Kimyasal tarımın gelişmeye başladığı 1970’lerden bu yana dünyanın yüzey toprağının üçte birini kaybettik. Bu, bizlerin toprağa etkisinin bir örneği. Bunun yanında 1 fincan kahve içebilmek için 140 litre yani yaklaşık 7 damacana su tüketildiği gerçeği de bizim sandığımızın aksine su tüketimimizin ne kadar fazla olduğunun bir ispatı.
İnsanlığın dünya üzerinde meydana getirdiği bazı faaliyetler sonucunda (ki bu faaliyetlerin başlangıcı olarak sanayinin gelişimi ve ilerlemesi, kar odaklı çalışmaların artması, insanın kendi eliyle ürettiği ürünlerin yine kendisine ve doğaya zarar vermesi sayılabilir) dünya, küresel ısınma adı verilen bir kavramla karşı karşıya kaldı. Karbondioksit ve sera gazlarının atmosferde tutulması sonucunda meydana gelen aşırı sıcaklıkları ve bunun getirilerini küresel ısınma olarak adlandırıyoruz kabaca. Ancak bu bahsedilen durum çok daha karmaşık ve bizler için parlak bir geleceği sembolize etmiyor.
En büyük payı insanların aldığı bir döngüden bahsediyoruz. Bizler var olmadan önce de doğa kendi kendini yönetip düzenli bir işleyişe sahipti. Bizim zaman içerisinde doğaya müdahalemiz de ne yazık ki bu doğal ilerleyişin hasar görmesine neden oldu. Sanayi gibi birçok etkenin yanında toprak ve suyu yanlış kullanarak bu iklim değişikliğine katkıda bulunuyoruz. Ancak gözden kaçırılan nokta şu: Değişen iklim yine bizim toprağımız ve suyumuzla birlikte sofralarımıza gelen besinler dahil birçok faktörü de etkiliyor.
Toprağın Rolü Nedir?
Toprak bizim gördüğümüz, bastığımız ve dokunduğumuzdan çok daha fazlası. Doğayı yenileyen, var eden ve sürdüren ana etmenlerden birisi. Sofralarımıza gelen bitkisel bazlı besin maddelerinin, bu bitkiler ile beslenen canlıların yuvası olarak adlandırabileceğimiz bir nimet. Başta da bahsettiğimiz gibi toprağı tek bir tanım ile sınırlandırmamız imkansız. Dört element olarak adlandırılan grubun içerisinde de yer alan ve toprak ana olarak da adlandırdığımız bu yapının baş görevlerinden birisi sera gazını emmesi. Toprak, atmosferdeki sera gazlarının yanında karbondioksiti de emiyor ve bununla kalmayıp bu karbonu yenileyip, dönüştürüp birer besin maddesi olarak bitkilerle, otobur hayvanlarla ve toprak ile etkileşim halinde bulunan maddelerle birlikte bizlere sunuyor. Karbon döngüsünün önemli bir parçası olan toprak, dünyadaki yaşam için gerekli ve temel bir nitelikte. İklimi dengeleyip tatlı su kaynaklarını yenileyebilecek güce sahip olan sağlıklı toprak demek; sağlıklı bitki, sağlıklı sular, sağlıklı canlı ve insan demek.
Savaşların, değişen dünya dengelerinin, hızlı nüfus artışının sonucu olarak özellikle besin maddelerine duyulan ihtiyaçlarda artış yaşandı. Daha fazla ve daha hızlı üretim gerçekleştirebilmek için insanlık yönünü başka bir maddeye çevirdi: Kimyasallar. İlk aşamada istediğini elde etti de. Daha hızlı ve daha fazla üretim sağlanabiliyordu. Ancak uzun vadede, kullanılan kimyasal maddeler toprağın kullanılamaz hale gelmesine ve insanlarda birçok hastalığın baş göstermesine neden oldu. İnsan vucudunda da bulunan mikroorganizmalar, toprağın verimli ve sağlıklı olabilmesi için gerekli canlılardan birisidir. Ancak kullanılan bu kimyasal maddeler topraktaki mikroorganizmaların yok olmasına neden olmuştur. Toprak yoluyla vücudumuza da geçen bu besin maddeleri yalnızca topraktaki değil vücudumuzdaki mikroorganizmaları da öldürerek insan vücudunu savunmasız bir hale getirmiştir. Hastalıkların temel nedenlerinden biri de işte budur. Tarımda kullanılan kimyasallar anne sütü yoluyla çocuklara geçiyor ve bu da başta dikkat dağınıklığı olmak üzere çocuklarda birçok hastalığın ortaya çıkmasına neden oluyor.
