Kıymeti çok bilinmese de izleyicisine ayrı bir tat veren stop motion film tekniğini ve sevilen stop motion filmlerden bazılarını gelin birlikte inceleyelim.

Stop motion, basitçe anlatmak gerekirse, üç boyutlu objelerin biraz hareket ettirilip fotoğrafının çekilmesi, bu işlemin defalarca tekrarlanması ve sonradan bu fotoğrafların birleştirilmesiyle oluşturulan bir animasyon tekniği.

Stop Motion Tekniği Nasıl Yapılır?

Stop motion ile ilgili bahsetmemiz gereken ilk şey ne kadar fazla sabır ve titiz iş gerektirdiği. Özellikle günümüzde hareketlerin daha gerçekçi olabilmesi için çoğunlukla kilden yapılan karakterler veya içerisinde hareketliliği sağlayan bir iskelet bulunan kuklalar kullanılıyor. Bu kuklaların her biri ve içerisindeki iskelet, en ince detayına kadar düşünülerek elle yapılıyor. Hatta her bir surat ifadesi için ayrı ayrı, çıkarıp takılabilen yüzler yapılıyor!

Özellikle, eğer hareket geçişlerinin çok yumuşak olması amaçlanıyorsa, bir saniyeye 25 kare fotoğraf sığdırılabiliyor. Bu da fotoğraflar arasındaki geçişin neredeyse anlaşılamayacak kadar akışkan olması ama stop motion’ın karakteristik özelliği olan (adından da anlayabileceğimiz üzere) o duraksamanın da inceden hissedilmesi demek. Bunun için, tahmin edersiniz ki kuklanın hareketlerini en ince ayrıntısına kadar düşünmek gerekiyor. Dolayısıyla, bir animatör bir günde yaklaşık olarak filmin yalnızca 2-3 saniyelik kısmını çekebiliyor. Yani bir stop motion film çekmek, animasyonun kalitesine de bağlı olarak altı aydan üç yıla kadar sürebiliyor.

Stop motion’ı seyir zevki bu kadar yüksek bir animasyon türü yapan şeylerden bir diğeri de kullanılan setler. Çok profesyonel yapımlarda, kullanılan setlerin sayısı yüzü geçebiliyor. O kadar detaylı ve gerçekçiler ki izlerken bütün bunların elle yapılmış olabileceğini düşünmüyoruz bile. Ama yaratılan dünyanın her bir detayı set ekibi tarafından özenle hazırlanıyor. 

Her türlü cansız nesneye, mobilyalara, kağıttan veya minyatür objelere de hayat verilebiliyor stop motion ile. Teknik ise her seferinde aynı: Nesne her ne ise, onu biraz hareket ettirmek, fotoğrafını çekmek ve bunu tekrarlamak. Zaten stop motion’ı bu kadar özel yapan da bu, herhangi bir nesneye ruh verilebiliyor olması. Kubo and the Two Strings, ParaNorman ve Missing Link gibi başarılı stop motion filmlerin yönetmenliğini yapmış olan, ve bu konuda öncü stüdyolardan biri olan Laika ile çalışan İngiliz yönetmen Chris Butler, stop motion’ın büyüsünü şöyle anlatıyor: “Benim için stop motion gerçekten özel çünkü öyle kendine has bir özelliği var ki, sanki çocukluğunuza hitap ediyor. Çocukken oyuncaklarla oynarsınız ve canlandıklarını hayal edersiniz ya...” 

Kısacası stop motion, hayal gücünün ve yaratıcılığın, sabır ve özveriyle buluşması, sonucunda da izlerken duygularını hissedebileceğimiz kadar “gerçek” hale getirilen kuklalar ve izleyiciyi içine çeken bir dünya yaratılması demek.

Stop Motion Filmler (Öneri 5 Film)

Coraline (2009)

Neil Gaiman’ın aynı isimli kısa romanından uyarlanan, Henry Selick tarafından yönetilen ve yapım stüdyosu Laika olan bu korku türü stop motion film, aynı zamanda stüdyonun ilk uzun metrajlı filmi.

On bir yaşındaki Coraline, ailesiyle yeni bir eve taşınır ama burada yalnızdır ve sıkılır. Babasının önerisi üzerine evde bir keşfe çıkar ve bulduğu şeyleri bir kağıda yazar: Su sızdıran pencereler, iğrenç böcekler, paslı su ısıtıcısı... Bu keşfin son basamağında evin içinde küçük, kilitli bir kapı bulur. Kısa sürede fark eder ki, bu kapının arkasında hayal ettiği her şey vardır, fakat bu her şeyin daha iyi olduğu paralel dünya göründüğü kadar güzel bir yer midir?

Bu filmin etkisini kelimelerle ifade etmek güç. Öyle bir dünya yaratılmış ki, sanki ekrandan izlemiyor, filmin içine girip Coraline ile birlikte kötülüğün karşısına dikiliyorsunuz. Kitabın yazarı Neil Gaiman filmle ilgili şöyle söylüyor: "Sanırım beni en çok etkileyen şey, çünkü bu fark etmediğim bir şeydi, ekranda gördüğünüz her şeyin bir insanın eliyle yapılmış olması." 

