum vermek zorunda olduğumu söylüyor. Bahşişi hak edene veririm. Eğer gerçek bir çaba sarf etmişse veririm ama otomatik olarak bahşiş vermek salaklıktır. Onlar sadece işini yapıyor.
Mr. Blue: Bu kız iyiydi.
Mr. Pink: İyiydi. Özel bir yanı yoktu.
Mr. Blue: Nasıl bir özel yanı olmalı? Seni arkaya götürüp …
Nice Guy Eddie: Bunun için %12 bahse girerim.
Mr. Pink: Ben kahve sipariş ettim, tamam mı? Uzun zamandır buradayız ve bardağımı sadece üç kez doldurdu. Ben kahve ısmarladığım zaman altı kez doldurulmasını isterim.
Mr. Blonde: Altı kez? Ya çok meşgulse?
Mr. Pink: “Çok meşgul” kelimeleri bir garsonun sözlüğünde yoktur.
Nice Guy Eddie: Affedersiniz Mr. Pink ama ihtiyacınız olan son şey bir bardak kahve daha.
Mr. Pink: Aman tanrım! Bu kadınlar açlıktan ölmüyorlar. Asgari ücret alıyorlar. Ben de bir zamanlar asgari ücretle çalıştım ve toplum işimin bahşişe değer olduğunu düşünmüyordu.
Mr. Blue: Onların yaşamının senin bahşişlerine bağlı olduğunu umursamıyor musun?
Mr. Pink: Bunun ne olduğunu biliyor musun? Dünyanın en küçük kemanı sadece garson kızlar için çalıyor.
Mr. White: Neden bahsettiğin hakkında hiçbir fikrin yok. Bu insanlar eşek gibi çalışıyorlar. Bu zor bir iş.
Mr. Pink: Mc Donald’s’da da çalışmak zor ama onların bahşişe ihtiyacı olduğunu düşünmüyorsunuz, değil mi? Neden? onlar da yemek servis ediyorlar ama toplum der ki “buradaki adamlara değil, buradaki adamlara bahşiş verin.” bu saçmalık!
Mr. White: Garsonluk, bu ülkede kolej mezunu olmayan kadınların yapabileceği bir numaralı iştir. Her kadının yapabileceği ve geçinebileceği tek iştir. Sebebi ise bahşişler.
Mr. Pink: Bu saçmalık. Hükumet bahşişlerinden vergi aldığı için üzgünüm. Bu çok boktan ama benim hatam değil. Görünüşe bakılırsa garsonlar hükumetin düzenli olarak yağmaladığı gruplardan biri. Bana hükumetin bunu yapmaması gerektiğini gösteren bir yazı göster, onu imzalarım. Lehinde oy bile veririm ama bunu yapmayacağım. “Kolej mezunu olmayanlar” saçmalığı için de iki çift sözüm var: Lanet daktiloyu öğrensinler. Çünkü, eğer kiralarını ödemeleri için onlara yardım etmemi bekliyorsanız size bir sürprizim var.
Mr. Orange: Beni ikna etti. Bir dolarımı geri ver.
Nice Guy Eddie: Dolarlar burada kalsın.Bu diyalog her ne kadar Mr. Pink’in kılı kırk yaran rasyonelliğini, sorgulayıcılığını, zor beğenmesini ve ikna etmenin kolay olmadığı biri olduğunu gösterse de sahne, Joe’nun masaya dönüp Mr. Pink’e bahşişi verdirmesiyle son buluyor.
Depo
Depoda bir grup profesyonelin profesyonellikten uzak ilk hareketinde ölmesini izliyoruz. Soygunda bir şeyler yolunda gitmiyor, Mr. Blue ve Mr. Brown ölüyor. Mr. Orange vuruluyor ve Mr. White’la birlikte depoya geliyorlar. Mr. White ölmek üzere olan bu adama yakın davranarak telkin etmeye çalışıyor.