Sağlıklı toprak sağlıklı su demiştik. Sağlıklı besinler tüketmek için toprağa kıymet vermeli ve zararlı kimyasallardan uzaklaştırarak sağlıklı bir toprak elde etmeliyiz. Bu noktada da sağlıklı ve zararsız ekim yapmakla birlikte toprağı boş bırakmamak önemli. Çünkü toprağın boş kalması hem toprak sağlığı açısından olumsuz bir durum yaratıyor hem de çıplak toprakta su akıp giderek çabucak buharlaşıyor. İşte toprak besin maddeleri, karbon ve birçok mineral maddeyi barındırmasının yanınıda yaşamımız için temel gereklerden biri olan suyu da koruyarak yenileme gücüne sahip.
Suyun Rolü Nedir?
Yüzeyinin yüzde yetmişi sularla kaplı olan bir gezegende yaşıyoruz. Ancak bu su kaynaklarının yalnızca %2,5’i tatlı su kaynaklarından oluşmaktadır. Bunun yanında 7,8 milyar insandan 2 milyarı temiz su olmadan yaşamını devam ettirme mücadelesi içerisinde.
Suyun canlılar için vazgeçilmez ve temel bir ihtiyaç olduğunu biliyoruz. Sofralarımızda başlı başına su olarak yer almanın yanında besin maddelerini işleyebilmek için de önemli bir yere sahip olan su, günüzmüzde elimizin değdiği neredeyse her alanda varlığını göstermektedir. Sanayi, tekstil, tarım, ticaret gibi sayısız birçok alanda sudan faydalanıldığını görmekteyiz. Ancak ne yazık ki tüm bu saydığımız alanlar ve daha fazlasının büyük çoğunluğu suyu ihtiyaç olunan kadar ve verimli bir şekilde kullanmıyor.
Devamlılığı sağlamak ve yeni nesillere temiz, sağlıklı, yeterli su kaynakları bırakabilmek için yapılabilecek birkaç adım var. Bunlardan ilki ve aslında en önemlisi suyu varken korumak. Elimizde bulunan su kaynaklarını tasarruflu ve temiz şekilde kullanmak. İkincisi ise kullandığımız suları arıtarak yeniden kullanıma hazır hale getirmek. Böylece hem şimdi hem gelecek yarınlar için susuz bir dünyanın önüne geçmiş oluruz.
Suyun olmaması durumunda birçok olumsuz senaryo bekliyor bizleri. Günlük birçok faaliyetin aksaması, tarımda su olmamasından dolayı yaşanan sıkıntılar ve belki de sofralarımıza besin maddelerinin gelememesi, dünya genelinde su savaşlarının yaşanması, susuzluk sonucunda birçok hastalığın ortaya çıkması bu senaryolardan yalnızca birkaç tanesi.
Cape Town, dünyada susuzluğunu ilan eden ilk büyük şehir olma özelliğine sahip. Su kaynaklarının verimsiz kullanılmasına devam edlirise ve önlemler alınmazsa çok uzak değil, yakın bir gelecekte birçok şehir bu kervanda yerini alacak.
Deniz Kirliliğinin Sonuçları: Denizlerde Durum Nasıl?
