1972’de başlayan bu seri 1990 yılında son filmin çıkması ile bitmiyor, günümüzde hala sinemanın mihenk taşlarından olmaya devam ediyor. Coppolla ve Puzo’nun yaratıcılığı; Al Pacino, Robert de Niro ve Marlon Brando’nun usta oyunculuğu ile büyük başarılar elde eden bu yapım bildiğimiz ‘’mafya-polisiye’’ filmlerinin anlattıklarını anlatmıyor. Bu film Ford Coppola’nın da en başından beri istediği gibi suçun cazibesinin değil yaralayıcı tarafını ele alıyor. Bu seri toplamda aldığı 9 Oscar ve sayısız adaylığı, anlattıklarının gerçekliği, anlatım gücü ve unutulmayan müzikleri ile hala adından söz ettirmeyi başarıyor.
The Godfather Fragman
The Godfather serisi, 1972’de şu an adını oldukça bildiğimiz Ford Coppola’nın yönetmenliği ve yine Coppola ile serinin esinlenildiği kitabın yazarı Mario Puzo’nun senaristliği ile ilk defa hayatlarımıza girdi. Serinin ikinci filmi ise yine Ford Coppola’nın yönetmenliğinde ve yine aynı senaristlerle 1974’te hayatımıza girdi. Serinin son filmi 1990 yılında, ikinci filmden oldukça uzun bir süre sonra biraz da çetrefilli bir süreçten sonra hayatımıza giriyor.
Son filmin gecikmesinin sebebi serinin yaratıcısı Mario Puzo’nun vefatı, bu seri aslında Mario Puzo’nun aynı isimli kitabından esinlenilerek (aramızda kitabı okumuş olanlar var ise neredeyse her şeyin birebir işlendiği fark edecektir) çekilmiştir. Mario Puzo’nun kitabına oldukça sadık kalarak çekilen bu seri en az bir kitap kadar güçlü.
Başrolleri Marlon Brando, Al Pacino ve Robert de Niro paylaşıyor. Başrol oyuncularının performansı, senaryonun gücü ve yönetmenliğin kalitesiyle şu an popüler olan IMDb, Rotten Tomatoes gibi sitelerde en yüksek puanları alan filmler arasında. The Godfather ve The Godfather 2 şu an IMDb’nin ilk 250 listesinde 2. ve 3. sırayı paylaşıyor. Benzer şekilde Rotten Tomatoes sitesinde de birinci film yüz üzerinden 98, ikinci film ise yüz üzerinden 97 gibi aşırı yüksek puanları alıyor.
Amerika’daki Bir Mafya Ailesinin Dramından Fazlası
Filme başladığımız gibi açık bir şekilde görebiliyoruz ki Amerika’da yaşayan İtalyan asıllı kişilerin yaşamıyla karşı karşıyayız. Filmin başındaki kalabalık İtalyan ailesi ve onların kendi aralarındaki günlük konuşamaları ile buradaki insanların yaşadıkları kültürel değişim ve adapte olmakta zorlanma süreci bize yavaş yavaş gösterilmeye başlıyor.
Film hala akıllardan çıkmayan bir sahne ile başlıyor, bu sahnede Amerikan adalet sistemine güçlü bir eleştiri var, aslında biraz biraz neredeyse her yerde olduğu gibi Amerikan adalet sisteminin de sadece ‘’Gerçek Amerikalılar’’ ve güçlü insanlar için var olduğunu bize güçlü bir dille ifade ediyor. Filmin ilk sahnesinde görebileceğimiz anlatım gücü ve konunun ağırlığı sizi ürkütmesin, film kendini izletiyor. Devletteki mafyayı, sokaktaki kabadayıyı, evdeki babayı, içimizdeki güç tutkusunu ekranın karşısına yansıtmayı başarabilen bu film birçok filmin aksine güce sahip olmanının keyfini değil güce sahip olmanın yaralayıcılığını ve aslında imkansızlığını anlatıyor.
