Close up, hikayesi gerçek bir olaydan alınmış, oyunculuğu da olayı yaşayan insanların üstlendiği, 1990 yapımı bir İran Sineması başyapıt filmidir.
Close Up Ödülleri
Yönetmenliğini de senaristliğini de Abbas Kiyarüstemi'nin yaptığı, minimalizmin doruk noktası olan Close Up filminin aldığı ödüller aşağıda listelenmiştir;
1- 8. Fajr Uluslararası Film Festivali / Jüri Özel Ödülü
2- 3. Rimini Uluslararası Film Festivali / Gümüş R Ödülü
3- 19. Montreal Uluslararası Yeni Film ve Video Festivali / Quebec Eleştirmenler Birliği Ödülü
4- 5. Dunkerque Uluslararası Film Festivali / En iyi yönetmen
5- 5. Dunkerque Uluslararası Film Festivali / Basın Ödülü
6- 5. Dunkerque Uluslararası Film Festivali / Dunkerque Şehri Ödülü
7- 5. Dunkerque Uluslararası Film Festivali / Sinema öğrencileri ödülü
8- 11. İstanbul Uluslararası Film Festivali / FIPRESCI Ödülü
Close Up Fragman
Bu yazıda, IMDb puanı 8.2/10 olan Close Up filminin konusuna değinilerek, genel film incelemesi yapılacaktır.
Close Up Filmi Konusu
1990 yapımı film, yoksul ama sinema tutkunu olan Hüseyin Sabzion'un kendini, otobüste tanıştığı yaşlı bir kadına, ünlü yönetmen Mohsen Makhmalbaf olarak tanıtmasını ve yalanının ortaya çıkmasıyla birlikte yargılanma sürecini konu ediniyor.
Gerçekliğin bir yansıması olan bu film boyunca, Hüseyin Sabzion hem ''Neden bunu yaptın?'' diye sorguladığınız hem de içindeki sinema aşkını ağzınız açık dinleyeceğiniz ve kendisine üzüleceğiniz bir karakter olarak karşımıza çıkıyor.
Close Up Filmi Oyuncuları
Filmin en ilginç noktasını oyuncu seçimleri oluşturuyor. Oyuncu olarak seçilen kişiler, olayı yaşayan esas kişiler! Yani aslında bir oyuncu seçilmiyor, olayı yaşayan kişiler tekrar olayı yaşayarak bize aktarıyorlar.
Close Up Filmi İncelemesi
Hüseyin, yani kendini ünlü bir yönetmen olarak tanıttığı ismiyle Mohsen, aslında sadece yaşamak isteyip yaşayamadığı hayatı kurmaca bir gerçeklik içerisinde yaşamaya çalışıyor.
Bunun sonucunda yakalanacağını belki de farkında. Ama içindeki sinema tutkusu ve aslında olmak istediği kişi, onu bu kurmaca gerçeklikte eğlendiriyor ve tatmin ediyor. Zira, kendini tanıttığı isimdeki yönetmenin büyük bir hayranı.
Otobüste giderken elinde Bisikletçi isimli filmin senaryosu bulunan Hüseyin, yanında oturan yaşlı kadının Mohsen Makhmalbaf hayranlığını fark edince, kendini Mohsen Makhmalbaf olarak tanıtarak kadınla kısa süreli bir sohbete dahil olur.
Kadının çocuklarının da o yönetmene ilgisi olduğunu öğrenince evlerine birkaç kez ufak ziyaretler gerçekleştirir. Bu ziyaretlerin birinde, yeni filmi için mekan olarak o ailenin evini, oyuncu olarak ise oğullarını oynatmak istediğini söyleyerek aileyi hem heyecanlandırır hem de kendini onlar için daha güvenilir kılar.
Hüseyin, geri ödeme şartını sunarak aileden bir miktar para ister. Ancak aile Hüseyin'den herhangi bir şüphe duymamaktadır.