Ardından Mr. Pink bütün realistliğiyle hınçla depoya giriyor ve bunun bir tuzak olduğuna emin oluyor. Konuşmaya başladıklarında ise Mr. White’ın olayı yanlış anladığını anlayıp asıl gerçekleşenleri anlatıyor. Mr. Blonde'un açtığı ateş sonrasında polisler normal geliş sürelerinden çok daha kısa bir sürede ortaya çıkıyorlar.
Köstebeğin kim olabileceğini tartışırlarken Mr. White ismini söylemeye kalkışıyor fakat Mr. Pink hemen tepki gösteriyor. Mr.White duygusallığından ve merhametinden Mr. Orange’ın köstebek olabileceğine ihtimal bile vermiyor. Bu Mr. White'ın ilk hatası değil çünkü ona ismini, nereli olduğunu da söylemiştir. Bu yüzden biraz tartışıp sakinleştikten sonra depoya gelip, kolasını içen Mr. Blonde’u fark ediyorlar. Soğukkanlı, cani Blonde’umuz soygundan bir polis rehin alıp yolda hamburger almaya bile uğramıştır. Birlikte köstebeğin kim olduğuna dair kafa yorarken depoya gelen Eddie, Mr. Pink ve Mr. White’ı alıp elmasları getirmeye gidiyor ve Mr. Blonde’u, Mr. Orange ve polisi gözetmesi için depoda bırakıyor.
Meşhur “Stuck in the Middle With You” şarkısı eşliğinde dans etme ve kulak kesme sahnesinden sonra zevk için yaptığı işkencenin boyutunu büyütüp polisi canlı canlı yakmaya kalkıyor. Burada Mr. Blonde’un ne kadar yaptığı işin sonunu düşünmeyen uçarı biri olduğunu görüyoruz. Depoda yangın çıkarmadan polisi yakmasının imkânı yoktur. Bu noktada Mr. Orange profesyonelliğini bırakıp aklını ve vicdanını konuşturarak Mr. Blonde’un üzerine şarjörü boşaltıyor ve polise köstebeğin o olduğunu söylüyor.
Yönetmen, izleyiciye depo sahnesinde gerçekleşen tüm bu hikayeyi deponun dışında bir kapıdan izletiyor. Bazı karakterleri hiç görmüyoruz, yalnızca seslerini duyuyoruz. Tarantino, imza niteliğinde olan kendine özgü hikaye anlatımının ipuçlarını veriyor.
Freddy (Mr. Orange) ve Tuvalet Hikayesi
Filmdeki en iyi hikayelerden biri olan tuvalet hikayesi, bir çanta esrar satma ve erkekler tuvaletinde az daha polis tarafından yakalanma konusunda eğlenceli bir fıkra. Mr. Orange'ın ismi Freddy ve aslında bir polis. Köstebek olduğunun anlaşılmaması için "Tuvalet Hikayesi" adında bir hikaye ezberliyor ve bunu eksiksiz anlatması çok önemli.
Çünkü bu hikaye onu bir suçluymuş gibi gösterecektir. Tarantiona bu sahnede olay ve zaman ilişkisini birbiri içine sokar, bir hikayenin anlatımı için gereken onlarca dakikadan bizi kurtararak çok daha sinematografik bir 7 dakikada bize tüm tuvalet hikayesini en kısa, en komik ve en heyecan verici haliyle sunar.
Gizli görevinden kusursuzca ortama uyan Freddy polisten kaçarken Mr. White’ın iki polisini mermiyle kevgire çevirmesini izler, müdahale etmese de görülmeye değer bir surat ifadesi vardır. Ardından kaçmaya devam etmek için durdurdukları arabadaki kadının Freddy'yi vurması üzerine onun da kadını soğukkanlılıkla düşünmeden öldürmesi, bir polis için ortama biraz gereğinden fazla adapte olduğunu gösteriyor.
