Edebiyat, asırlar boyunca olay, duygu, düşünce ve hayalleri dil aracılığıyla kitleler ve dönemler arasında gezintiye çıkarmayı başarmıştır. Bu yüzden bir dönemi anlamak ve araştırmak için o dönemin eserlerini incelemek boşuna değildir. Sosyokültürel birçok etken edebiyata da yansımıştır.
Belirli bir toplum belirli bir zamanda analiz edilmek istenirse, edebiyatın bu araştırmaya olacak katkısı yadsınamaz. Edebiyatın tek bir cinsiyetle sınırlı kalması bir toplumu anlayabilmemiz için önümüze çıkan en büyük engellerdendir.
Bu yüzden bu yazıda Türk kadının edebiyattaki yerini ele aldık.
Türk romanında kadın
Türk toplumu batı tarzı edebiyatla 19. Yüzyıl Tanzimat Dönemi'nde roman türü sayesinde tanışmıştır. Türkiye, coğrafyası dolayısıyla kültürel olarak doğu-batı sentezi bir konuma sahiptir.
Bu yüzden edebiyatımız da doğu ve batı olarak iki ayrı bakış açısıyla zenginlemiştir. Tanzimat Dönemi ile birlikte batılılaşmanın etkisi edebiyatta sürerken, Türk Kadını da edebiyatta sesini duyurmaya başlamıştır.
Halk Edebiyatı ve Divan Edebiyatı'nda kadın şairler olmasına rağmen Türk Kadını'nın tam olarak adından söz ettirmeye başlayacağı ve Türk Edebiyatı'nda uzun yıllar etkisini göstereceğinin sinyalini verdiği dönemi Tanzimat Dönemi kabul edebiliriz.
Halk ve Divan Edebiyatı'nda oluşturulmuş masal, mâni ve ağıtlarda pek çok kadının emeği vardır. Yani, kadınların bu dönemlerde az ürün veriyor olması yok sayılacakları anlamına gelmez.
Toplumsal şartlar iyileşmeye ve kadına yer vermeye başladığında kadınların edebiyata atılımını görebiliyoruz. Bu yüzden kadınların isminin erkeklere oranla edebiyatın birçok döneminde az geçiyor oluşu, edebi ürün yaratma becerileri olmaması gibi bir nedene bağlı olarak gelişmemiştir. Toplumsal normlarla ilgili bir sorundur. Dönemin şartları el verdikçe kadınlar edebiyata katkılarını her zaman sunmuşlardır.
Edebiyatta Türk Kadını ve Feminizm etkisi
1970’li yıllarda feminizm tüm dünyada yayılmaya başlamıştı. Bu ideoloji kadınları doğrudan ilgilendirdi. Kadın haklarının korunması ve toplum bilincinin oluşması gibi etkileri sayesinde Türk kadını da pozitif yönde etkiledi. Türk kadını artık edebiyata bir kere girmişti ve bırakıp gitmeye hiç niyeti yoktu.
Bu dönemlerde kadınlar tıpkı erkek meslektaşları gibi toplumu ilgilendiren meseleler hakkında yazmaya başladılar. İlerleyen yıllarda ise edebiyatın birey odaklı bir bakış açısı geliştirmesiyle birlikte kadınlar edebiyat aracılığıyla bireysellikleri hakkında bizlere birçok şey anlattılar. Bu vesileyle bugünlerde, Türk kadınının toplumdaki yerini, buhranını, psikososyal edinimlerini, üzüntülerini, aşklarını okuyabilme fırsatı oluştu.
Türk Şiirinde Kadınların İzleri
Şiir, yazardan okuyucuya duygu geçişidir. Şiir; zaman, yer, yaş ve cinsiyetten bağımsız olarak evrensel bir dil konuşur. Duyguyla çalışır; aracı duygudur, ürünü duygudur. Şiirin kendine özgü bir dili vardır ve amaç birkaç kelimeyle çok şey anlatmaktır.