Denizler, önemli bir su kaynağı olmanın yanına birçok canlıya da ev sahipliği yapmaktadır. Ancak toprak ve su kullanımında gördüğümüz gibi denizlerde de yanlış bir kullanım söz konusu. Atıkların denizlere boşaltılması, plastiklerin denizi kaplaması da bu yanlış kullanıma verilebilecek örneklerden yalnızca ikisi.
Bizim doğaya müdahalemize doğa da kendi yöntemiyle cevap veriyor. İşte en yakın örneklerden birisi: Marmara Denizi'ndeki deniz salyası.
Deniz Salyası (Müsilaj) Nedir?
Deniz salyası yani bir diğer adıyla müsilaj, tek hücreli bitkisel mikroorganizmaların denizde uygun ortamlarda aşırı derece artış göstererek denize salgılarını bırakan kalın, yapışkan bir madde olarak tanımlanıyor. Deniz salyası Marmara Denizi gibi kapalı denizlerde doğal olarak görülen bir durum ancak sorun bu deniz salyalarının aşırı miktarda artış göstermesi.
Yaşanan bu problem birçok canlıya da etkide bulunuyor. Çünkü deniz salyası, canlılar ile larvaların üzerine çöküyor, deniz suyu ile atmosferin ilişkisini kesiyor, suyu ısıtarak denizdeki çözünmüş oksijenin bitmesine neden oluyor ve canlıların solunumu ile beslenmesini engelliyor. Bu deniz canlıları ekosistemin işleyişinde önemli bir zincir olmalarının yanında sofralarımız için de kıymetli bir yere sahipler.
Müsilajın deniz yüzeyinde görülen tabakalaşmış hali müsilajın son aşaması olarak adlandırılıyor. Bunun yanında uzmanlar korkulması gereken kısmın bu deniz yüzeyinden çok denizin dibi olması gerektiği görüşünde.
Müsilaja neden olan mikroorganizmalar (fitoplanktonlar) hızlı bir şekilde artış gösteriyor. Bunun nedeni ise deniz şartlarında bazı anormalliklerin olması ve bu canlıların anormallikleri dengelemek için ortaya çıkması sonucunda stres ortamının meydana gelmesi ve kendilerini korumak için salyalar bırakması.
Deniz Kirliliği, Müsilaj ve Marmara Denizi'ndeki Etkisi
Marmara Denizi çok çeşitli balık ve deniz canlılarına ev sahipliği yapmaktadır. 57 çeşit balığa ev sahipliği yapan bu deniz, her anlamda bizlerin hayatında önemli yer kaplıyor. Ancak bahsettiğimiz deniz salyası Marmara Denizi'nde de etkisini göstermeye başladı ve etkisini göstermeye de devam ediyor. Yapılan araştırmalar deniz salyasının Marmara Denizi'nde Kasım ayından beri varlık gösterdiğini ama bu son günlerde belirgin şekilde görüldüğünü ortaya koymaktadır.
Müsilajın ortaya çıkabilmesi için 3 tetikleyici etmen bulunmaktadır. Bu üç etmen Marmara Denizi'nde bir araya geldi ve deniz salyasının oluşmasına neden oldu. Bu nedenlerden ilki sıcaklığın ortalamadan yüksek olması.
Marmara Denizi'nin sıcaklık ortalaması 40 yıl içerisinde 2 derece artış gösterdi. İkinci etmen deniz şartlarının olağan halinden daha durgun olması. Buna neden olan faktörlerden biri de küresel iklim değişikliği. Üçüncü ve belki de en önemli etmen ise denizdeki azot - fosfor yükünün fazla olması. Bu yükün fazla olmasının altında yatan durum ise ne yazık ki evsel ve kimyasal atıklar.
Marmara Denizi çevresinde yaklaşık olarak 25 milyon insan yaşamaktadır. Bununla birlikte bu bölge Türkiye'nin sanayisinin yarısından fazlasını meydana getirmektedir. Bu yoğunluk da doğal olarak bölgede atıkların fazla olmasına sebebiyet vermektedir. Ancak atıkların çok az arıtılarak ya da hiç arıtılmayarak denizlere bırakılması bu atıkların karşımıza birer sorun olarak çıkmasına neden olmaktadır.
