İçimizdeki isyanı körükleyecek bir film: Cesur Yürek.

Gerçek bir İskoçyalı özgürlük savaşçısının hayatından esinlenerek çekilen bu En İyi Film Oscarı sahibi film 1995 yılında çıktığından beri adından söz ettirebiliyor. Filmin başrolü Mel Gibson oldukça zor bir işi üstlenip aynı zamanda filmin yönetmenliğini yapıyor. Gerçek bir hikayeden esinlenilen filmin senaryosunu ise Randall Wallace üstleniyor.

Breaveheart Fragman

Oyunculuk kısmında Mel Gibson'a Sophie Marceau, Catherina McCormack, Angus Macfadyen eşlik ediyor. Film hala akıllardan silinmeyen sahneleri ve aldığı birçok Oscar, Altın küre, Bafta ödülü ile sinemanın nadir parçalarından birisi. Bu başarısının yanı sıra IMDb'de 8.3, Rotten Tomatoes’ta yüz üzerinden 85 alarak da seyirci üzerindeki başarısını da kanıtlıyor

William Wallace’ın Gerçek Hayatı

Aslında William Wallace gerçek bir karakter. Bu sebepten gerçekte var olan durumu anlatmak, filmi izlerken anlamlandırmamızda yardımcı olacaktır. Wallace gerçekten de İskoçyalı bir asi, hoş kime göre neye göre asi orası tartışılabilir ama filmimizde de duyabileceğimiz gibi ‘’Tarihi, kahramanları öldürenler yazıyor.’’

13. yüzyılda doğan kahramanımızın zamanında İngiltere Kralı Edward, İskoçya’nın karışık durumundan faydalanarak kendini İskoçya’nın da hükümdarı ilan ediyor. Wallace şu an bile bir kahraman ve vatansever olarak tanınmasına sebep olacak hamlesini tam da bu zaman yapıyor, Lanapark’taki İngiliz şerifliğine saldırıp burayı İngiliz istilasından kurtarıyor. Bununla beraber ülkesindeki isyan hareketlerini tetikliyor ve İskoçya’nın her yerinden insanlar ona, onun isyanına katılmaya geliyor. Aynı filmimizde de olduğu gibi.

Wallace, Stirling Köprüsü Savaşı'nda isyan ordusundan çok daha büyük bir İngiliz ordusunu yenerek İskoçya’nın bağımsızlık ateşini yakıyor. Bundan sonra İskoçya Kralı tarafından şövalye ilan ediliyor ama kısa bir süre sonra Falkirk’te yenilgiye uğrayıp savaş alanından ayrılıyor. Buradan sonrası bir belirsizlik iken Fransa’ya gittiği ama döndüğünde İskoçya kralı'nın Edward ile anlaşıp, ateşkes ilan edildiği biliyor. Bundan sonrasında Wallace Krala ve vatana ihanetten yargılanıyor ve filmde de görebileceğimiz o tarihi cümleyi kuruyor.

‘’Ben krala bağlılık yemini hiçbir zaman etmedim.’’

Wallace, iğrenç bir şekilde idam ediliyor ve Londra Köprüsü'ne başı gelmek üzere vücudunun parçaları bütün ülkede farklı yerlere dağıtılıyor lakin Wallace bir adamdan fazlası, bir ülkenin isyan umudu. Wallace bir ülkenin bağımsızlık ateşi, bir neslin umudu olarak bugün hala anılıyor. Vatana ihanetten yargılanan birisi de olsa içten içe hepimiz asıl vatanseverin o olduğunu hissedebiliyoruz.

İçimizdeki Özgürlük

Filmi izlerken de tesiri altında girdikten sonra da fark edebileceğimiz çok basit şeyler var. Wallace, davasına inanmakla kalmıyor diğer İskoçyalıları da inandırıyor ve şu an bile bizi inandırabiliyor. Film boyunca Wallace karakterinin gözündeki ateşi ve umudu görebiliyoruz. Belki gerçek bir hikaye olması belki konunun çok güzel işlenmiş olması belki de başarılı bir oyunculuk çıkarılmış olması bizi bu kadar etkiliyor ama hepimiz biraz da olsa özgürlüğe ve bunun lazımlığına inanıyoruz. Hatta belki hepimiz içimizde biraz Wallace’ın davasından taşıyoruz, mesela bir hakkınız elinizden alındığında çığlık atasınız gelmiyor mu? Avaz avaz bağırasınız? Hakkınızın yendiğini düşündüğünüzde ne kadar kötü hissediyorsunuz?