Şu anda da popüler kültürde yüceltilen yasadışı hayat veya suçlu olmanın cazibesini övmüyor, bu seri hayatta ne ekersek onu biçeceğimizi bize hiç de acele etmeden sindirerek anlatmaya çalışıyor. Bu zorunda kalınmış yasadışı hayatın aslında cazip bir hayat olmadığı ve tercih hakkı kalmayanların sığındığı bir limana dönüştüğünü aynı zamanda içimizde olan ‘’baba’’nın bu hayata olan meyili anlatıyor.
İlk filmimizin ilk sahnesini buraya ekliyoruz lakin kaçırılmaması için bir kez daha bazı noktaların üzerinden geçiyoruz.
Don Carleone’nin kızının evlendiği sırada evine uzun süredir onunla iletişimde bulunmayan eski bir dost(Bonasera) geliyor. Bu dost kendi yaşadığı haksızlık yüzünden adalete başvurmayı tercih eden ‘’iyi bir Amerikan’’ vatandaşı lakin bu adamın inandığı Amerika onu hayal kırıklığına uğratıyor ve çareyi The Godfather’a gelmekte buluyor. Bir dost olarak gelmeyi tercih etmek yerine bir müşteri gibi gelen bu kişiyle Don Carleone’nin konuşması altını çizmeye değer.
C- Seninle yıllardır tanışırız ama sen ilk kez bana bir şey danışmak ya da yardım istemek için geliyorsun. Beni en son ne zaman bir fincan kahve içmek için evine çağırdığını hatırlamıyorum. Karım tek çocuğunun vaftiz annesi olmasına rağmen. Bence artık dürüst olalım. Sen dostluğumu asla istemedin. Ve bana borçlanmaktan korktun.
B - Başımın derde girmesini istemiyordum.
C- Seni anlıyorum. Sen amerika'da cenneti buldun. İşin iyiydi. İyi para kazanıyordun. polis seni koruyordu ve mahkemelerin yasaları vardı. Benim gibi bir dosta ihtiyacın yoktu ama şimdi yanıma gelip bana "Corleone; adaleti sağla" diyorsun ama bunu saygıyla yapmıyorsun. Dostluğunu önermiyorsun. Bana "Baba" demek bile aklına gelmiyor. Onun yerine kızımın evlendiği gün evime geliyor ve benden para karşılığı cinayet işlememi istiyorsun. Değil mi?
B - Senden adalet istiyorum.
Bu sözlerden de hissedebileceğimiz bir ‘’güç’’ kavramı var, hatta bunu Bonasera ilk geldiğinde Carleone’nin ilk sorusundan iliklerimize kadar hissedebiliriz.
‘’Neden ilk önce polise gittin, neden bana gelmedin?
The Godfather 2 Fragman
The Godfather Bize Ne Anlatıyor?
Godfather’da görebileceğiniz iki açık şey var: Güç ve aidiyet isteği. İlk filmde Carleone ailesinin ne kadar güçlü olduğuyla başlıyoruz, filmin başlarında aile işiyle ilgilenmek istemeyen Micheal babasının da başına gelenler yüzünden aile işlerine giren ve sonrasında Godfather rolünü üstlenen kişi haline geliyor. Aslında burada da yazar bize bu hayatın istekten ziyade mecburiyete nasıl dönüştüğünü gösteriyor.
Kardeşlerin en sakini olan Micheal aslında zaman içinde nasıl oluyor da bu adama dönüşüyor demeden Carleone ailesinin başı oluyor. Biraz ailenin adını kurtarmanın haklılığı için biraz da hepimizin içinde birer ‘’Baba’’ olduğu için Micheal’ın dönüşümünü her birimiz biraz olsun anlayabiliyoruz. Özellikle ilk filmin yemek sahnesindeki sakinliği Micheal’ın da isteyerek değil mecburi olarak değiştiğini gözler önüne seriyor.
Birinci film boyunca gerek senaryonun akışında gerek geçen sohbetlerde ailenin önemine vurgular görüyoruz.
Vito Carleone: ‘’Ailesiyle vakit geçirmeyen bir adam asla gerçek bir adam olamaz’’
Film sadece aile içindeki insan kazanma, insan zenginlğinin önemini vurgulamıyor.
"En zengin insan, en güçlü arkadaşlara sahip olan insandır."