Bazen şair öyle bir kelime seçer ki, tüm duygularını o kelimeyle anlarsınız. Türk kadını şair olarak kendini literatürde göstermediği dönemlerde bile şiirlere hep tema olmuştur.
Bunun yanı sıra kadın şairlerin artmasıyla kadınların kendileriyle ilgili temaları ve toplumsal kimliklerini kendilerinin ifade ettikleri dönem başlamıştır. Kadınlar şiirle birlikte topluma yerleşmiş olan kadın algısını yıkmış yerine kendi soluklarıyla yenisini inşa etmişlerdir.
Nobel Ödülüne Aday Gösterilen İlk Kadın Yazar: Leyla Erbil
Türk edebiyatının özgür, cesur, güçlü kalemlerinden Leyla Erbil, 1931’de İstanbul’da dünyaya gelmiştir. Şiir yazmaya başlaması çok uzun sürmemiş, lise yıllarında şiirle tanışmış bir daha da şiiri hiç bırakmamıştır, şiir de Erbil’i.
Lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi’nde İngiliz Edebiyatı bölümünde tamamlamış ve yazı hayatına “Uğraşsız” hikayesiyle giriş yapmıştır. Daha sonra birçok edebiyat dergisinde yayınlanan hikayeleri de olmuştur. 1977’de ilk romanı “Tuhaf Bir Kadın” yayımlanmıştır.
Eserlerinde ve düşüncesinde Marx ve Freud’un etkileri vardır. Leyla Erbil, 19 Temmuz 2013 yılında, 82 yaşında vefat etmiştir. Ahmed Arif’in büyük aşkı olarak da bilinen Erbil, Arif’in şiirlerinde adından sıkça söz ettirmiştir.
“Demek ki
Her vakit iki şey arasında bir çatlak oluşabilirdi
Bir boşluk ne kadar birleştirmek isteseniz de”
2002 yılında, PEN Yazarlar Derneği tarafından Nobel Edebiyat Ödülü'ne ülkemizden ilk kadın yazar adayı olarak gösterilmiştir, "Türk dili ve edebiyata egemenliği, aynı zamanda insana, hayata ve dünyaya karşı sorumlu aydın tavrı" bu ödüle aday gösterilme sebeplerindendir.
“Hayatımın neresindeki yaşantıdayım sorarım kendime her gün:
Sen hangi bilinçtesin lahzen?
Hangi göklerin bulutlarından yağdın?”
-Leyla Erbil
Özetle;
Türk Edebiyatı'nda, edebiyatın birçok alanına büyük katkıları olmuş birçok kadın yazar vardır. Hepsi bizim için çok değerlidir. Bu yazının amacı, Türk Edebiyatı'nda kadının yerini dönemsel bakış açılarıyla ele almaktır.
Kadınlar birçok alanda şu an bulundukları konuma gelebilmek için çok fazla mücadele vermişlerdir. Günümüz kadın yazarlarının önünü açan, okuyucuları yüreklendiren, edebiyatı eril zihniyetin ellerine teslim etmeyen tüm yazan, okuyan, düşünen kadınlara teşekkürlerimizi sunarız.
Kaynaklar:
http://nek.istanbul.edu.tr:4444/ekos/TEZ/45649.pdf
http://egitimvebilim.ted.org.tr/index.php/EB/article/viewFile/5701/1831
BENZER YAZILAR
Doğan Cüceloğlu: Hayatı, Kitapları ve Yazıları
2021 yılında, 16 Şubat'ta aramızdan ayrılan ve zamansız bir şekilde ölümü ile karşılaştığımız Doğan Cüceloğlu'nun yaşamı, eserleri ve okunmasını önerdiği 15 kitap.
İngiliz Edebiyatı'nın Cesur ve Feminist İsmi Charlotte Bronte Biyografisi
Victoria Dönemi'nin katı kurallarını naif biçimde yok sayarak edebiyat tutkusunun peşinden giden Charlotte Bronte'un yaşantısı ve edebi kişiliği.