Bir ülkede, bir sokakta, bir evde farklı olan olmak her zaman zor, şu günün şartlarında bile bazen sokak sokak gezerken bazen sadece bakkala giderken bile her türlü ayrımcılığa, haksızlığa uğrayabiliyoruz. Bu bizim canımızı çoğu zaman aç kalmaktan, yaralanmaktan daha çok sıkmıyor mu? Wallace’ın isyanını başlatan da bu haksızlık, filmde de görebiliyoruz ki Wallace karakteri en çok huzur istiyor lakin her zaman kavgadan uzakta huzur bulunmuyor. Bazen huzur baş kaldırarak, ne pahasına olursa olsun hakkını arayarak bulunuyor. Sonuçta insanın kendi benliğine de vermesi gereken bir hesap var.

Buraya filmden oldukça etkileyici bir sahne ekliyoruz, hayatının son anında bile bütün acılara rağmen başını dik tutan Wallace'ın bu sahnesini eklemezsek büyük haksızlık yapmış oluruz.

Özgürlük!

Filmdeki Wallace

Wallace’ın hayatı bize oldukça dramatik bir zamanından anlatılmaya başlanıyor. Film, İngilizlerin İskoçya’yı ilk işgal ettikleri sırada başlıyor. Daha küçük bir çocukken babasının, vatansever soyluların, dostlarının ölümü ile yüzleşmek zorunda kalan Wallace bütün hayatı boyunca bu manzaranın ağırlığını gerek uykularında gerek aldığı kararlarda hissediyor. Lakin fimin başlarında da görebileceğimiz gibi Wallace küçücük bir çocukken bile son derece soğukkanlı. İlerleyen yıllarını kendini eğiterek geçiren Wallace, intikam peşine düşmüyor hatta özellikle intikamdan uzak durmaya çalışıyor lakin bazen tarih kahramanları ortaya çıkarır. Bir gün hayatının aşkı, çok acı bir yol ile katledilince sineye çekip oturmak artık mümkün olmuyor. Bu sayede İskoçya’nın bağımsızlık ateşi bir genç kadının yemenisi sayesinde yanmış oluyor.

İsyanına önce kendi insanlarını sonra bir sürü farklı kültürden, köyden kişileri katıyor. Dönüp baktığımızda hikayede tek haksızlığa uğrayan kişinin Wallace olmadığını çok açık bir şekilde fark edebiliyoruz ama kahramanları kahraman yapan sadece yaşadıkları değil, bunlarla mücadele biçimleri. Cesareti ile baş kaldırıyor ve insanları kendisine inandırabiliyor ki insanları canlarını verme pahasına bir davaya inandırmak, yapılabilecek en zor şeylerden biri olabilir. Bir şeye ona canını verebilecek kadar inanmak, kahramanımızı güçlendiriyor.

Film boyunca Wallace’ın geri adım attığını görmeyeceğiz ve sadece onun değil bütün silah arkadaşlarının aynı ateşle yandığını göreceğiz. İskoç soyluları, İngiliz Kraliyet Ailesi derken koskoca bir milletin yaşadığı zulmü ve haksızlığı filmin başından sonuna görebiliyoruz. İngiliz Kraliyeti'nin İskoçya’yı elinde tutmak için İskoç soylularına verdiği tek bir haktan bahsedeceğiz: Düğün gecesi Soylu kişi, kim olduğu fark etmeksizin, yeni gelini kendi yatağına alma hakkına sahip! Yani tecavüzü hak ilan ediyorlar. Filmimizde bunun ağırlığını göreceğiz, bir kadının nasıl kendi bedeni üzerinde hakkı olmadığını ve bir erkeğin de karısının hakkını savunmaktan zorla aciz bırakıldığını görebileceğiz. Bütün bunlar tam olarak Wallace ve diğer silah arkadaşlarının geri adım atmama sebeplerinden sadece bir kaçı. Wallace ve arkadaşlarının aslında ne kadar çok huzur içinde yaşamak istediğini başından sonuna kadar görebiliriz lakin özgür olmadan huzurlu olmanın mümkün olmadığını biz de Wallace ile beraber geçen üç saat boyunca öğreneceğiz.