Baba serisi, insanın içindeki aidiyet duygusu ve güç isteğinden Amerika’daki mülteci konumunda insanların aidiyete ve güce olan muhtaçlığına geniş bir bakış açısı sunuyor. Biraz bireylerin içinden biraz toplumdan biraz da tarihi bir dönemden izler taşıyan bu seri herkesin, her yaştaki insanın kendinden ve toplumundan bir şeyler bulabileceği bir seri.
The Godfather 3 Fragman
Korku ve Güç
İlk filmde korkulan The Godfather karakteri bize gümüş tepside sunuluyor, tıpkı birçok mafya-polisiye filmde olduğu gibi. Ama bu seriyi özel kılan şeylerden biri de karakterimizin bir mafya babasından fazlası olması.
İkinci filmde Vito Carleone’nin ne şartlar altında bu adama dönüştüğünü görüyoruz. Önce kocaman bir adamdan küçük bir çocuğa dönüşüyor. Korku ile büyüyen mülteci bir çocuk, adımlarını akıllıca atmayı öğreniyor. Güçsüz bir durumda olduğu için hayat boyu gücü eline alma ihtiyacı duyuyor. Buradaki karakterimizin güce olan isteği aslında onun mecburiyeti çünkü hayat maalesef hepimizin de bildiği gibi babasız bir mülteci çocuğuna çok da iyi davranmıyor.
Seri boyunca korkudan ve mecburiyetten güce giden yolda Vito’nun artık Vito olmaktan çıkışı ve Godfather oluşuna şahit oluyoruz. İlk filmin sonunda ise Godfather’ın sadece yaşlı bir adam olarak ölüşüne tanık oluyoruz. Vito’nun gençliğini harika bir oyunculuk çıkaran Robert de Niro, yaşlı halini ise Marlon Brando oynuyor.
Coppola Ne Şartlar Altında The Godfather Serisini Çekti?
İlk film Coppola’nın o zamanki ruh halinden ve herkesin aşırı heyecanından dolayı biraz koatik bir havada çekiliyor, aynı zamanda bazı sahnelerin Sicilya’da bazılarının Amerika’da çekilmesinden dolayı ekip yoğun olarak çalışıyor. Coppola her şeyin kendi denetiminde olmasını istemiş ve aslında nereden baksak kendisi yazıyor, kendisi çekiyor. Aslında çok da kendisi yazıyor denemez çünkü kitaba son derece sadık kalınmış hem de sahnesi sahnesine. Kadronun neredeyse tamamının da İtalyan asıllı Amerikalılardan oluşmuş olması yönetmenin tercihi, filme ruh verilmek istenmiş. Aldığı ödül ve başarıları düşünürsek filmin ruhu olduğunu söyleyebiliriz.
The Godfather Filmi Kadar Unutulmayan Oyunculuklar
Şu an sinema tarihinin en iyi oyuncularından olan Marlon Brando, Al Pacino, Rober de Niro gibi isimler başrolleri paylaşıyorlar. Hala unutulmayan The Godfather ile kazandığı en iyi erkek oyuncu ödülünü almaya gitmeyen Marlon Brando’nun konuşması, hem aldığı ödül ile ne kadar iyi bir oyuncu olduğunu hem de filme ruhunu verebilecek bir iç motivasyona sahip olduğunu gösteriyor.
The Godfather Soundtrack
Kaynakça
https://en.wikipedia.org/wiki/The_Godfather_(film_series)
https://www.imdb.com/title/tt0068646/
BENZER YAZILAR
Özgürlüğün Bedeli: The Shawshank Redemption
IMDb Top 250 listesinin The Godfather ile birlikte yakaladığı birinciliğinden beri tahtını koruyan; esaret, umut ve özgürlüğe dair dev oyunculukları ve senaryosu ile dünya mirası haline gelmiş başyapıt film hakkında bilgiler.
Ratched: Bir Manipülasyon Ustası
Yönetmen koltuğundaki Ryan Murphy'nin dokunuşları ve Sarah Paulson'ın muhteşem oyunculuğu ile öne çıkan Ratched'ın konusu, oyuncuları ve hakkında az bilinenler.