Sonraki sahnede Freddy arabada can çekişirken şöyle bir cümle kuruyor: “Kimin aklına gelirdi ki?” Gerçekten kimin aklına gelirdi ki silahlı bir soygundaki sivil polisin tamamen olaydan bağımsız bir sivil tarafından vurulacağı?
Ve köpekler Birbirini Isırır
Depoya dönen Joe, Eddie, Mr. Pink ve Mr. White yerde ölü yatan Blonde’u görüyor ve Blond’un Joe ve Eddie arasındaki bağını bilmeyen Mr. Orange “Polisi öldürüyordu, beni ve polisi içeride canlı canlı yakacaktı, delirmişti, sizi de öldürüp elmasları alıp kaçacaktı.” gibi cümleler sarf ediyor, fakat nefesini boşa tüketmektedir. Blonde, Joe için dört yıl hapis yatmış ve Joe’nun adını vermemiştir, Eddie’de Joe’nun oğludur ve Blonde ile iyi arkadaşlardır.
Joe ve Eddie buna inanmayarak Orange’ı orada öldürmek istiyor fakat yine duygusallığının ağına düşen Mr. White da onlara silah doğrultuyor. Silah çekme üçgenine birçok film ve diziden aşinayız. Fakat Tarantino bu sıradanlığa girmiyor .Sahne ne sessiz ne de uzun. Joe ve Eddie Mr. White’ı vuruyor, Mr. White da onları. Joe ve Eddie ölürken Mr. White ağır yaralı bir şekilde hayatını kurtarabildiği dostunun yanına sürünerek gidiyor ve sarılıyor.
Orange ölümün soğukluğunda White’a karşı duyduğu pişmanlığı anlatıyor ve artık polis sirenlerini duyulduğundan White’a polis olduğunu itiraf ediyor. Ağır yaralı olmasına rağmen bir kere bile sesini yükseltmemiş olan Mr. White'ın gerçeklik algısı değişiyor, güvenini yitiriyor ve dostlarını bir köstebek için öldürdüğünü fark edip, acıyla haykırıyor. Silahını Freddy’nin başına dayıyor, polisler Mr. Pink’i yakalıyorlar, Mr. White, Freddy’yi öldürüyor, polisler de onu.
Quentin Tarantino’nun yazıp sattığı senaryoların parasıyla çekilen, oldukça düşük bütçeli bu filmde adamlarımızın siyah takım elbiseleri bir tasarımcı tarafından, Amerikan suç filmlerini çok sevmesi sebebiyle ücretsiz verildi.
Steve Buscemi (Mr. Pink), takım elbisenin pantolonu yerine kendi siyah kotunu giydi, Chris Penn’in (Nice Guy Eddie) giydiği eşofman üstü de kendinindir. Film vizyona girdikten sonra bazı diyalogların cinsiyetçi, homofobik, ırkçı ve polis düşmanı olmasından dolayı eleştirildi, hala daha eleştiriliyor.
Kaynak:
Quentin Tarantino interview (Director/Writer) - Reservoir Dogs (1992)
https://www.youtube.com/watch?v=ceG1c9eh0Kc
An interview with Quentin Tarantino on RESERVOIR DOGS (1993)
https://www.youtube.com/watch?v=uveuX1pcC5o
IMDB
https://www.imdb.com/title/tt0105236/trivia?ref_=tt_trv_trv
BENZER YAZILAR
Leyla İle Mecnun Geri Dönüyor
Yayımlandığı yıllarda geniş bir hayran kitlesine sahip olan efsane dizi Leyla ile Mecnun yeni bölümleriyle geri dönüyor.
Unbreakable: Ölümsüz
M. Night Shyamalan’ın hem senaristliğini, hem yönetmenliğini, hem de yapımcılığını üstlendiği başarılı psikolojik-gerilim serisi ve Kevin’ın 24 farklı Alter-ego kişiliği hakkında inceleme.