Modern Love, The New York Time’s gazetesinde yayımlanan gerçek aşkların ekrana uyarlanmış halidir. Amazon Prime’da gösterime giren 2019 yapımı antoloji dizisi, günümüzde yaşanılan aşkları ve onların perde arkalarını bütünüyle gözler önüne seren romantik-dram dizisidir.
Senaryosu John Carney’in yaptığı ve bazı bölümlerini yönettiği dizide, Tom Hall, Sharon Horgan ve Emmy Rossum’da yönetmenlik yapıyor. Her bölümde farklı bir hikayeye odaklanan ve 8 bölümden oluşan dizide Anne Hathaway, Dev Patel, Tina Fey, Andrew Scott, Cristin Milioti, Julia Garner gibi isimler yer alıyor. Dizinin müziklerini usta besteci ve şarkıcı Ed Sheeran yapıyor.
Modern Love ve Aşkın Halleri
Aşk, sevginin en güçlü hali olarak anlatılan, kusursuz gibi gözüken, tarif edilemeyen ama içine girdiğimizde oldukça kusurlu bir imaj çizen, hormonların dans ettiği, kalplerin birleştiği bir bileşim türüdür.
Her insanın yaşadığı veya yaşacağı, insanın hormonlarını “sersemleten” bu olay herkese göre farklı bir anlatım gösterir. Bizlerde bu dizide aşkın farklı hallerini göreceğiz.
İnsanı içine çeken hikayelerle ve duygularla harmanlanmış bölümlerde, kahramanlarımızın yaşadıklarını üçüncü bir göz olarak onlarla birlikte yaşayacağız.
Farklı Hayatlar ve Duyguların Dansı
Aynı zamanlarda New York’ta geçen birbirinden farklı olayların anlatıldığı dizide, ilk bölüm klasik romantik komedi filmlerine konu olan bir hikayeyle başlıyor.
“When the Doorman is Your Main Man” bölümünde, New York’a yeni taşınan genç bir kadının (Cristin Milioti) hayatının aşkını aramasını, artık hoşlanmayacağı bir adamdan hamile kalmasını ve onun her zaman yanında olan kapıcısının hikayesini anlatıyor. Olay örgüsü basit gibi gözükse de içine girip o duygulara eşlik ettiğimizde oldukça etkili ve hüzünlü başlayan bir hayata şahit oluyoruz. İlk bölümde verdiği mesaj bizlere güzel bir öğreti sağlıyor: “Yanınızdaki insanın, doğru insan olup olmadığını gözlerinizden anlarsınız. Sıfat, mevki, maddiyat değil, asıl mesele ona nasıl baktığınızdır.”
"When Cupid is a Prying Journalist”, genç bir girişimcinin (Dev Patel) yaşadığı modern aşkı ile eski dönemde tutkulu bir aşk ve bununla beraber umutsuz bir bekleyiş yaşayan gazeteci kadının (Catherine Keener) aşkını izliyoruz. Hem kuşak farkından dolayı ortaya çıkan aşkın farklılıklarını hem de gerçek aşkın unutulamayacağı görüyoruz.
“Take Me as I am, Whoever I am” başlıklı Anne Hathaway’in oynadığı üçüncü bölümde, bipolar hastası kızın kendini “Rita Hayworth” sanması, yaşadığı duygu değişimleri ve karakterinde bölünmeler sebebiyle hayatına aldığı insana, farklı sunuş şekilleriyle kendini tanıtmasını, ayrıca bu hastalıktan kendini severek ve iyileştirerek kurtarmasını anlatıyor. Oldukça dramatik olan dizinin bu bölümünde, Hollywood müzikallerine atıfta bulunarak buradaki “pozitiflik” algısının yıkılışını izliyoruz.
Dizinin devamı bölümü olan “At the Hospital, an Interlude of Clarity” şehre yeni taşınmış, ilk buluşmasında ekilmiş olan depresif ruh haline sahip genç bir adamın (John Gallagher) ve güzelliğiyle etkileyen sosyal medya fenomeni kızın (Sofia Boutella) karşılaşmalarını anlatır. Beraber zaman geçirirken başlarına gelen, talihsiz küçük bir kazadan dolayı hastanede devam eden arkadaşlıklarına yer verir. Birbirlerini hastanede tanımalarını anlatan ve farklı bir bakış açısıyla ortaya koyulan bu bölüm, oldukça etkileyici yolculuklarını bizlere sunuyor. Çekim açıları, karakterlerin diyalogları gündelik yaşamlarının parçasını filtresiz bir şekilde anlatırken, gösterdiği incelikler seyirciyi mest ediyor.
“Hers Was a World of One” bölümünde evlat edinmek isteyen gay bir çiftin yolunun (Andrew Scott, Brandon Kyle Goodman), evsiz bir kadınla karşılaşmasını (Olivia Cooke) ve devamında gerçekleşen olaylar silsilesini izliyoruz. Diğer bölümlere farkla bu bölüm daha eğlenceli ve komiktir. Dizinin bir sahnesinde Ed Sheeran konuk oyuncu olarak yer alıyor.
Son bölümde ise daha yoğun duygularla anlatılmış güzel bir hikayeye eşlik ediyoruz. “The Race Grows Sweeter Near Its Final Lap” isimli bölümde hayatının merkezine koyduğu ve aşık olduğu adamın hayatından kopuşunu anlatan ve bunu iliklerine kadar yaşayan 70’lerindeki bir kadının (Jane Alexander) gözünden izliyoruz. Oldukça etkileyici olan bu bölümde bizlere sevginin her yaşta ne kadar güzel ve kutsal olabileceğini anlatıyor.
Hayatınızı adadığınız, aşık olduğunuz insanın sizin elinizden gitmesi nefes alışınızın kesilmesi gibi bir şeydir. Heyecanlı hayatınız sıradanlaşır, sizin için anlamlı olan şeyler anlamsız gelmeye başlar. Bunun farkına vardığınızda bu duyguları sadece anılarınızda yaşayabileceğinizi, hayat sizlere acı bir şekilde sunar.
Yeni Sezon Ne Zaman?
Her aşkın kutsallığını ve her ilişkinin farklı olduğunu bizlere gösteren bu dizi, 8 milyar farklı aşk tanımlamasından 8 tanesini bizlere birinci sezonda izletiyor. Sadece aşkın, sevgili anlamında olmadığını, gerçek aşkın bir kutsal sevgi bağından ibaret olduğunu bizlere gösterir. Bu sevgi bağında; cinsiyet, yaş, kimlik önemli değildir önemli olan koşulsuz sevgidir.
İkinci sezonun 5 bölümden oluşacağı ve 2021 ortalarında çıkacağı söylense de net bir tarih belirtilmemiştir.
BENZER YAZILAR
Top Gun 1986
Üniforma aşkımızı ve havacılık hayallerimizi alevleyecek bir yapım: Top Gun
Shakespeare in Love (Aşık Shakespeare) - 1998 Filmi
Oscar Ödüllü film Shakespeare in Love filmi hakkındaki bilgileri, bilinmeyenleri, ve yorumları sizler için derledik. Ayrıca merak edenler için filmin çekildiği birkaç yer hakkındaki bilgileri de yazımızda bulabilirsiniz. İyi okumalar.