Fatih Akın'ın en güzel eserlerinden biri olan Duvara Karşı'ya yakın bir bakış atıyoruz.

Gegen die Wand yani Türkçe ismi ile Duvara Karşı. 2000’lerin başında vizyona çıkmasına rağmen hala birçok kişinin en sevdiği filmler listesindedir. Senaryo yazımını ve yönetmenliğini Fatih Akın yapmıştır. Ayrıca Fatih Akın adının dünya sahnesinde çok daha uzun süreler kalacağını da gösteren bir filmdir.

Berlin Film Festivali’nde kazanılan Altın Ayı ödülü ise filmin ününe ün katan bir özelliktir. Bu ödülün yanı sıra Oslo Film Festivali’nde Gümüş Ayna Ödülü’nü, Avrupa Film Akademisi’nin en iyi film yönetmeni gibi çeşitli ödülleri de kazanmıştır.

Filmin oyuncu kadrosu da bir hayli iyi oyunculardan oluşmuştur. Birol Ünel, Sibel Kekilli, Catrin Striebeck, Güven Kıraç, Meltem Cumbul gibi isimler filmin kadrosunu dolduran isimlerdir. Sibel Kekilli için ise bu film ise tam bir dönüm noktası oldu denebilir. Daha sonrasında dünyanın en sevilen ve en başarılı gösterilen dizilerinden biri olan Game of Thrones dizisine dahil olmuştur.

Duvara Karşı Filminin Konusu 

Filmin konusuna gelecek olursak, Sibel (Sibel Kekilli) ailesinin yaptığı baskılardan çok sıkılmış ve artık ölmek istemektedir. Bu hedefe ulaşmak için bileklerini kesmiştir ve ailesi onu bir psikiyatri kliniğine götürür. Cahit (Birol Ünel) ise kırklı yaşlarında olan ve hayattan vazgeçmiş biridir. Yaşadığı acıları unutmak için ise kokain ve alkol tüketimini oldukça arttırmıştır. Hayatını artık bitirmeye karar verip bilinçli bir şekilde arabayı duvara çarpar. Fakat kazadan sağ kurtulur ve Sibel’le tesadüfen aynı kliniğe gider. Sibel ve Cahit bu şekilde de birlikte kuracakları bir hayata karşı ilk adımlarını atmış olurlar.

Sibel, tanıştıktan kısa bir süre sonra Cahit’ten onunla evlenmesini ister. Bu evliliğin sadece formalite bir evlilik olacağını söyler. Sibel’in bu evlilik ile amacı da baskıcı ailesinden kurtulmaktır. Fakat Cahit formalite de olsa bu evliliğe ilk başta karşı çıkar. Ama Sibel, bir şekilde Cahit’i ikna eder ve evlilik gerçekleşir. Evlilik ilk başta formalite olarak başlamıştır. Birbirlerinin sadece ev arkadaşları olacaklardır fakat bir süre sonra işler değişir. Birbirlerine âşık olmaları ile işler oldukça farklı bir yere evrilir.

Bu ilişki ev arkadaşlığından aşka doğru döndükçe sorunlar da ortaya çıkmaya başlar. Bir gece barda yaşanan bir kıskançlık krizi sonrası Cahit, Sibel’e karşı ilgi gösteren birini öldürür. Cahit bu olayın peşinden hapishaneye girer. Sibel ise Cahit’ten sonra ailesinden de kaçarak Almanya’da çok durmaz ve İstanbul’a gider. Cahit hapishaneden çıktıktan sonra aşkının peşinden gider. İstanbul’a gelerek Sibel’i bulur fakat duygular ve koşullar artık değişmiştir.

Film konusunun yanında karakterleri oldukça başarılı işlemektedir. Cahit’in karısının ölümü üzerine hayattan vazgeçmişliği çok başarılı bir şekilde yansıtılır. Sibel’in ise onu adım adım hayata geri bağladığını görebiliyoruz. Sibel aslında kendi istediği hayatı yaşamak için Cahit’le beraber olmuştur fakat onun da ummadığı bir şekilde Cahit’e çok iyi gelmiştir. Cahit'in, Sibel’e karşı olan hislerinden ilk bahsettiği kişi de arkadaşı Şeref’tir (Güven Kıraç). Şeref’in ikilinin ilişkilerine kimi zaman desteği olmuştur. Zaman zaman Cahit’in derdini dinlemesi, kimi zaman akıl vermesi de ilişkideki varlığını gösterir. Hatta Cahit Sibel’i istemeye “aile büyüğü” olarak Şeref’i götürmüştür.

Sibel, Almanya’daki ikinci nesil Türklerdendir. Ailesi Türkiye’den gelmiş bir işçi ailesidir. Oldukça baskıcı ve geleneklerine bağlı bir aile yapısı vardır. Sibel’i görmeye başladığımız andan itibaren de bu hayattan kurtulmaya çalışmaktadır. Bu baskıyı ise Sibel’in ailesi ile olan bir konuşmadan anlamak mümkündür. İntihar ettikten sonra annesi Sibel’e “Neden yaptın?” şeklinde bir soru sorar. Sibel’in cevabı ise bütün durumu özetlemeye yeten bir cevaptır “Beni rahat bırakırlar sandım.”.

Bu iki üzgün kişinin hikayesi bir noktada mutluluğa kavuşur gibi olurken Cahit’in hapishaneye girmesi ile beraber başka bir yola sapar. Cahit’in hapishaneye Sibel’in İstanbul’a gitmesi hayatlarının belki de en büyük dönüm noktalarından biri olmuştur. Sibel İstanbul’da hayal ettiğinden daha farklı bir hayat kurmuştur. İstanbul süreci elbette onun için de kolay geçmemiştir. Tecavüze uğraması, Cahit’ten ayrılmanın getirdiği üzüntü... Fakat daha sonra evlenip çocuk sahibi olması hepsi aslında Sibel’in de ne kadar farklı bir dönemden geçtiğini anlatmaya yetecektir. Fakat en büyük hayallerinden biri olan aile baskısından kurtulmuştur. Cahit’in hapishane çıkışı sonrası dönmesi ile beraber yeni bir yol için bir şansları daha olur. Fakat bu şansı iki taraf da beklenenden farklı şekilde kullanır.

Bu iki mutsuz ve üzgün hayatın bir araya gelmesi, birbirleri ile olan iletişimleri belli bir süre sonra müthiş bir ilişki doğurmuştur. Sibel de Cahit’te bambaşka yönlere evrilmişlerdir. İkilinin kimi zaman eğlenceli kimi zaman da üzgün hayat hikayelerine eşlik etmek seyirciler için oldukça ilginç bir deneyim olmaktadır. Filmin içinde bütün bu duyguları hissederken müzikler de hislere yardımcı olmaktadır. İstanbul fonunda çalan Selim Sesler ve orkestrasının şöleni de bizlere eşlik ediyor.


BENZER YAZILAR

Mr Nobody: Bay Hiçkimse

2009 yılında beyaz perdede yer alan kült filmin konusu, kadrosu. Filmin metaforları, mesajları ve filmden unutulmaz replikler.

Okja: Bir Tüketim Toplumu Eleştirisi

Küçük bir çocuğun öldürülmek için yaratılmış arkadaşıyla hayata tutunma öyküsü.


Paylaş