Deniz salyasının etkilediği alanlardan biri de balıkçılık. Çünkü salya, denizde bulunan hareketli canlıların yaşamlarını koruyabilmeleri için başka alanlara gitmesine neden oluyor. Ayrıca birçok deniz ulaşım aracı salyalar sebebiyle zarar görüyor. Bu durum da balıkçılık faaliyetlerinin aksamasına neden oluyor. Keza etkilenen alanlardan bir diğeri de turizm. Yaşanan bu sorun, turizm faaliyetlerinin de aksamasına sebep oluyor ve iyileştirilmediği sürece sebep olmaya da devam edecek gibi duruyor.
Yukarıda da bahsettiğimiz gibi hareket edebilen canlılar bu sayede müsilajdan uzak bir alana giderek kendilerini koruyabiliyor. Ancak hareket halinde bulunamayan canlılar salya ile kaplanarak oksijensiz kalıyor ve ölüyor. Bu canlılardan biri de pinalar. Pinalar denizler için önemli bir canlı çünkü bu canlılar, deniz suyunu arıtarak hem kendlerine besin üretiyorlar hem de bizler ve denizlerimiz için yararlı bir faaliyette bulunuyorlar.
Bu durumda yapılabilecek temel ve ilk hareket ise Marmara Denizi'ndeki atık yükünü azaltmak. Bırakılacak olan atıkları tam olarak arıtmak. Ve böylece de denizin azot - fosfor yükünü azaltmak. İşte o zaman denizimizi koruyup ölüme mahkum etmemiş olacağız. Birçok canlıya ev sahipliği yapan bu yuvayı bozmayacak ve bizlerin de içerisinde yer aldığımız bu ekosisteme zarar vermemiş olacağız.
Deniz Kirliliğini ve Toprak Kirliliğini Önlemek İçin Neler Yapılabilir?
Her gün yaptığımız faaliyetlerin bizlere ve dünyaya nasıl bir etki bırakacağı önemli bir soru. Bunun yanında yemeğimizin nereden gelmesini ve hangi koşullarda yetiştirilmesini istediğimiz de ayrı bir soru olarak karşımızda.
Bu sorulara cevap aradığımızda da toprak ve suyun önemini bir kez daha anlamış oluyoruz. Toprağı iyileştirmek için faaliyetlerde bulunmak, doğru tarım yöntemleri uygulamak, kimyasallardan uzak bir yetiştirme yapmak, toprağın besin maddesi yetiştirmekten de öte olduğunu anlamak toprağın toza dönüşüp elimizden kaymasını önlemek açısından önemli.
Aynı zamanda suyu verimli kullanmak, tasarrufa yönelmek, arıtarak yeniden kullanmak ve elimiz suya her değdiğinde bir kez daha hatırlamak. Sofralarımızda yer alanlar birer besin maddesi olmaktan öte toprağın ve suyun baş rollerde olduğu döngünün birer parçası.
Kaynakça
https://gida.ibb.istanbul/tarim-ve-su-urunleri-mudurlugu/deniz-baliklari.html
https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-57293708
https://tr.wikipedia.org/wiki/M%C3%BCsilaj
https://www.instagram.com/wwf_turkiye/
25 litre belgeseli / National Geographic / https://www.youtube.com/watch?v=w4pPjndoxKc
Kiss the ground: Onarıcı tarım belgeseli / Netflix
Cesur mavi dünya: Küresel su sorununu çözmek belgeseli / Netflix
BENZER YAZILAR
Clubhouse nedir, nasıl girilir? Nasıl davetiye bulunur
Clubhouse nedir, nasıl girilir? Özellikleri nelerdir, davetiye göndermek, sohbet türleri ve daha fazlası.
Serge Spitzer’in Altın Halısı
Çağdaş Sanat'ın önemli ismi ve enstalasyon sanatçısı Serge Spitzer'in yaşamı ve Altın Halı adlı çalışması.