Zaman geçtikçe, bir dergide Mohsan'ın gerçek resmini görünce, onun evlerine gelen ve onları filminde oynatacağını söyleyerek onları kandıran Hüseyin'in sahtekar olduğunu anlarlar.
Bunu ispatlamak içinse evlerine bir gazeteci çağırırlar. Sonunda Hüseyin'in sahtekar olduğu anlaşılır ve tutuklanır.
Tutuklandıktan sonra mahkeme karşısına çıkarılan Hüseyin'in savunması, filmin başlangıç noktası gibi adeta. Çünkü kendini öyle bir savunuyor ki haline ve çaresizliğine üzülüyor, içiniz bir kötü oluyor. Peki neden?
Çünkü çok masum! Aileye neden kendini ünlü bir yönetmenmiş gibi tanıttığını anlattığı sahnede, o kadar çok ona inanıyor ve içindeki sinema sevgisini görüyorsunuz ki tutkusu ve tavrıyla sizi bile ünlü bir yönetmen olduğuna inandırabilir.
Savunmasında, yaptığı şeyin bir sanat olduğunu vurgulayarak, aslında yönetmenlik değil oyunculuk yaptığını söylüyor.
Aslında yaptığının sanat olduğunu anlatırken, Tolstoy'u alıntılar: ''Kötü niyet, sanatı perdeler.'' Yani kendisinin bunu yaparken, kötü bir niyeti yok. Hatta, kendini kurduğu gerçekliğe o kadar kaptırmış ki kendi de o kişi olduğuna inanıyor.
Olayların akışını değiştirmiyor. Oyunu bozmuyor. Çünkü bilinçaltında yakalanacağı düşüncesi olsa da aslında bilinç düzeyinde rolünü çok iyi oynuyor. Ve gerçekten aslında uzun bir süre yakalanmıyor.
Mahkemede, ''Oyuncu mu olmak istiyorsun, yönetmen mi olmak istiyorsun?'' sorusuna, ''Oyuncu'' cevabını verdiğinde, rolünü ne kadar iyi derecede içselleştirebildiğini gördüğünü ve aile bunu fark etmese sonsuza kadar bu rolünü devam ettirebileceğini anlıyoruz.
Hüseyin, sinema tutkusu çok yoğun bir adam. Bunun sonuçlarına ise göğüs germiş ve kabullenişe geçmiş. Çünkü, yıllar önce karısı, onu bir gelecek görmediği için terk etmişti.
Her gece yattığında işsiz, her sabah uyandığında yine işsiz. Belki de kendi gerçekliğinde sıkışan Hüseyin, ucundan kıyısından hayal ettiği hayatı yaşamak istedi.
Kendi gerçekliği çok depresifti. Oysa, hayal ettiği dünyada herkes ona saygı duyacaktı. Herkes onun dediğini yapacak ve herkes ona itaat edecekti. Kendine ''herkes'' olarak, normalde yoksul haliyle evlerinin kapısından giremeyecek olduğu zengin bir aileyi seçti.
Bu aile de hiç sorgulamadan ona inanan ve aslında her şeye körü körüne bağlanan bir insan topluluğunun simgesi olarak karşımıza çıkıyor olabilir. Çünkü uzun bir süre, dergide fotoğrafı görene dek aslında Hüseyin'den hiç şüphelenmediler. ''Neden bu yönetmen bizi buldu?'' diye sorgulamak akıllarına gelmedi.
Mahkemede, onu bu yalanı söylemeye mecbur kılan sebepleri anlatırken, asıl sorumlunun içindeki sinema tutkusu olduğunu vurguladı. Çünkü, belki de imkanı olmadığı için o dönemde ona para kazandırmayan sinema tutkusu olmasaydı, bunu bir takıntı haline getirmeseydi; mecburi bir işi olacak, karısı onu terk etmeyecek ve kendini bu denli sıkışmış hissetmeyecekti.
Böyle bir yalana başvurmak onun için de kolay değildi. Ailenin yanına gittiğinde, zengin bir aile tarafından sayılan ve sevilen ünlü bir yönetmen oluyor, evine döndüğünde ise yoksulluğunda yaşamaya devam eden ve kimse tarafından sayılman Hüseyin oluyordu.
