Basketbolunun efsanesi Michael Jordan'ın hayatından kesitler veren heyecan dolu bir belgesel.

Michael Jordan, herhalde basketle en ufak alakası olmayan kişilerin bile bildiği ikonik bir isim. Hal böyle olunca kendisinin belgeselinin olmamış olması mümkün değildi zaten. Karantina zamanına denk gelen belgesel, bir hayli izlenerek beğenileri topladı. Zamanlamanın denk gelmesinin yanı sıra gerçekten de güzel bir iş olan bu belgesel hem Michael Jordan’ın hem basketboldaki başarılarına hem de ilişkilerine ışık tutuyor. 2020 yılının Nisan ayında Netflix’te yayına giren bu güzel işin en kötü yanı sadece 10 bölümden oluşması. IMDB puanı 9.2 olan bu dizi izleyiciden de karşılığını almış gibi duruyor.

Uyarı: Yazının geri kalanında spoiler içeren bilgiler bulunabilir.

Michael Jordan NBA draftına ilk kez 1984 yılında katıldı. Üçüncü turda Chicago Bulls tarafından seçildi. Bu seçim uzun yıllar kalacağı takımın bir parçası olduğu andı. Belgesel bu noktadan itibaren neredeyse Jordan’ın basketbolu tamamen bıraktığı 1998 yılına kadar bizi sürüklüyor.

Belgeselin en güzel yanlarından biri ise hem zamanın basketbol oyuncularının hem de Jordan’ın kendisinin o zamanki olayları bugün tekrar yorumluyor olması. Scottie Pippen, Steve Kerr, Dennis Rodman ve Phil Jackson gibi isimleri tekrar görmemizi sağlıyor. Ailesinden ise çok az da olsa çocuklarını görebiliyoruz.

Michael Jordan efsanesi elbette ki sadece basketbol başarılarından ibaret değildi. Siyahi hakları gibi dönemin en can yakıcı konularında da sözünü sakınmıyordu. Bugün de çok severek giyilen “Jordan” modelleri ise o dönemi kasıp kavuruyor. Belgesel de bu ayakkabıların çıkısı anlatılırken öğrenilen en ilginç bilgilerden biri ise Jordan’ın Nike ile çalışmak istememesi. Adidas ile çalışmak istemesine rağmen istediği teklif gelmeyince Nike’ı kabul eden Jordan gelen başarıdan sonra pişman olmamışa benziyor.

Belgesel Michael Jordan ekseninde takım arkadaşlarına da odaklanıyor. Dennis Rodman zamanın çılgın kişilerinden biri olarak bilinse de herhalde en büyük çılgınlığı Kuzey Kore başkanını ziyaret etmesi ve “arkadaş” olmasıdır. Steve Kerr ise Michael Jordan’ın hırsının yanı sıra sakin kişiliği ile bilinen bir oyuncu. Yaşadıkları bir kavga sonucunda Jordan Kerr’ün de babasını daha yeni kaybettiğini öğreniyor. Aksi kişiliği bir yana bırakarak özür diliyor. Olaylara iki kişinin tarafından da bakabiliyor olmamız belgeseli kıymetli kılan noktalardan biri oluyor.

Michael Jordan dönemi ikiye ayrılıyor. Babasının soyguncular tarafından öldürülmesinden sonra basketbolu bıraktı. Kısa bir süre beyzbol ile devam etti. Fakat basketboldan vazgeçemeyerek tekrar döndü. Öyle bir döndü ki şampiyonluklar ardı arkası kesilmeden gelmeye devam etti. Basketbol hayatında yaşadığı 6 NBA şampiyonluğu zaten bu başarılarının bir tesciliydi. 

Başarılarının yanı sıra negatif yanlarına da yer verilmişti. 6. Bölümde kumar bağımlığı ele alınan Jordan’ın itibarının nasıl zedelendiğini de görüyoruz. Aynı zamanda gereğinden fazla hırslı olduğunu, dünyasının kimi zaten sadece basketbol olduğunu belgesel sıklıkla vurguluyor. Bu hırs yüzünden kimi zaman oldukça sert bir insan olduğunu da gösteriyor. Kimi zaman takım arkadaşlarının bu durumdan rahatsız olduğunu kendi ağızlarından duyuyoruz. Fakat kimse Jordan’ın hakkını yemiyor ve belki de başarısının sırrının bu hırsı olduğunu söylüyorlar.

Belgeselin ismi “Son Dans” olarak çevirebiliriz. Aslında belgeselin ismi Michael Jordan’ın ikinci kez sahalara veda ettiği ve efsanevi Bulls kadrosunun dağıldığı son sezonun adıdır. 1998 yılında son şampiyonluklarını alarak dağılan Bulls kadrosu Chicago taraftarı için her zaman özel olarak yerini korumaya bugün bile devam etmektedir.

NBA tarafından hem takım olarak hem bireysel olarak defalarca ödüllendirilmiştir. Defalarca en değerli oyuncu ödülünü kazanmıştır. Yılın çaylağı, yılın savunma oyuncusu, hatta aynı zamanda iki kez de olimpiyat madalyası kazanarak başarılarının tesadüf olmadığını defalarca kanıtlamıştır.  Bugün hala gelmiş geçmiş en büyük oyuncu olarak anılan Jordan, bu lakabı hak ettiğini herkese bu belgesel ile bir kez daha göstermiş oluyor.

Bu belgesel sadece basketbol sevenleri değil, daha Michael Jordan adını duymayanların bile sevip izleyeceği türden bir spor belgeseli. Tüm zamanların en iyi spor belgeseli olarak şimdiden anılmaya başlaması bunu kanıtlar nitelikte. Hiç görülmeyen sahneler ile harmanlanan belgesel, maçlardan kesitler verilmesi ile birlikte izleyenleri hızlıca içine çekebiliyor. Bir solukta biten belgeseli izleyip pişman olan neredeyse yok. Michael Jordan efsanesi hakkında bilgi sahibi olmak için bir kılavuz niteliği taşıyor dense yanlış olmaz.

 


BENZER YAZILAR

Peacemaker (2022)

Son zamanların en şaşırtan ve beğeni toplayan dizisi "Peacemaker" hakkında merak edilenleri sizler için derledik.

Bir Alfred Hitchcock Filmi: Rebecca

Gerilim filmlerinin ustası Alfred Hitchcock imzalı ünlü psikolojik gerilim filmi Rebecca (1940) ve Netflix’in modern Rebecca (2020) uyarlamasına genel bir bakış.


Paylaş