Mary ve Max (2009)

Mary and Max, animasyon filmlerinin ne kadar çeşitli olabileceğini ve yetişkinler için de yapılabileceğini kanıtlar nitelikte bir film. Konusu belki de daha önce hiçbir animasyonda görmediğimiz kadar derin: Otizm, depresyon, obezite ve yalnızlığa değiniliyor. Ve en önemlisi, farklılıklarımıza rağmen dost olabilmeye.

Adam Elliot’ın yönetmenliğini yaptığı bu Avusturalya yapımı filmde, sekiz yaşında yapayalnız bir kız olan Mary ile kırk dört yaşında obezite hastası Max’in arasındaki tuhaf mektup arkadaşlığını izliyoruz. Konu gerçek bir hikayeden uyarlanmış, hem de yönetmen Elliot'ın kendi hayatından bir hikaye. İnsanların birbirinin hayatını nasıl etkileyebildiğini çok güzel anlatan bu film, sizi bir yandan gülümsetirken bir yandan hüzünlendirecek. 

Wallace ve Gromit: Yaramaz Tavşana Karşı (2005)

Stop motion’ın birçok türünden biri olan “claymotion” yani kil animasyon türünde filmler yapan İngiliz animasyon stüdyosu Aardman’ın en başarılı yapımlarından biri kesinlikle Wallace ve Gromit.

Nick Park’ın yarattığı bu karakterleri, uzun metrajlı filmleri Yaramaz Tavşana Karşı’dan önce, hayat tarzlarına ve maceralarına tanık olduğumuz üç farklı kısa filmde görüyoruz. Bunlardan ilki 1989 yılında, diğer ikisi de 90'lı yıllarda yayınlanmış. Peynir ve krakere düşkünlükleriyle meşhur bu iki karakteri İngiliz halkı da epey benimsemiş ve kültürel ikon olarak bile kabul etmişler. İşte stop motion etkisi! Ayrıca Gromit’in (kendisi bir köpek) hiç konuşmaması ama surat ifadelerinden ne düşündüğünü anlayabilmemiz de animasyonun başarısını gösteriyor. 

Ölü Gelin (2005)

Ölü Gelin'de Victor ve Victoria, aileleri tarafından ekonomik sebeplerden dolayı zorla evlendirileceklerdir. Düğünden bir gün önce birbirlerini görür görmez aşık olurlar. Victor heyecanla ormanda evlilik yeminini prova ederken, yanlışlıkla yüzüğü Ölü Gelin’in (Emily) parmağına takar ve Ölüler Diyarı’na götürülür.

Gotik filmleriyle meşhur yönetmen ve yapımcı Tim Burton’ın en sevilen filmlerinden biridir şüphesiz Ölü Gelin. “Müzikal karanlık fantezi” türü bu stop motion animasyon filminde, Tim Burton’ın bütün karakterleri gibi, bu karakterlerin de tuhaf görünüşleri ve hikayenin karanlık bir tarafı, derinliği vardır.

Tim Burton’ın öyle bir hikaye anlatıcılığı vardır ki izleyiciye farklı ve tuhaf olanı sevdirir. Karakterlerin derinliği, filmin atmosferi ve tabii ki etkileyici müzikleriyle stop motion’ın seyir keyfi birleşiyor bu filmde.

Köpek Adası (2018)

Stop motion deyince akla ilk gelen isimlerden biri de tabii ki yönetmen Wes Anderson. Filmde Japonya’nın Megasaki şehrini de etkisi altına alan köpek gribi salgını, köpeklerin çöp dolu bir adaya sürgün edilmesiyle sonuçlanır. On iki yaşındaki Atari Kobayashi, köpeği Spots’u aramaya adaya gider. Tabii ki Anderson'ın bu konuyla politik bir mesaj vermeyi amaçladığı bariz. Köpeklerin “hastalıklı” denerek sürgün edilmesi ama bu eylemin ideolojik motivasyonları olması tarihsel olarak da bir eleştiri yapıyor.

Animasyonda Anderson’ın simetrisi, renkleri kullanışı ve hikaye anlatımında ciddi meseleleri komedi unsurlarıyla birleştirmesi, ortaya klasik bir Wes Anderson filmi çıkartıyor. Kuklalardaki detayları da yine atlamamak gerek, örneğin Tracy karakterinin yüzündeki tam 297 çil, her bir çıkarılabilen surat ifadesine tek tek elle kopyalanmış. 

Konusu ne olursa olsun, stop motion animasyonun, insanı içine çeken, kendi hayatının karmaşasını birkaç saatliğine unutturan bir evreni oluyor. Chris Butler'ın da dediği gibi, çocukluğumuza hitap ediyor sanki. Hepimizin zaman zaman ihtiyacı olan o büyüyü stop motion filmlerinde bulabiliyoruz... 

Kaynaklar: 

https://www.youtube.com/watch?v=p5SygzMSLhMhttps://en.wikipedia.org/wiki/Wallace_and_Gromit,

https://www.youtube.com/watch?v=UtgOn5eXq5w&t=137s,

https://www.youtube.com/watch?v=jFtu9-rPf8w


BENZER YAZILAR

Seni Buldum Ya

Reha Erdem'in yazdığı bu film 13 Mart tarihinde izleyiciyle buluşacak. Seni Buldum Ya filminin konusu nedir? Oyuncu kadrosunda kimler var? Bu soruları yazımızda cevapladık.

Cruella

101 Dalmaçyalı'nın acımasız kötüsü Cruella'nın hikayesini farklı bir bakış açısıyla konu alan filmin incelemesi.


Paylaş