İki karakteri de bünyesinde uzun bir süre yaşattı. Bu yüzden evet; belki de oyuncu olmalıydı!
Mahkemenin sonucunda hakim, Hüseyin'in cevapları karşısında şaşkınlıkla onun yüzüne bakıyor. Hüseyin'in art niyeti olmadığına inanıyor. Bu yüzden, onun saflığına ve içindeki iyiliğe güvenerek, aileden Hüseyin'i affetmesini istiyor. Aile ise, topluma faydalı bir birey olması koşuluyla Hüseyin'i affediyor.
Son sahne, belki de filmin en iç sızlatıcı sahnelerinden biriydi. Çünkü, gerçek Mohsen Makhmalbaf onu kapının önünde bekliyordu. Beraber motora bindiler ve özür dilemek için ailenin evine gittiler. Bir tarafta gerçek karakterimiz, bir tarafta olmak istediği kişi...Sanki bir simülasyon gibi bir aradalar.
Bireysel olanla toplumsal olanı son derece ustalıkla bir araya getiren Abbas Kiyarüstemi, bütün filmlerinde minimalizm odaklı giden ve hepsinde şiirsel bir anlatım yakalayarak sizi filmin içinde tutmayı başaran bir yönetmen olarak, bu filminde de minimalist gerçeklikle şiirsel bir anlatım yakalamış.
Gerçek olarak kayda aldığı sahnelerle, kurgulanarak çekilen sahneler öyle iç içe geçmiş ki sanki bütün film boyunca, yanımızda yaşanan bir olaya şahitlik ediyoruz. Ayrıca, Abbas Kiyarüstemi, oyuncu olarak, olayı yaşayan kişileri seçerek bu etkiyi bir anda en üst seviyeye çıkarıyor.
Close Up İzleyici Yorumları
İzlerken birkaç saniye durup ''Bu sahne gerçek mi, yoksa kurgu mu?'' diye düşüneceğiniz Close Up, bir film olmanın çok ötesinde belgesel niteliği taşıyor. Ancak yine de belgesel olarak nitelendirilemeyecek kadar da sanatsal bir film olarak bize göz kırpıyor.
İster istemez bu gerçeklikte, Hüseyin'le o kadar bütünleşiyor ve onun halinden anlamaya çalışıyorsunuz ki, acaba Hüseyin gerçekten yönetmen olsaydı ne olurdu, diye düşünmeden duramıyorsunuz.
Çünkü içindeki sinema tutkusu ve aslında sahip olduğu tutum göz ardı edilemez bir şekilde oracıkta duruyor.
Aşağıda, IMDb'den alınmış izleyici yorumları mevcuttur;
''İnsan kimliğinin gerçekten olağanüstü, eşsiz ve en doğal bir örneği!''
''Benzersiz ve olağanüstü bir film!''
''Zamanımızın en büyük filmi!''
Sonuç olarak;
Peki, aynı şeyi yaşasaydık, o aile biz olsaydık Hüseyin'i anlayışla karşılayabilir miydik? Veyahut biz Hüseyin olsaydık, kendi sıkışmışlığımızdan kaçmak için bir yalanı böyle ustalıkla kurgulayarak kendimizi bile inandırabilir miydik? Ya da bu yalanı ne kadar devam ettirebilirdik?
BENZER YAZILAR
Pamuk Prenses Masalı ve Uyarlaması İki Film
İkisi de 2012 yılında çıkan, birisi Hollywood filmi; Snow White And The Huntsman, diğeri İspanya'nın 2012 yılı Oscar adayı olan Blancanieves filmlerini Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler masalı uyarlaması olarak, masal mit ve kadın temsili üzerinden inceledik.
Gain: Yepyeni Bir Biz
İçimizdeki o sonsuz keşfetme heyecanından yepyeni bir bizi ortaya çıkaracak olan “Gain” Platformunun incelemesi.