İçimizdeki Korku ve İhanetin ağırlığı

Filmin en önemli karakterlerinden biri olan veliaht prens Bruce'tan biraz bahsedelim. Bruce'u ilk görüşümüzden itibaren onun kafası karışık bir adam olduğunu hissediyoruz, bir yandan isyana sonuna kadar katılmak isterken bir yandan da babasının oluşturduğu baskıyla mücadele etmeye çalışıyor. Bruce'un gözlerinde o davaya olan heyecan ve ateşi görebiliyoruz lakin ailesi ve etrafındakiler de kararlarında etkili olduğu için kafası son derece karışık.

Evet, o da isyana katılmak istiyor hatta içinden bir yerlerde o isyana inanıyor lakin Bruce etrafındaki adamların da düşünceleri ile yalpalıyor. Peki gönlümüzden geçen mi daha önemli yoksa herkesin bize "doğru" diye yansıttığı şeyler mi? Bruce burada Wallace'a ihanet ediyor ama aslında sadece Wallace'a değil kendine de ihanet ediyor.

Bunu filmin son anına kadar Bruce'un gözlerinde görebiliyoruz. Acı ve pişmanlık, insanı içten içe yiyen vicdan Bruce'un yüzüne o kadar sert vuruyor ki bunu fark etmemek imkansız. Filmin sonunda yanında bir sürü destekçi varken yapamadıklarını tek başına cesaret edip yapışına şahit olacağız, nasıl olsa bazen pişmanlık minnetten daha etkili olabiliyor.

Cesur Yürek

Aslında Wallace'a değil bütün Wallace'lara hayranlık duyuyoruz. Biraz düşününce Wallace bir ulusun bağımsızlığı, tıpkı Anafartalar komutanı Mustafa Kemal Paşa'nın olduğu gibi. Özgürlüğü kölelere, aşkı yalnıza, sevgiyi onu kaybedene sorun dedikleri gibi özgürlük aşkını ona en az hakim olan birinden öğreniyoruz. Her şeyi göze alıp canın pahasına bir yola koyulmak filmi izlerken Mustafa Kemal Paşaları, Wallace'ları okurken çok da zor gelmiyor aksine çok çekici ve heyecanlı gözüküyor ama filmde de gerçek hayatta da görüyoruz ki dünyanın en zor şeylerinden biri ve insanların o kadar az bir kısmı zor yolu seçiyor ki. Evet, belki hepimiz hak veriyoruz onlara, gönülden destekliyoruz davalarını ama hangimiz benzer cesareti gösterebiliyoruz? Ama zaten hepimiz bu cesareti gösterebiliyor olsaydık, kahramalar olur muydu?

Çekildiği Şartlar

Film gerek aldığı ödüller gerek IMDb gibi platformlarda aldığı puanlarla izleyici üzerinde de akademik çevrede de başarısını resmileştiriyor. Film, muhteşem manzaralara şahit olmamızı sağlıyor.

Çok büyük bir kısmı sandığımız gibi İskoçya'da değil İrlanda'da çekiliyor. İrlanda'nın uzun yemyeşil çayırları, insanın içini açan gölleri ve uçsuz bucaksız ormanları filmi izlerken aynı zamanda bir görsel şölene şahit olmamızı sağlıyor. Film güldürerek başlıyor sonrasında da tüylerimizi diken diken edecek kadar bizi heyecanlandırıyor. Klasik Hollywood filmi efekti dışında sanki sanat filmi çekiliyor gibi görüntü yönetmenliğine verilen değer bizce bu filmi farklı bir yere koyuyor.

Kaynakça

http://www.bbc.co.uk/history/historic_figures/wallace_william.shtml

https://en.wikipedia.org/wiki/Braveheart

https://www.imdb.com/title/tt0112573/

https://www.rottentomatoes.com/m/1065684-braveheart


BENZER YAZILAR

20 Dakikalık Komedi Dizisi Önerileri

Uzun vakitler ekran karşısında kalmamıza gerek olmadan, eğlenceli vakit geçirerek izlenebilecek diziler.

Pixar'ın Yeni Filmi: Luca

Pixar'ın bir İtalyan sahil kasabasında geçen ve büyüme, arkadaşlık ve korkularla yüzleşmeyi konu alan, geçtiğimiz günlerde yayımlanan filmi Luca.


Paylaş